HER DEMOKRASİ BİR SINIF DAMGASI TAŞI..!
Burjuvazinin değişik kesimleri demokrasi ve
özgürlük için dövüştüklerini bir
kesim demokrasinin geriye gittiği, AKP ve yandaşlarının ise ileri demokrasi yolunda Türkiye’nin
ilerlediği sözleriyle hemen
herkes ne kadar demokrasi ve özgürlüklere bağlı olduklarını yarış içinde ilan
etmekten geri durmuyorlar. Dahası ortalık
demokrasi ve özgürlük sözleriyle yankılanıyor. Faşistinden dincisine,
sosyal demokratında reformistine hemen her kesi, demokrasi bilincini çarpıtarak
emekçileri zehirlemeye çalışıyor.
Elbette her sınıf
ve katman, kendi sınıf perspektifiyle olguları değerlendirir. Bu
durumda demokrasi kavramı her sınıf ve katmanın eğilimine göre
parlak ya da mat olmaktadır. Egemen
sınıflar ve onun yürütme organı AKP hükümeti “demokrasi” adı altında çıplak
faşist dinci diktatörlüğü uygularken, sosyal-demokrat sosuna batırılmış
liberal burjuvazinin temsilcisi CHP vb. parti ve aydınlar, Avrupa
merkezli, kolu-kanadı kırılmış burjuva diktatörlüğünü halk için demokrasi
olarak yutturmaya çalışıyorlar.
Aynı biçimde aşkın
partisi ve sosyal-demokrasinin boşluğunu doldurmaya soyunmuş olan ÖDP,
“çoğulculuk projesi” , “HDP’nin radikal Demokrasi” adı altında demokrasiyi
sınıfsal özünden soyutlayarak, işçi sınıfı ve emekçi yığınların
bilincini bulandırarak, gerçek demokrasinin nemenem bir şey olduğunu gizlemeye
çalışıyorlar. Buradan
olarak çete devletin her alanda suç üstü yakalandığı, halka baskı,
işkence, zulüm ve katliamdan başka bir şey vermeyen Kemalist cumhuriyetin
ve ardıllarının, bilumum liberal burjuva ve reformist kesimlerin
içeriğini boşalttığı, demokrasinin ne olduğunu öncelikle açıklamak
gerekiyor ki, proletarya ve emekçi yığınların bilincini açıp, ufkunu
ileri taşımayı başarabilelim. Keza buna bağlı olarak egemen sınıfların
demokrasiden ne anladıkları üzerinde durarak, gerçekte ülkemizde
iddia edildiği gibi demokrasi var mıdır? Yoksa, kimler için yoktur
sorusuna yanıt arayalım
Keza buna bağlı
olarak egemen sınıfların demokrasiden ne anladıkları üzerinde durarak,
gerçekte ülkemizde iddia edildiği gibi demokrasi var mıdır? Yoksa,
kimler için yoktur sorusuna yanıt arayalım.
Bunun için başta demokrasi
kelimesi bize neyi hatırılatır, ya da hatırlatmalıdır? Demokrasi
kelimesi bir diktatörlüğü vurguladığı gibi, aynı zamanda demokrasiyi
de vurgular. Bu konuda ustalar şöyle der; “Marksist yönde bir savda
bulunursak, şöyle dememiz gerekir; sömürücüler kaçınılmaz olarak
devleti (şimdi demokrasiden, yani devlet biçimlerinin birinden
söz ediyoruz) kendi sınıflarının bir aracı haline sokarlar. Bundan
dolayı, çoğunluğu yani sömürülenlerle egemen olan sömürücülerin var
olduğu sürece demokratik devletler, sömürücüler için bir demokrasi
olmak zorundadır. Sömürülenlerin devleti, böyle bir devletten temelden
farklı olmalıdır. Bu devlet, sömürücü bir demokrasiden, sömürülenleri
ezmek için bir araç olmalıdır. Bir sınıfın baskı altında olması, o
sınıf için eşitsizlik, onun ‘demokrasi’ dışı bırakılması demektir.”
(Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky, s. 99)
Bu neden böyledir?
Günümüzde insan topluluklarının çeşitli sınıflara bölündüğünü hepimiz
biliyoruz ve bunun böyle olduğunu kabul ediyoruz. İşte bu sınıflara
bölü insan topluluklarının çıkarları birbiri ile çelişki ve çatışma
halindedir. Çıkarları çelişme ve çatışma halinde olan bu sınıflardan
her biri, kendi çıkarlarını özgür bir şekilde yansıtmaya çalışırken,
diğer sınıf ya da sınıfları baskı altında tutmak -tabi ki, baskı ve
şiddete dayanacaktır- zorundadır. İşte şiddet yoluyla, o sınıfın
kendi çıkarlarını özgür bir şekilde yansıtması demek, o sınıf için
demokrasidir, kendilerinin istediği şekilde rahat hareket etmesidir.
Dahası sınıf menfaatlerini özgürce dile getirmesidir.
Diğer taraftaki
sınıf ya da sınıflar için bir diktatörlük demektir. Çünkü onların çıkarları
aleyhine çeşitli yasa ya da yasalar çıkarılacak, onlar özgür bir
şekilde sınıf menfaatlerini dile getiremeyeceklerdir. Bunu,
-yani sınıf menfaatlerini dile getirmeye çalıştığı anda- şiddet
yoluyla bastırılacaklardır, demokrasi dışı bırakılacaklardır.
Demokrasi dışı bırakılan sınıf ya da sınıflar, kendilerine demokrasi
uygulanması için sürekli çaba sarf edeceklerdir. Bu çabaların çapları
ile kapsamları tabiki değişiktir. şiddetlisi olduğu gibi şiddetsizi
de vardır. Barışçı olduğu gibi savaşçısı da vardır.
Demokrasi dışı bırakılan
sınıf ya da sınıflar, bu mücadeleler içerisinde kendi lehlerine çeşitli
tavizler elde etmeye çalışırlar. Bu tavizlerin kapsamı mücadele
yürüten sınıf ya da sınıfların gelişme yönünü, güç ve potansiyeline
bağlıdır. Bu bir, ikincisi, kendisine demokrasi uygulaması ve sınıfın
gücüne, örgütlülüğüne ve gelişme gücüne bağlıdır. Örneğin kendisine
demokrasi uygulayan sınıf eğer burjuvazi ise, bunun gelişme yönü
çürümeye doğrudur. Eğer proletarya ise, bunun gelişme yönü gün be gün
gelişen, yetkinleşen ve güçlenen bir yerde olduğu gibi, sınıf çelişmelerini
de ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Keza bu günlük pratik politikasına da
yansıyacaktır. Sömürücü sınıflar ise, sınıf çelişkilerini ortadan
kaldırmak şöyle dursun, giderek çelişkileri keskinleşecektir. Bundan
dolayı da sömürücü sınıfların “demokrasi”si var olduğu sürece, sınıf
çelişmeleri keskinleşir. Eğer proletaryanın demokrasisi varsa
sınıf çelişkilerini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Çünkü, proletarya
sınıfları ortadan kaldırmaya yönelik bir sınıftır.
Tüm anlatılanlarda
da görüleceği gibi, demokrasinin var olduğu her yerde sınıflar
vardır. Sınıflar var olduğu her yerde demokrasi vardır. Bu temelde
Türkiye’de demokrasi var mı, yok mu sorusuna geçebiliriz. Hemen
yanıt verelim. Bugün Türkiye’de demokrasi yok diyenler yanlış bir
tespite varmaktadırlar. Türkiye’de demokrasi vardır, kimler için
vardır? İşte asıl olarak bu sorunun yanıtını bulmak gerekiyor. Yukarıda
sınıflar var olduğu sürece “demokrasinin” var olacağını vurgulamıştık.
Sınıflı toplumlarda demokrasinin bir sınıfa ait olduğunu belirtmiştik.
O halde, Türkiye’de sınıflı bir toplumdur ve demokrasi de bu sınıfların
birisine aittir. Bu sınıflardan işbirlikçi tekelci burjuvazi ve
toprak sahiplerine aittir. Bu da demektir ki, Türkiye’de bir avuç
azınlık için “demokrasi”, toplumun engin çoğunluğu için ise diktatörlüktür.
Bu TC’nin kurulduğu
29 Ekim 1923’den bu yana böyle olmuştur. Ulusal ve uluslararası çeşitli
kurum ve kuruluşlar, çeşitli sınıfların temsilcileri, tek tek kişiler,
ordunun politik yönetime el koyduğu ya da ipleri elinde tuttuğu,
darbeler ve geçmişte MGK yönetimini gerekçe göstererek Türkiye’de
zaman zaman demokrasinin kesintiye uğradığını söyleyerek, iktidarın
değişik “sınıfların” temsilcilerinin parlamentoda temsil edilmesi ve bu
güçler tarafından yönetilmesini
demokrasi olarak görüp, göstermeye çalışarak , emekçilerin bilinci bulandırılıyor.
Faşist generallerin yönetime el koyduğu ya da bugünkü koşullarda
AKP’nin iktidar iplerini elinde tuttuğu politik
iktidarı yönettiği durum, hiç bir biçimde “askeri” vesayetin egemen olduğu
dönemden farklı bir durum ortaya çıkarmamaktadır. Çünkü ister “sivil”
kuklaların, isterse açıktan üniformalıların iktidarı ellerinde
tuttukları koşullarda, Türkiye’de sınıflar vardır ve demokrasi yine
burjuva sınıfına aittir. Ama bir farkla ki, o da faşist cuntacılar
ve generallerin politik ipleri daha sıkıca elde tuttukları ortamda,
mücadeleyle elde edilen belli demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan
kaldırılmasıyla burjuvazinin sınırsız tekelini kurmuş ve tam anlamıyla
kendisine “demokrasiyi” uygulamıştır. Diğer sınıf ya da sınıflara
ise çıplak faşist diktatörlük uygulanmıştır.
Buradan hareket ettiğimiz karşımıza genel bir
demokrasi tanımı değil hangi sınıf yada sınıflar için demokrasidir sorusunun
yanıtı karşımızda duruyor. Proletarya ve emekçiler için mi yoksa burjuvazinin
değişik klikleri için mi demokrasi?