18 Kasım 2016 Cuma

AKP YARGIYI OHAL'LA BAYPAS ETTİ..!

Özellikle 17-25 Aralık operasyonları sonrasında yargıda operasyon başlatan AKP iktidarı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bu operasyonu hızlandırdı. İktidarın OHAL’in ilanından bugüne ‘FETÖ’yle mücadele’ adı altında hayata geçirdiği uygulamalar, zaten tartışmalı olan yargı bağımsızlığı ve savunma hakkının ruhuna adeta Fatiha okuttu ve göstermelik olan kuvvetler ayrılığını da ortadan kaldırılmış oldu.
‘FETÖ İLE MÜCADELE’ Mİ, TASFİYE Mİ?
Darbe girişiminden bir gün sonra Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının “Silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçundan başlattığı soruşturma kapsamında 5 HSYK üyesinin üyeliğini düşürdü. Aynı suç iddiası ile 2 bin 745 hakim ve savcı da açığa alındı. Operasyonlar Yargıtay, Danıştay ve Sayıştaya da sıçradı. 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi, 5 HSYK üyesi hakkında gözaltı kararı verildi. Danıştayın Gülen Cemaatine üye olduğu iddia edilen 10 üyesi, Danıştay genel kurul salonunda gözaltına alındı. Ülke genelinde adliyeler polis operasyonlarının hedefi oldu. Hakim, savcı, avukat ve adliye çalışanları birbiri ardına gerçekleşen polis baskınlarında gözaltına alındı.
SUÇLAMALARA KANIT YOK
Operasyonlar OHAL ilanından sonra da devam etti. 24 Ağustos’ta daha önce açığa alınan 2 bin 847 hakim ve savcı, HSYK tarafından ihraç edildi ve haklarında gözaltı kararı çıkartıldı. Ekim ayına kadar ihraç edilen hakim ve savcı sayısı 3 bin 456’ya çıktı. 13 Ekim’de 184 hakim ve savcı daha ‘Bylock’ operasyonu kapsamında açığa alındı ve haklarında gözaltı kararı çıkartıldı. İçişleri Bakanı 27 Temmuz itibariyle 1684 hakim ve savcının tutuklandığını açıkladı.
Bu sayı süreç içerisinde artarken, İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından ağustos ayında açıklanan bir raporda “Darbecilerin HSYK listesinde adı olduğu” veya “Bir terör örgütü ve ulusal güvenlik tehditleri ile ilişkili oldukları” iddia edilerek tutuklanan kimi isimler hakkında atfedilen suçlamalarla ilgili herhangi bir kanıt sunulmadığı ortaya kondu.
YARSAV, ÇHD VE ÖHD KAPATILDI
‘FETÖ’ soruşturmaları kapsamında meslekten ihraç edilen Yargıçlar Sendikası üyeleri de iktidarı rahatsız eden kararlar verdikleri için hedef olduklarını söyledi. Yargıdaki Gülen Cemaati yapılanmasına karşı mücadele ettiklerini hatırlatan bu yargıçlar, operasyonların muhalif kesimleri tasfiye niteliği taşıdığını dile getirdiler.
Bu düşünceleri güçlendiren hamlelerden biri de demokrat, ulusalcı ve sosyalist yargı mensuplarının yer almasıyla bilinen Yargıçlar ve Savcılar Birliğinin (YARSAV) kapatılması oldu. YARSAV OHAL’in 23 Temmuz tarihinde çıkarılan 667 sayılı ilk Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılırken, Başkanı olan Sayıştay Hakimi Murat Arslan açığa alındı, bir süre sonra da tutuklandı.
Kapatma kararları YARSAV’la kalmadı. Türkiye’de her alandaki hak ihlallerine karşı mücadele yürüten Çağdaş Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği ve Mezopotamya Hukukçular Derneği de geçtiğimiz hafta OHAL kapsamında kapatıldı.
KHK’LER SAVUNMA HAKKINI HEDEF ALDI
OHAL kapsamında 23 Temmuz’da yayınlanan ilk kanun hükmünde kararname ile Gülen Cemaatiyle ilişkili olduğu gerekçesiyle yüzlerce okul, hastane, üniversite, sendika kapatılırken, gözaltına alınanların ve tutuklananların savunma hakkı da kısıtlandı:
- Gözaltı süresi “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından 30 güne çıkarıldı.
- Hakkında “terör örgütü üyeliği” suçlaması ya da kovuşturması yürütülenlerin, pasaportlarının iptal edileceğine dair düzenleme getirildi.
- Adli kolluk görevlilerine mağdur, şüpheli ve tanık ifadelerini alma yetkisi verildi.
- Cumhuriyet savcısı istediği takdirde, tutukluların avukatlarıyla görüşmelerinin teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesi ve görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevlinin hazır bulundurulması aynı KHK’nin tepki çeken maddelerinden biri oldu.
- Ayrıca tutukluların avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örneklerine, dosyalar ile aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları kayıtlara el konulması; görüşmelerin gün ve saatlerinin sınırlandırılması ya da kesilmesi; tutuklunun avukatlarıyla görüşmesinin Cumhuriyet savcısının istemi ve Sulh Ceza Hâkimliği kararınca yasaklanabilmesi; soruşturma ve kovuşturmalarda, ifade alma ve sorgu sırasında veya duruşmada en çok üç avukatın bulunabilmesi yine bu KHK’de yer alan düzenlemeler arasında.
‘TEHLİKELİ HALLER’ GEREKÇESİYLE KISITLAMA
27 Temmuz’da yayınlanan 668 sayılı kararnamede ise cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın konut, işyeri veya diğer kapalı yerlerde arama yapılabileceği düzenlendi. Avukat bürolarında hakim kararıyla veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle, Cumhuriyet savcısının katılımı olmaksızın arama ve el koyma işlemi yapılabilecek.
KHK’de ayrıca avukatların müvekkillerine ait dosyaları inceleme ve örnek alma yetkisinin de dosyayı “tehlikeye düşürmesi” halinde Cumhuriyet savcısının kararıyla kısıtlanabileceği yer aldı. Gözaltına alınan kişinin avukatı ile görüşme hakkı da savcılık kararıyla beş gün süreyle kısıtlandı.
OHAL kapsamında yayınlanan 674 sayılı KHK’de de infaz sisteminde getirilen değişiklikle tutukluların gerektiğinde sınav vb. yerlere götürülmeyeceği düzenleniyor.
NİYET HEP AYNI
29 Ekim’de yayınlanan 676 sayılı KHK’yle yargıya vurulan darbelere bir yenisi eklendi. Buna göre “Terör suçlarından yargılanan veya soruşturulan şüpheli ve sanığın” avukatı hakkında, aynı suçlardan soruşturma veya dava açılırsa avukatlık görevi yasaklanabilecek. Bu yolla örgüt suçlamalarıyla ilgili açılan davalarda savunma yapan ve aynı dosyanın şüphelisi olan avukatlar saf dışı bırakılmış olacak.
Yine mahkeme, “davayı uzatabilir” diyerek sanığın duruşmaya getirdiği tanığı dinlemeyebilecek. Duruşmada avukatın bulunması şartı, ‘mazeretsiz olarak duruşmayı terk etme’ durumunda geçerli olmayacak ve hakim duruşmaya devam edebilecek.
“Darbe ve terör” suçlarından tutuklu olan kişilerin avukatlarıyla yapacağı görüşmeler hakim kararıyla teknik cihazlarla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebilecek. Yine hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmeleri izlemek amacıyla bir görevli bulundurabilecek, hükümlü ile avukat arasında paylaşılan belgelere el konulabilecek. Hükümlü ile avukat görüşmesi, “örgütlere talimat içerdiği” gerekçesiyle sonlandırılabilecek ve hükümlünün avukatlarıyla görüşmesi 6 ay süreyle yasaklanabilecek.
Yine örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda en çok üç avukat hazır bulunabilecek.
ADLİ YIL AÇILIŞI SARAYDA YAPILDI
OHAL KHK’leriyle baypas edilen yargıda, yeni adli yıl açılışı da oldukça tartışmalı bir törenle açıldı. Yargıtay Başkanlığı tarafından düzenlenen ‘Adli Yıl Açılış Töreni’ 1 Eylül 2016 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapıldı.
Yargının bağımsızlığının bir ifadesi olarak teamül gereği hiçbir yürütme erki karşısında ayağa kalkmayan Yargıtay üyeleri, salona aynı anda giren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Yargıtay Başkanı İsmail Cirit’i ayağa kalkarak ve alkışlarla karşıladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da törende bir konuşma yaptı.
Böylece 1 Eylül 2016 adli yılı açılış töreni, yargıda AKP vesayetii eleştirilerine yol açan ilklere sahne oldu: 1943’te başlayan ve 1973’ten sonra Yargıtay yasası gereği yürütülen adli yıl açılışları, daha önce yürütmeye bağlı bir mekanda, örneğin cumhurbaşkanlarının kullandığı Çankaya Köşkü’nde yapılmamıştı. Bu törenlerde hep Yargıtay Başkanı ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı konuşurdu. ’80 Darbesi döneminde bile, yürütme adına konuşma yapılmadı.
CEZAEVLERİNDE İHLALLER TAVAN YAPTI
OHAL’le birlikte cezaevlerindeki hak ihlalleri katlanarak arttı: Avukat görüş kısıtlaması, cezaevlerindeki görüşmelerin kamera kaydına alınması, haftada bir olan aile görüşlerinin 15 güne çıkması, kimi cezaevlerinde ise OHAL süresi bitene kadar aile görüş yasağının getirilmesi, telefon ve mektuplaşma gibi kısıtlamalar, gazetelerin yasaklanması, sadece cezaevi yönetimin izin verdiği TV kanallarının izletilmesi, hasta tutukluların asker ve araç miktarlarının yetersizliği ya da OHAL nedeniyle hastaneye götürülmemesi, darp, sürgün, çıplak arama, taciz, hücre cezaları, kadın koğuşlarında banyolara kadar kamera konulması... Ayrıca OHAL’de yaşanan tutuklamaların cezaevi kapasitesini aşması sonucu mahpusların yerlerde yatırılmasına kadar birçok hak ihlali gündeme geldi.
İŞKENCE OLAĞANLAŞTI
Darbeye katıldığı iddiasıyla gözaltına alınan askerlerin yarı çıplak halde, darbedilmiş, üstü başı kan içinde basına servis edilen gözaltı görüntüleri işkenceyi adeta meşrulaştırdı. Görüntüler hem ulusal hem de uluslararası insan hakları örgütleri tarafından endişeyle karşılandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre OHAL’in ilk 50 gününde 40 bin gözaltı, 20 bin tutuklama gerçekleşti. İnsan hakları savunucularının OHAL’den sonra her ay açıkladıkları raporlarda gözaltına alınanların dayak, hakaret ve cinsel içerikli tehditlere maruz kaldığı yer aldı. Darp raporu almak isteyenlerin bu isteklerinden vazgeçmeye zorlandığı, gözaltına alınanların sağlık kontrollerinin akrep, panzer, polis otosu, karakol gibi yerlere getirilen hekimlerle yapılmak istendiği gibi bilgiler de paylaşıldı.
İHD Üyesi Avukat Gülseren Yoleri, Şırnak ve Nusaybin’de 18 kişilik bir heyet olarak yaptıkları incelemede askı, elektrik gibi 12 Eylül’ün işkence yöntemlerinin yeniden gün yüzüne çıktığını tespit ettiklerini söyledi.
OHAL’İ KALICILAŞTIRAN CMK HAZIRLIĞI
İkinci 3 aylık OHAL ilanının arifesinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair taslağın detaylarını açıkladı. Taslak basına yansıyan haliyle kabul edilirse, polis ve savcıların yetkileri bir hayli genişleyecek. Hukukçular, taslağın kabul edilmesinin OHAL’in kalıcılaşması anlamına geleceği konusunda uyarıyor.
Taslakta cezaevindeki tutuklulardan ifade alma yetkisi polise veriliyor. Mevcut halde cumhuriyet savcısı sadece gerekli durumlarda tutukludan ifade alabiliyordu. Arama ve el koyma işlemleriyle ilgili savcılara doğrudan karar verme yetkisi tanınıyor. Kopyalamanın uzun sürmesi veya teknik zorlukların bulunması durumunda, savcı bilgisayar ve kütüklerine de el koyabilecek. Bu değişiklik önerisi sahte delil üretilebileceği ve kişinin belge üzerinde ne şekilde oynama yapıldığını ortaya çıkarma şansını ortadan kaldıracağı eleştirilerine yol açtı. Ayrıca taslağa göre mahkemeler, sanığın, tanık veya uzman kişi çağırma talebini, “Davayı uzatmak için” yaptığını tespit ederse, reddedebilecek.