8 Ağustos 2017 Salı

Tarsus Cezaevi’nde işkence..!

GriHat
Türkiye’de Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamalarının devreye konulmasıyla birlikte cezaevlerinde her geçen gün hak ihlallerine bir yenisi eklendi. En son yeni yapılan Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi de hak ihlallerinin en fazla yaşandığı cezaevleri arasında yerini aldı. Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan tutuklu Azize Yakoğlu, Tarsus C Tipi Kapalı Cezaevi’nden Tarsus T Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edildikten sonra yaşadıklarını gönderdiği mektupla anlattı. Dihaber’in aktardığına göre, Yakoğlu, sevk sırasında kapıda rütbeli ve rütbesiz askerler tarafından tehdit edildiklerini belirtti.
Ring aracında işkence
Ring aracına bindirilirken askerler tarafından kendilerine cinsel içerikli hakaretler edildiğini ve taciz edildiklerini, askerlerin “Hepinizi gebertiriz. Hepimiz devlet adamıyız” gibi tehditlerde bulunduğunu aktaran Yakoğlu, “Daha sonra ring aracının içine girerek ellerimiz kelepçeli bir şekilde darp ettiler. Rütbeli askerler yüzümüze ülkücü işareti yaparak bizi ring aracından tek tek darp ederek çıkardılar. Birçok kişi ring aracından fırlatarak dışarı çıkartıldı. Ses çıkardığımızda gardiyanlar tarafından darp ediliyorduk ve tek hücrelere konularak tekrar öldüresiye darp etmeye devam ediyorlardı” ifadelerinde bulundu. Yakoğlu, cezaevine götürüldüklerinde kendilerine yapılan işkenceleri ise şöyle anlattı: “Göğüs kafesime tekme atıldı. Yere yatırıp bizi tekmelediler. Üzerimize çıkıp beklediler. Bacak ve sırt bölgelerimize tekme attılar. Bazı arkadaşlarımızı havaya kaldırılıp yere fırlattılar. Saçlarımızdan tutup yerlerde sürükleme, yüzü tokatlama, mideye yumruk atma, ağzını tutarak boğmaya çalışma; bütün bunlar denendikten sonra sürüklenerek çapraz ve ayakkabısız bir şekilde kollarımız ters kelepçe pozisyonda koğuşlara götürülmeye başlandık.”
Bir damla su yok
Koğuşlara götürülme sırasında cezaevi içerisinde hazır bekleyen “robokoplar” tarafından saldırıya uğradıklarını anlatan Yakoğlu, üç aşamalı işkencelerden sonra ancak koğuşlara gidebildiklerini söyledi. Koğuşlara konulduktan sonra sözlü ve psikolojik işkencenin devam ettiğini kaydeden Yakoğlu, iki gün boyunca havalandırmaya çıkarılmadıklarını ve gardiyanlar tarafından “Siz daha göreceksiniz, sizlere neler yapacağız” tehditlerinde bulunulduğunu belirtti. Su istediklerinde gardiyanlarına kendilerine, “Yağmur yağsa bile size bir damla su yok” dediğini aktaran Yakoğlu, “Uygulanan işkenceyi raporlaştırmak istedik ama ne revire ne de hastaneye izin verilmedi. Darp sırasında bazı arkadaşların ağır yaralar oluşmasına rağmen revire götürülmediği için vücutlarında kalıcı izler oluştu” dedi.
İki hafta boyunca ne revire ne de doktora gitmelerine izin verilmediğinin altını çizen Yakoğlu, aradan haftalar geçmesine rağmen halen bazı kadın tutukluların kustuğunu ve mide ağrısı çektiğini belirtti. Yaşanan fiziki işkencenin ardından kadın tutuklularda psikolojik rahatsızlıklar oluştuğunu kaydeden Yakoğlu, oluşan travmaları ise şöyle anlattı: “Nefes daralmaları, ani hareketlerden korkma, ürkme, yalnız kalmaktan korkma, şiddet uygulandığı ilk esnada nerede olduğunu hatırlayamama, rüyada işkence yapıldığını görme, en ufak seste çığlık atma, yalnızlık kaygısı ve yaşama sevinci kalmama gibi.”
Baygınık geçirdik
29 Haziran’da Sincan Kapalı Kadın Cezaevi’nden getirilen 15 kadının da aynı işkence uygulamalarına maruz kaldığını ifade eden Yakoğlu, çeşitli yerlerinden ameliyatlı olan tutukluların yerlerde sürüklenerek koğuşlara götürüldüğünü belirterek, “İşkence esnasında bazı tutsaklar baygınlık geçirdiler. İki epilepsi arkadaşımız kriz geçirdi. Bir tutuklu da kafasından aldığı darp sonucunda baygınlık geçirdi. Revire götürüldüğünde hiçbir personel bakmadığı için aynı şekilde tekrar koğuşa getirildi. İki arkadaşımız susuz hücreye atılarak, saatlerce orada bekletildiler” diye kaydetti.
Güneşin altında saatlerce bekledik
Bazı günler saatlerce aç, susuz ve ayakkabısız bir şekilde 50 derecelik güneşin altında bekletildiklerini söyleyen Yakoğlu, koğuşlara götürüldüklerinde koğuşlarda klima ya da pervane, soğutucu olmadığı için dayanmakta zorluk yaşadıklarını ifade etti. “Gazeteler ve dergi verilmiyor. Televizyon yok, içme suyu yeterince sağlanmıyor. Kalem, defter ve ajandalar verilmiyor. Koğuşlar çok sıcak” diyen Yakoğlu, kalp, tansiyon, şeker ve böbrek hastası olan tutukluların bu koşullardan kaynaklı her gün baygınlık geçirdiğini ifade etti. Yakoğlu, cezaevi müdürünün sorunların çözülmesi için hiçbir adım atmadığı gibi, görüşme taleplerine de karşılık vermediğini ifade etti.
Kürtçe konuşmaya işkence
Gardiyanlar tarafından sayım esnasında tutuklulara sürekli “Ata, Atatürk” gibi sözlerin tekrarlatılmaya çalışıldığını, kabul edilmediğinde işkence yapıldığını aktaran Yakoğlu, bu tür uygulamaları şikâyet edeceklerini gardiyanlara söylediklerinde ise gardiyanların, “Devlet biziz, kimse bize bir şey yapmaz” dediğini belirtti. Ayrıca gardiyan ve askerler tarafından “Burası Tarsus buradan çıkış yok” tehditlerine de maruz kaldıklarını kaydeden Yakoğlu, kendi aralarında Kürtçe konuştuklarında işkence gördüklerini de anlattı.
Kadın cezaevinde erkek personel
Kadın cezaevi olmasına rağmen personelin yarısından fazlasının erkek olduğuna da dikkat çeken Yakoğlu, “Kadın kimliğimize, siyasi kimliğimize bir saldırı var” dedi. Avukat görüş haklarının da keyfi şekilde engellendiğini, normalde 30 dakika olan görüşme süresinin 20 dakikaya indirildiğini söyleyen Yakoğlu, 8 ile 9 kişilik koğuşlarda 18 ila 19 kişi kaldıklarını belirtti.
Direnmek yaşamaktır
Yakoğlu son olarak “direnmek yaşamaktır” şiarı ile cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve işkence yapanların cezalandırılması için gereken bütün hukuk yollarını zorlayacaklarını belirterek, insan halkları savunucularının bu konu da duyarlı olması gerektiğini belirterek şöyle devam etti: “Duyarlılıktan çok bu insanlık onuruna aykırı işkence ve kötü muameleye karşı durmanızı, yapılanları teşhir ederek, takipçisi olmanızı talep ediyoruz.”