Bir tek seni ve anneni düşünüyorum o geceden beri.
Sen bu vedayı bu kadirşinas merasimi yaşamalıydın. Herkes bunu yaşıyor. Ama
sana yaşatmadılar.
Sevgili Aysel,
Daha önce de yazmıştım aylar oldu, inşallah
ulaşmıştır eline. Öncelikle başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın annen. Bu
rezillikleri görmedi, senin tarif edilemez acına tanık olmadı; her ne kadar
hayali de olsa bir an olsun onunla avunalım. Yaşananları öğrendiğimden beri
seni anneni kendimi ve annemi düşündüm hep.
Cezaevindeki ilk gecem (5 yıl önce) yani koğuşa
girdiğim ilk gece yatakta tamamen kendimle baş başa kaldığımda ufak bir sevinç
ve ferahlık kapladı içimi. İyi ki annem ben cezaevine girmeden ölmüş diye
düşünür buldum kendimi. Çünkü 8 yıldır demans yaşayan ve son zamanlarda beni
bile zor tanıyan, tanıdığında gülümseyen annem bu durumu anlayamazdı. Ben de
ondan uzak çok acı çekerdim. Böyle bir tuhaf ferahlıkla uyudum.
Senin annen hasta haliyle cezaevine gelmiş o acıyı
yaşamış kaç kez ve sonra gelemez olmuş ve sen onun yanında olamadın. Neden
çünkü sende de terörist arıyorlar bulamıyor ve bekletiyorlar. Rehin rehine;
başka bir açıklaması olamaz. Annen vefat ediyor ve cenazeye katılmana izin
veriyorlar. Ancak birileri bu cenazenin merasimini baltalıyor, nefret
sloganlarıyla saldırıya geçiyor ve cenaze topraktan çıkarılmak zorunda
kalınıyor. Üstelik bu toprak Ankara’da annenin vasiyetindeki istirahat yeriydi.
Sen bu acıyı nasıl yaşayabildin? Anlamaktan acizim.
Onca olup bitenden sonra cenazenin Dersim’de
defnedilmesi doğru bir karar ama bu sefer seni oraya göndermediler. Telafi
hiçbir zaman olmuyor. Çıldırtıcı bir acı, her şeyi genel düşünmek zorunda
değiliz. Bu özel olarak insanın, senin aklını duygularını harap edecek büyük
bir acı, tarifsiz bir nefret ve cehalet, tarifsiz bir inançsızlık ve yine
tarifsiz bir saldırı sabrını öldürmeye çalışıyor. “İnsan”sız saldırı, yani
insan olamayan bir grubun saldırısı, robot gibi, topraktan bitkiden canlı
olandan düşünenden nasibini alamamış kurgulu saldırganlar. Kuranlar belki alkış
tutuyor, belki kurmuş olmaktan kıvanç duyuyor, belki de şuursuz hareket ediyor.
Bir diğer yan da çırpınıyor insan olmanın hakkını vermeye…
Erkekler genelde kolaycıdır, tek sebep arar böyle
vicdansızlıklarda, ama bunlar çok sebepli kışkırtmalar, çok uzun çoklu tarihi
nedenleri var. Bunlar teknoloji ile kuvvetlendirilmiş, ne yazık ki tek mekânla
tek bir halkla, tek bir kültürle ilgili de değil. Bu vahşi bir iktidar hırsı ya
da ona özenen düz beyinlerin beyinsizlik hali… Alışmak çok tehlikeli. Her zaman
şaşırmalı ve insanlığını diri tutmalı şaşıranlar, kabul etmeyenler kabul
edenleri teşhir etmeli.
Genel düşünmekten usandım. O kadar uzun sürdü ki bu
nefret. Belki 100 yıl belki 200 yıl, artarak teknoloji (medya) ile
hırçınlaşarak devam ediyor. Bilmediğimiz şeyler değil. Daha bir hafta önce 6-7
Eylül’ü hatırladık, ben küçükken de görmüştüm komşularımın korkularını ve
endişelerini. Bilsek de şaşıracağız, bu tür öldürücü propagandalara meşruiyet
kazandırmamalı insan olan…
Ben bir tek seni ve anneni düşünüyorum o geceden
beri… Sen bu vedayı bu kadirşinas merasimi yaşamalıydın. Herkes bunu yaşıyor.
Ama sana yaşatmadılar.
Dünden beri düşünüyorum: Yazmalısın yine Aysel,
yaşatılmadan yaşamanın ne olduğunu bilmeyenlere anlatmalısın. Özel olan da
politiktir, bunu biliyorsun zaten. Ayrıca çok güzel yazıyorsun, yazıyordun, biz
de zevkle okuyorduk. Bu dönem öyle bir dönem kendini tüm duygularınla
birikimleriyle ortaya koyup paylaşmalısın. İnsanlığı yaşatmanın belki de tek
yolu bu. Nefretin kaynağını kurutmak için bence paylaş duygularını. Acıyı içinde
kavurma.
Hatun annen mutlaka senin sağlıklı ve güçlü kalmanı
isterdi. Belki de şu an çok güçlüsün. Ben sadece onca biriktirilmiş nefretin
sıkışıp patladığı noktalardaki tahribatı hissederek söylüyorum bunları. Oradaki
o bekleme odaları çaresizliğin çırpınışlarını, hırs krizinin tezahürlerini
sergiliyor. Bekleme odaları bekletme odalarına dönüşecek elbet. İnsan aklının
yarattığı hukuk ve adalet de yerine oturacak elbet.
Anneannemin bir kardeşi vardı adı Seher’di. Saçları
40 yaşından itibaren bembeyaz olmuştu. Terziydi ablası gibi. Ölmeden önce
hastalığı sırasında hep telefon ediyor haftada bir ziyaretine gidiyorduk.
Ümraniye de otururdu. Nasılsın dediğimde “canım içimde” derdi. Bu söz bana
tuhaf gelirdi gençken, hiç anlamazdım. Annem benim yanımda son nefesini alıp
verdiği an canın içerden nasıl çıkış yaptığını gözlerimle gördüm ve sadece
içerde olmasının yetersizliğini de haksızlığa uğraya uğraya, kaybede kaybede
anladım.
Senin annenin kaybı tabii ki benim de kaybım, bu
acıyı paylaşıyorum, bildiğim bu yolla, yazarak. Hepimiz Aleviyiz, Kürdüz,
Ermeniyiz sözlerini çok kullandık. O da bana yetmiyor artık. Canımızı
beynimizle ve vicdanımızla buluşturan insanlar olarak bu onurlu insanlık
duygusunun yaygınlaştırmak durumundayız.
“Biz”den de usandım. Sana sadece sana hitap ediyorum;
sabır dileyerek sarılıp öpüyorum. Tüm dostların, yakınların, yoldaşların gibi.
Buşra Ersanlı (bianet)