Özellikle 17-25 Aralık operasyonları sonrasında
yargıda operasyon başlatan AKP iktidarı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
bu operasyonu hızlandırdı. İktidarın OHAL’in ilanından bugüne ‘FETÖ’yle
mücadele’ adı altında hayata geçirdiği uygulamalar, zaten tartışmalı olan yargı
bağımsızlığı ve savunma hakkının ruhuna adeta Fatiha okuttu ve göstermelik olan
kuvvetler ayrılığını da ortadan kaldırılmış oldu.
‘FETÖ İLE MÜCADELE’ Mİ, TASFİYE Mİ?
Darbe girişiminden bir gün sonra
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
“Silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan başlattığı soruşturma kapsamında 5
HSYK üyesinin üyeliğini düşürdü. Aynı suç iddiası ile 2 bin 745 hakim ve savcı
da açığa alındı. Operasyonlar Yargıtay, Danıştay ve Sayıştaya da sıçradı. 140
Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi, 5 HSYK üyesi hakkında gözaltı kararı
verildi. Danıştayın Gülen Cemaatine üye olduğu iddia edilen 10 üyesi, Danıştay
genel kurul salonunda gözaltına alındı. Ülke genelinde adliyeler polis
operasyonlarının hedefi oldu. Hakim, savcı, avukat ve adliye çalışanları
birbiri ardına gerçekleşen polis baskınlarında gözaltına alındı.
SUÇLAMALARA KANIT YOK
Operasyonlar OHAL ilanından sonra da
devam etti. 24 Ağustos’ta daha önce açığa alınan 2 bin 847 hakim ve savcı, HSYK
tarafından ihraç edildi ve haklarında gözaltı kararı çıkartıldı. Ekim ayına
kadar ihraç edilen hakim ve savcı sayısı 3 bin 456’ya çıktı. 13 Ekim’de 184
hakim ve savcı daha ‘Bylock’ operasyonu kapsamında açığa alındı ve haklarında
gözaltı kararı çıkartıldı. İçişleri Bakanı 27 Temmuz itibariyle 1684 hakim ve
savcının tutuklandığını açıkladı.
Bu sayı süreç içerisinde artarken, İnsan
Hakları İzleme Örgütü tarafından ağustos ayında açıklanan bir raporda
“Darbecilerin HSYK listesinde adı olduğu” veya “Bir terör örgütü ve ulusal
güvenlik tehditleri ile ilişkili oldukları” iddia edilerek tutuklanan kimi
isimler hakkında atfedilen suçlamalarla ilgili herhangi bir kanıt sunulmadığı
ortaya kondu.
YARSAV, ÇHD VE ÖHD KAPATILDI
‘FETÖ’ soruşturmaları kapsamında
meslekten ihraç edilen Yargıçlar Sendikası üyeleri de iktidarı rahatsız eden
kararlar verdikleri için hedef olduklarını söyledi. Yargıdaki Gülen Cemaati
yapılanmasına karşı mücadele ettiklerini hatırlatan bu yargıçlar,
operasyonların muhalif kesimleri tasfiye niteliği taşıdığını dile getirdiler.
Bu düşünceleri güçlendiren hamlelerden
biri de demokrat, ulusalcı ve sosyalist yargı mensuplarının yer almasıyla
bilinen Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin (YARSAV) kapatılması oldu. YARSAV
OHAL’in 23 Temmuz tarihinde çıkarılan 667 sayılı ilk Kanun Hükmünde Kararname
ile kapatılırken, Başkanı olan Sayıştay Hakimi Murat Arslan açığa alındı, bir
süre sonra da tutuklandı.
Kapatma kararları YARSAV’la kalmadı.
Türkiye’de her alandaki hak ihlallerine karşı mücadele yürüten Çağdaş Hukukçular
Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği de
geçtiğimiz hafta OHAL kapsamında kapatıldı.
KHK’LER SAVUNMA HAKKINI HEDEF ALDI
OHAL kapsamında 23 Temmuz’da yayınlanan
ilk kanun hükmünde kararname ile Gülen Cemaatiyle ilişkili olduğu gerekçesiyle
yüzlerce okul, hastane, üniversite, sendika kapatılırken, gözaltına alınanların
ve tutuklananların savunma hakkı da kısıtlandı:
- Gözaltı süresi “Terörle Mücadele
Kanunu” kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından 30 güne
çıkarıldı.
- Hakkında “terör örgütü üyeliği”
suçlaması ya da kovuşturması yürütülenlerin, pasaportlarının iptal edileceğine
dair düzenleme getirildi.
- Adli kolluk görevlilerine mağdur,
şüpheli ve tanık ifadelerini alma yetkisi verildi.
- Cumhuriyet savcısı istediği takdirde,
tutukluların avukatlarıyla görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü
olarak kaydedilmesi ve görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevlinin hazır
bulundurulması aynı KHK’nin tepki çeken maddelerinden biri oldu.
- Ayrıca tutukluların avukatına veya
avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örneklerine, dosyalar ile
aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulması;
görüşmelerin gün ve saatlerinin sınırlandırılması ya da kesilmesi; tutuklunun
avukatlarıyla görüşmesinin Cumhuriyet savcısının istemi ve Sulh Ceza Hâkimliği
kararınca yasaklanabilmesi; soruşturma ve kovuşturmalarda, ifade alma ve sorgu
sırasında veya duruşmada en çok üç avukatın bulunabilmesi yine bu KHK’de yer
alan düzenlemeler arasında.
‘TEHLİKELİ HALLER’ GEREKÇESİYLE
KISITLAMA
27 Temmuz’da yayınlanan 668 sayılı
kararnamede ise cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer
kapalı yerlerde arama yapılabileceği düzenlendi. Avukat bürolarında hakim
kararıyla veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının
yazılı emriyle, Cumhuriyet savcısının katılımı olmaksızın arama ve el koyma
işlemi yapılabilecek.
KHK’de ayrıca avukatların müvekkillerine
ait dosyaları inceleme ve örnek alma yetkisinin de dosyayı “tehlikeye
düşürmesi” halinde Cumhuriyet savcısının kararıyla kısıtlanabileceği yer aldı.
Gözaltına alınan kişinin avukatı ile görüşme hakkı da savcılık kararıyla beş
gün süreyle kısıtlandı.
OHAL kapsamında yayınlanan 674 sayılı
KHK’de de infaz sisteminde getirilen değişiklikle tutukluların gerektiğinde
sınav vb. yerlere götürülmeyeceği düzenleniyor.
NİYET HEP AYNI
29 Ekim’de yayınlanan 676 sayılı KHK’yle
yargıya vurulan darbelere bir yenisi eklendi. Buna göre “Terör suçlarından
yargılanan veya soruşturulan şüpheli ve sanığın” avukatı hakkında, aynı
suçlardan soruşturma veya dava açılırsa avukatlık görevi yasaklanabilecek. Bu
yolla örgüt suçlamalarıyla ilgili açılan davalarda savunma yapan ve aynı
dosyanın şüphelisi olan avukatlar saf dışı bırakılmış olacak.
Yine mahkeme, “davayı uzatabilir”
diyerek sanığın duruşmaya getirdiği tanığı dinlemeyebilecek. Duruşmada avukatın
bulunması şartı, ‘mazeretsiz olarak duruşmayı terk etme’ durumunda geçerli
olmayacak ve hakim duruşmaya devam edebilecek.
“Darbe ve terör” suçlarından tutuklu
olan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler hakim kararıyla teknik
cihazlarla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilecek. Yine hükümlü ile
avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli bulundurabilecek,
hükümlü ile avukat arasında paylaşılan belgelere el konulabilecek. Hükümlü ile
avukat görüşmesi, “örgütlere talimat içerdiği” gerekçesiyle sonlandırılabilecek
ve hükümlünün avukatlarıyla görüşmesi 6 ay süreyle yasaklanabilecek.
Yine örgüt faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda en çok üç avukat hazır
bulunabilecek.
ADLİ YIL AÇILIŞI SARAYDA YAPILDI
OHAL KHK’leriyle baypas edilen yargıda,
yeni adli yıl açılışı da oldukça tartışmalı bir törenle açıldı. Yargıtay
Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘Adli Yıl Açılış Töreni’ 1 Eylül 2016
tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldı.
Yargının bağımsızlığının bir ifadesi
olarak teamül gereği hiçbir yürütme erki karşısında ayağa kalkmayan Yargıtay
üyeleri, salona aynı anda giren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yargıtay
Başkanı İsmail Cirit’i ayağa kalkarak ve alkışlarla karşıladı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan da törende bir konuşma yaptı.
Böylece 1 Eylül 2016 adli yılı açılış
töreni, yargıda AKP vesayetii eleştirilerine yol açan ilklere sahne oldu:
1943’te başlayan ve 1973’ten sonra Yargıtay yasası gereği yürütülen adli yıl
açılışları, daha önce yürütmeye bağlı bir mekanda, örneğin cumhurbaşkanlarının
kullandığı Çankaya Köşkü’nde yapılmamıştı. Bu törenlerde hep Yargıtay Başkanı
ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı konuşurdu. ’80 Darbesi döneminde bile,
yürütme adına konuşma yapılmadı.
CEZAEVLERİNDE İHLALLER TAVAN YAPTI
OHAL’le birlikte cezaevlerindeki hak
ihlalleri katlanarak arttı: Avukat görüş kısıtlaması, cezaevlerindeki
görüşmelerin kamera kaydına alınması, haftada bir olan aile görüşlerinin 15
güne çıkması, kimi cezaevlerinde ise OHAL süresi bitene kadar aile görüş
yasağının getirilmesi, telefon ve mektuplaşma gibi kısıtlamalar, gazetelerin
yasaklanması, sadece cezaevi yönetimin izin verdiği TV kanallarının
izletilmesi, hasta tutukluların asker ve araç miktarlarının yetersizliği ya da
OHAL nedeniyle hastaneye götürülmemesi, darp, sürgün, çıplak arama, taciz,
hücre cezaları, kadın koğuşlarında banyolara kadar kamera konulması... Ayrıca
OHAL’de yaşanan tutuklamaların cezaevi kapasitesini aşması sonucu mahpusların
yerlerde yatırılmasına kadar birçok hak ihlali gündeme geldi.
İŞKENCE OLAĞANLAŞTI
Darbeye katıldığı iddiasıyla gözaltına
alınan askerlerin yarı çıplak halde, darbedilmiş, üstü başı kan içinde basına
servis edilen gözaltı görüntüleri işkenceyi adeta meşrulaştırdı. Görüntüler hem
ulusal hem de uluslararası insan hakları örgütleri tarafından endişeyle
karşılandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine
göre OHAL’in ilk 50 gününde 40 bin gözaltı, 20 bin tutuklama gerçekleşti. İnsan
hakları savunucularının OHAL’den sonra her ay açıkladıkları raporlarda
gözaltına alınanların dayak, hakaret ve cinsel içerikli tehditlere maruz
kaldığı yer aldı. Darp raporu almak isteyenlerin bu isteklerinden vazgeçmeye
zorlandığı, gözaltına alınanların sağlık kontrollerinin akrep, panzer, polis
otosu, karakol gibi yerlere getirilen hekimlerle yapılmak istendiği gibi
bilgiler de paylaşıldı.
İHD Üyesi Avukat Gülseren Yoleri, Şırnak
ve Nusaybin’de 18 kişilik bir heyet olarak yaptıkları incelemede askı, elektrik
gibi 12 Eylül’ün işkence yöntemlerinin yeniden gün yüzüne çıktığını tespit
ettiklerini söyledi.
OHAL’İ KALICILAŞTIRAN CMK HAZIRLIĞI
İkinci 3 aylık OHAL ilanının arifesinde
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasına dair taslağın detaylarını açıkladı. Taslak basına
yansıyan haliyle kabul edilirse, polis ve savcıların yetkileri bir hayli
genişleyecek. Hukukçular, taslağın kabul edilmesinin OHAL’in kalıcılaşması
anlamına geleceği konusunda uyarıyor.
Taslakta cezaevindeki tutuklulardan
ifade alma yetkisi polise veriliyor. Mevcut halde cumhuriyet savcısı sadece
gerekli durumlarda tutukludan ifade alabiliyordu. Arama ve el koyma
işlemleriyle ilgili savcılara doğrudan karar verme yetkisi tanınıyor.
Kopyalamanın uzun sürmesi veya teknik zorlukların bulunması durumunda, savcı
bilgisayar ve kütüklerine de el koyabilecek. Bu değişiklik önerisi sahte delil
üretilebileceği ve kişinin belge üzerinde ne şekilde oynama yapıldığını ortaya
çıkarma şansını ortadan kaldıracağı eleştirilerine yol açtı. Ayrıca taslağa
göre mahkemeler, sanığın, tanık veya uzman kişi çağırma talebini, “Davayı
uzatmak için” yaptığını tespit ederse, reddedebilecek.