Erdoğan ve AKP iktidarı "biz halka karşı ilan etmedik devlet kendi kendisine ilan etti" demişlerdi.
Neki yalan üzerine kurulmuş olan AKP iktidarı OHAL-KHK'yı işçi ve emekçi halka saldırmanın bir aracı olarak kullanıyor. Basın yayın organlarının kapatılması ve eşyalarına el konulması, aydınların-gazetecilerin tutuklanması, sendikalı kamu çalışanlarının, barışsever veya işçi dostu mücadeleci akademisyenlerin ihraç edilmesi, HDPli vekillerin tutuklanması, DBP-HDP'li Belediyelerin kayyumla ele geçirilmesi ve belediye başkanları ve meclis üyelerinin tutuklanması, yüz bini aşkın kamu emekçisinin işten atılması, Erdoğan önderliğinde AKP-MHP yeni faşist Milliyetçi Cephe ittifakıyla devrimci-demokratik ve Kürt muhalif güçlere daha fazla saldırmak istediklerinin göstergesidir.
Kapatılan basın-yayın organlarının,gözaltın alınıp tutuklanıp, işten atılanların politik çizgilerinin ne olduğunun temel bir önemi yok. Esas mesele tüm basının devrimci-demokratik ve ilerici muhalefetin sesini boğarak AKP iktidarına payandalığının sağlanması. Kısacası Erdoğan önderliğindeki AKP iktidarı kendi dışındaki muhalif güçleri faşist baskı ve zulümle tasfiye edip iktidarını pekiştirmeyi hedefliyor. Bunun için faşist baskı ve zulümle daha çok çıkarılan gürültüye bakıp aldanmayın.Çok güçlü oldukları havasını basanlar mutlaka yenilecekler! Çünkü ne kadar faşist ,zulüm baskı kurarlarsa kursunlar işçi sınıfını yok edemezler. Haklarını tırpanlarlar, haber alma kaynaklarını keserler, önderlerine zulmeder, örgütlerine saldırırlar ama işçi sınıfını ortadan kaldıramazlar. Çünkü tüm zenginliği alın teriyle üreten işçi sınıfı yoksa hiçbir şey olmaz. Ve bu sınıf çoğunluğuyla size oy vermiş de olsa, paçavralarınızı gazete diye okuyor, sirk gösterilerinizi televizyon diye izliyor bile olsa sonuçta sizin kulunuz da köleniz de değildir. Siz kendinizi hangi kata koyarsanız koyun, emekçi insanlar önce ailesinin, çoluğunun, çocuğunun geleceğini düşünür. Ve siz iktidarınızla işte bu geleceği karartıyorsunuz. İşçinin emekçinin elinde kalan son hakları da tırpanlayıp, sömürdüğünüz milyonları bir de kendi çıkarlarınız için savaşlarda telef etmek istiyorsunuz. Ak milisler kurup halkı birbirine kırdırmakla kendi ikbalinizin peşinde koşuyorsunuz.
Gezi'de penguen gösterdiniz, metal grevlerini sansürlediniz. 90'ların Hizbullahçılarını yine Kürt yoksullarını ezmek için devreye soktunuz, 15 Temmuz'da halka F-16 ile tankla saldırdınız. Farklı farklı dönemlerde farklı farklı biçimlerde, bu kirli düzenin bekası için halkın karşısına çıkarmadığınız set, kurmadığınız bariyer kalmadı. Yine de durduramadınız, halkın coşkun akan selini. Üstelik bu seller ayrı aktı birbiriyle buluşmadı. Zaman zaman belki birbirine düşmanlık da besledi. Ama işçi ve emekçiler için gerçek olan düşmanlık değil kardeşlik ve kader birliğidir. Bir de bu seller birleşirse... Umudumuz birlikte, emekçi halkın kendini sokaklarda kanıtlamış mücadele azmi ve kararlılığındadır. Görevimiz bu azim ve kararlılığı örgütlemek, doğru kanallara yönlendirmektir. Tevfik Fikret'in zalim sultan Abdülhamid’e karşı haykırdığı dizeleri bugüne uyarlarsak: Zalimin TOMA'sı, KHK'sı, AK milisi varsa, hakkın da işçi sınıfı vardır. Tevfik Fikret bu dizeleri istibdadın karanlığında yazdıktan iki yıl sonra Türkiye modern çağda ilk büyük devrimini yaşadı! Ve elbet ve mutlaka, her gecenin bir gündüzü vardır!