
Son bir kaç ay içinde Kolombiya’nın
“eksik barış”ı bir hayli yol kat etti. Artık FARC-EP diye bir gerilla grubu
yok. 800 kadar gerilla müzakere sürecinden daha önce ayrılmıştı.
FARC geçtiğimiz zaman zarfında silahları
bırakmayı tamamlarken bu hafta da yasal partiye dönüşmek için bir konferans
topladı. Muhtemelen siz bu yazıyı okurken yeni parti Halkın Alternatif Devrimci
Gücü (Fuerza Alternativa Revolucionaria del Común-FARC) Başkent Bogota’da ilan
edilmiş olacak.
Konferans ve oluşan göreli barış
ortamının, şimdiden toplumun en azından siyasette aktif olmaya çalışan sol
kesimlerinde heyecan yarattığının altını çizmemiz gerekir. Bunun ne kadar
sindirilmiş sıradan insanlar üzerinde etkisi var/olacak henüz bilmiyoruz ama
Kolombiya’yı değiştirme uğraşı doğrultusunda yapılan toplantılardaki görüntüler
ciddi bir umut olduğuna işaret ediyor.
Konferans internet üzerinden zaman zaman
canlı yayınlandı. Katılımcıların burada da heyecanlı ve iddialı oldukları göze
çarpıyordu. FARC şimdilik tarihsel kökeni de sayılabilecek Kolombiya Komünist
Partisi’nden (PCC) açıktan destek görürken, barış görüşmelerini sürdüren diğer
bir gerilla örgütü Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) de konferansa bir video mesajı
göndererek gelişmelere dönük pozitif tutumunu açıkladı.
Zaman zaman Kolombiya basınına yansıyan
“bilgiler”e göre toplumun büyük çoğunluğunun (yüzde 80) FARC’ın yasal siyaset
yapmasına karşı çıktığı yazılıp çiziliyor.
Barışa destek veren sınırlı sayıdaki
basın kuruluşunun yaptığı röportajlara baktığınızda ise en azından halkın
sorunları çözmek için bu süreci bir fırsat olarak gördüğü söylenebilir.
Niye iki farklı gözlem derseniz, bu
aslında medyaya da hakim olan egemen kesimlerin gerillaların siyaset yapma
hakkını sindiremediği ve zaman içinde “yasal siyaset” alanında da yeni
engellemelere gidebileceklerine işaret ediyor. Kaldı ki önümüzdeki yıl
gerçekleşecek seçimler ve yeni gelecek olan iktidara, yapılan barış anlaşmasını
“gözden geçirme” olanağı tanıyan Anayasa Mahkemesi kararı(1) ve mevcut sistemin
elastikliği bu yolu şimdiden hazırladı desek yeridir. Daha da kötüsü Santos’dan
daha sağda ve barış karşıtı bir adayın devlet başkanlığını kazanma olasılığı
kuvvetli ihtimal.
Yasal siyaset çare olacak mı?
Artık bu yönde bir politika yapmayı
seçen gerillaların yeni siyasal oluşumunun önünde bazı ciddi engeller var.
Bunlardan ilki devleti barış anlaşması kapsamında altına imza attığı
taahhütleri yeri getirmeye zorlamanın gerekliliği olarak duruyor. Bu çerçevede
ilk sırada aftan yararlanması gereken, ama halen hapishanelerde tutulan 2 bin
500 kadar FARC üyesi tutsağın serbest bırakılması meselesi var. Tutsaklar
geçtiğimiz aylarda serbest bırakılmak için açlık grevine gitmişler ama başarılı
olamamışlardı. Af kanunu kapsamında FARC-EP üyesi 3 bin 400 tutsağın sadece 832’si
şimdiye kadar serbest bırakıldı.
Bir diğer önemli yakıcı sorunsa
paramiliter saldırılar. Son verilere göre yıl başından bu yana 79 sosyal lider
öldürülürken, barışla birlikte silah bırakan 8 gerilla ve onların 9 yakını
çeşitli saldırılar sonucu katledildi. Barış öncesine göre sıradan insanlara
dönük şiddetin ise daha da yaygın olarak gündemde olduğu basında yer alan
bilgiler arasında. Yine insan kaçırma, kaybetme olayların da göze çarpan bir
artış olduğu gözlemleniyor.(2) Resmi kayıtlara göre iç savaş sürecinde 92 binin
üzerinde kişi “kayıp” olarak niteleniyor. Bu “kayıplar”a ait zaman zaman toplu
mezarlar açığa çıkıyor.
Bütün bunlara karşı hükümet hiç mi bir
şey yapmıyor derseniz, görüntüde en azından bir çaba var. Geçtiğimiz hafta
paramilitarizmi anayasal olarak yasaklamak üzere Temsilciler Meclisi’nde bir
oylama yapıldı. 99 Lehte oy verilirken 10 kişi karşı çıktı. Bu yasanın
bürokratik süreçlerden geçip uygulanıp uygulanmayacağı, nasıl uygulanacağı ayrı
bir mesele ama gördüğünüz gibi açıktan 10 parlamenter paramiliter gruplara arka
çıkabiliyor.
Maalesef barışa rağmen yaygın şiddetin
azaltılması, orduyu küçültmek, siyasal işleyişi demokratikleştirmek gibi asgari
adımlar dahi atmaktan ülkenin egemenleri imtina ediyor. Aksine silah bırakan
gerillaları da bir biçimde “güvenlik elemanı” haline getirerek, kendi dünyaları
içinde eritmeye çalışacakları görülüyor. Ülkenin yapısal sorunlarının çözümü
elbette bu sistemden yararlanan/yaratan oligarşik kesimlerden beklenemez.
Onların varlığıyla güneşli bir gelecek umudunun aynı topraklarda hayat bulması
bir hayli zor.
Sonuçta yukarıda sıralanan olumsuzluklar
başka şeylerle birlikte devrimcilerin mücadele başlığı olmayı sürdürecek. Barış
da, müzakere de mücadelenin bir parçası, biçimlerinden biri. Her biçim gibi
onun da kendinden menkul, sorunları çözücü bir tılsımı yok. Ancak mücadeleyi
ilerletmek için iyi değerlendirirseniz bir karşılığı olabilir.
“Silahlı mücadele” yeniden yükselebilir
mi?
Günümüzün dünyasının seyrinin bir çok
olasılığa aynı anda gebe olduğunu söylemek kehanet olmasa gerek. Hele hele
giderek sola dönük saldırganlığın arttığı ve tansiyonun yükseldiği bugünün
Güney Amerika’sında bu olasılık hep var. FARC’ın doğuşuna kısaca göz
attığımızda yeniden “silahlı mücadele”nin yükselme olasılığının başka biçimler,
başka bayraklar altında da olsa var olduğu görülebilir.
1958’de Alberto Lleras hükümeti
zamanında, (1948’de başlayan günümüzde de süren) iç savaşı bitirmek için bir
“barış” planı hazırlandı. Bu plana göre 110 cephede mücadele eden yaklaşık 6
bin 600 gerilla silah bırakacaktı. Nitekim 1959’da bu plan yürürlüğe girdi.
Fakat bir süre sonra silah bırakan gerillalara karşı saldırılar başladı.
Katliamların ardı arkası gelmeyince, sivil hayata dahil olmuş, ama silahını
teslim etmemiş kişilerden olan (1964’te FARC’ı kuran) Manuel Marulanda Vélez,
11 Ocak 1960’ta bir grup arkadaşıyla birlikte kıra çekildi. Böylelikle FARC’ın
temeli bir anlamda “barış” tarafından atılmış oldu.
Barışın gerekleri yerine getirilmezse,
FARC ve ELN’nin zamanla yaratacağı boşluğun paramiliterler ve başka devrimci
gruplarca doldurulması kaçınılmaz. Nitekim şehir gerillası özellikleri gösteren
Devrimci Halk Hareketi (MRP) geçtiğimiz yıl kuruluşunu ilan etti. Mevcut
barışın “halk için değil, zenginler için” olduğunu iddia eden grup, zaman zaman
bombalı saldırılarla kendini gösteriyor.(3)
Venezuela-Kolombiya gerilimi
Postmodern karakterli yeniden paylaşım
savaşının Venezuela ayağında süreç giderek kızışıyor. Maduro iktidarına karşı
şekillenen muhalefetin ABD’nin bölgede hegemonya kurma çabasıyla bütünleşen
pozisyonu ve Trump’ın açıktan askeri müdahaleyi dile getiren çabaları da
eklenince, buradaki sorunun uluslararasılaşmasının önüne geçebilecek engeller
tamamen ortadan kalktı. Kaldı ki uzun zamandır Kolombiya sağının Maduro’ya
dönük açıktan alaşağı etme planları sergilediği biliniyor. Eski Başkan Uribe ve
desteklediği paramiliter güçler bu konuda baş rol oynuyor. Zaman zaman bu
grupların Venezuela’da katliam yaptığı basına yansıyor. Aynı zamanda muhalefete
milis eğitimi verdikleri haberleri de göze çarpıyor.
Bir de son dönem Venezuela’dan
Kolombiya’ya kaçan bazı asker ve bürokratların Maduro yönetimine karşı halkı
silah kullanmaya çağıran açıklamalar yapmaları iki ülke arasındaki gerilimi
besliyor. Sınır bölgesine her iki ülke de asker takviyesi yaparken, zaman zaman
uzaktan yapılan atışlar sonucu sivillerin yaralandığı haberleri medyada yer
alıyor.
Bölge maalesef kalıcı barışın zemini
olabilecek köklü altüst oluşlar yaşanmadığı sürece, şu ya da bu biçimde
postmodern karakterli 3. yeniden paylaşım savaşının muharebe alanı olmayı
sürdürecek.
(1) Bu konudaki değerlendirme için merak
edenler bu yazıya bakabilir
(2) Konumuzla doğrudan ilgili olmasa da
30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü vesilesiyle Arjantin’deki bir gelişmeye dikkat
çekmek istiyorum. Arjantin’de uzun zaman sonra bir kaybedilme olayı
gerçekleşti. Santiago Maldonado isimli bir genç bölgedeki yerli halkın
eylemlerine destek verirken 1 Ağustos’ta Patagonya’da Chubut Nehri yakınlarında
jandarma tarafından gözaltına alındı. O günden bu yana Maldonado’dan haber
alınamıyor. Bu durum 1976-1983 cuntası dönemine, 30 bin kişin kaybedilmesi
(2006 yılında Julio Lopez’in kaybedilmesini bir istisna olarak kabul edersek)
sürecine, neoliberal Macri iktidarında yeniden dönülüp dönülmediği
tartışmalarına neden oluyor.
(3) Geçtiğimiz Haziran ayında Bogota’da
bir alışveriş merkezine yapılan bombalı saldırının faili olarak MRP gösterildi.
Ve bu savla 8 kişi tutuklandı. Halbuki FARC ve MRP saldırı sonrası birer
bildiri yayımlayarak olayı kınamış ve bir kontrgerilla faaliyeti olarak
nitelemişlerdi.
Aykan Sever
BİA.Net