AKP faşizminin ard arda yayınlamış
olduğu KHK’ların hedefinde kuşku yok ki gençlik ve üniversiteler de yer alıyor.
15 Temmuz başarısız darbe darbe girişiminin hemen ardından 19 Temmuz'da YÖK tüm
üniversite rektörlerine bir yazı gönderdi ve “paralel devlet yapılanması ile
bağlantılı olan akademik ve idari personelle ilgili işlem yapılmasını” istedi.
Ardından yüzlerce akademisyen ve 4 üniversitenin rektörü açığa alındı. Birçok
üniversite kapatıldı. Açığa alınanların büyük bir kısmını ilerici-muhalif
akademisyenler oluşturuyordu. AKP iktidarı için bu henüz başlangıçtı. 29
Ekim’de çıkarılan 676 sayılı KHK ile rektörlük seçimleri kaldırıldı. Artık
rektörler cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Şimdiden 9 üniversiteye bizzat T.
Erdoğan tarafından rektör atandı. Boğaziçi Üniversitesi’ne ise seçimlerde aday
dahi olmayan bir isim rektör yapıldı.
Rektörlüğün ipini tutan YÖK, YÖK’ü
yaratan ise sermaye düzenidir. Dört duvar arasında, gerek eğitim sistemiyle,
gerek akademisyen ve rektörler eliyle üniversiteler dindar ve kindar nesil
yetiştirme alanlarına dönüştürülüyor. Üniversiteler özerk, demokratik yapıya
sahip ve bilim üreten kurumlar olması gerekirken, sermayenin ihtiyaçlarına göre
işletilen birer ticari kurum haline gelmiş bulunuyor.
Dahası faşist dinci gerici uygulamalarla
üniversiteler faşist gericiliğin yuvası haline getiriliyor, ‘teknokent’ adı
altında sermayenin arka bahçesi olarak kullanılıyor. Bunlara karşı sesini
çıkaran ilerici-devrimci öğrenciler ve akademisyenler ise faşist ve tutuklama
terörüne ve baskılara maruz kalıyor. Kısacası OHAL ‘silahıyla’ görevden
uzaklaştırılıyor ya da zindana kapatılıyor.
Geçtiğimiz sene 1 Kasım seçimleri bahane
edilerek üniversitelere siyaset yasağı getirilmişti. Kürt illerinde artan kirli
savaşa paralel olarak okullarda sesini çıkaran devrimci-demokrat öğrenciler
gözaltına alınıyor, tutuklanıyordu. Ardından soruşturma furyası ve uzaklaştırma
‘cezaları’ devreye sokuluyor.
Üniversitelerde baskılar önceden de
vardı ama OHAL’le birlikte devletin faşist baskıları daha bir artmıştır. Peki
öğrenciler bu durumda ne yapmalıdır ? Devlet bu kadar örgütlü saldırırken,
üniversite gençliğiin bireysel kurtuluşunu düşünmek mümkün olmaz. ,Örgütlü
burjuva kapitalist sistemin karşısına, daha örgütlü bir güç olarak karşı çıkıp
mücadeleyi büyütmeliyiz.
Bizler biliyoruz ki geleceğimizi elimizden alan ve sömürü mekanizmasında
şekillendiren bu işbirlikçi tekelci kapitalist sistemi ancak örgütlü güç ve
kararlı savaşım yıkabilir