Türkiye’nin içte karşı karşıya kaldığı ve birbiriyle doğrudan bağlantılı olan birden çok tehdit halkası bulunuyor. Bunlardan ilki içte İslamcılığı her alanda yama ve güçlendirme ve buna koşut olarak Türkiye’nin izlediği Suriye ve Irak merkezli Ortadoğu stratejisidir. Artık bütünüyle başarısızlığı ortaya çıkmış ve kendi bölgesel iradesini Rusya’ya teslim etmek zorunda kalmış olan AKP iktidarı , çöken politik stratejide ısrar ediyor ve İslamcı örgütlerle ilişkilerini sürdürüyor. Hatay’dan Kilis hattına geniş bir bölgeyi halen kontrol eden IŞİD ve El Nusra, militanlarının bir kısmını Türkiye’nin büyük kentlerinde örgütlenmek ve eylem yapmak için görevlendiriyor.
Bir diğer nokta, Türkiye’nin içerisinde sahip oldukları toplumsal güçtür. Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan anketler, radikal İslamcı örgütlerin toplumsal tabanı hakkında bize bir fikir veriyor. Örneğin 2013 yılında yapılan bir ankette IŞİD’e sempati duyanların oranı yüzde 8, yani yaklaşık 6 milyon kişidir. 2015 yılında ise bu oran yüzde 14 civarında olup yaklaşık olarak 9,2 milyondur. IŞİD’in yapmış olduğu uygulamaları doğru görenlerin oranının AKP tabanı içerisinde yüzde 24 civarında olduğu tespit edilmiş. IŞİD ve El Nusra’nın bu düzeyde toplumsal bir tabana sahip olduğu ülke Türkiye’dir. Bunların yaklaşık olarak yüzde 70’ini genç nüfus oluşturuyor. Geniş bir kitleyi etkileyen radikal İslamcı örgütlerin, dünyanın başka bir yerinde değil, Türkiye’nin içinde kolayca militan yetiştirme potansiyeline sahip olduğu ortadadır. Buradan hareket ettiğimizde İslamcı faşist örgütlerin besleyicisi ve koruyucusunu AKP iktidarı olduğu netçe anlaşılmaktadır.
Türkiye’de kaç bin genç Irak’ta ve Suriye’de radikal İslamcı örgütler safından savaşıyor? Bunlardan ne kadarı yaşamını yitirdi? Ne kadarı Türkiye’ye dönüş yaptı? Ede somut bir rakam olmamakla birlikte, muhtemelen gerçek rakam tahminlerde çok üzerindedir. Özellikle savaş tecrübesi edinip geri dönenlerin metropollerde eylem yapmak için konumlandıkları açıktır. IŞİD ve El Kaide’ye (El Nusra) sempati duyan yaklaşık olarak 9 milyonluk bir kitle içinde eyleme geçebilecek bin kişilik aktif bir potansiyelin olması kuvvetle muhtemeldir ve bu da yaşanacak politik ve toplumsal kaosun boyutları bakımından bize bir fikir vermektedir.
Sorunun esas boyutu şu; Nasıl oldu da Radikal İslamcı Hareketler bu düzeyde güçlü bir pozisyona geldiler. Bu yönelim esasen devletin izlemiş olduğu devleti adım adım İslamcılaştırma politik bir stratejidir. Kendiliğinden oluşan bir olgu değildir. İki yönü bulunuyor. Birincisi, toplumun İslamlaştırılması stratejisidir. Son derece önemli olan bu konu, çok yönlü bir araştırmayı gerektiriyor. Birkaç küçük bilgi bize bir ön fikir verebilir: Örneğin, 2012-2013 yılında Kuran kursuna yaz okulları dahil giden çocuk sayısı 2,5 milyonun üzerindedir. 4-6 yaşında olan çocuklar için açılan Kuran kursları, 2014-2015 eğitim-öğretim yılından itibaren ülke genelinde uygulanmaya konuldu. Küçük yaşta çocukların İslamcı anlayışa göre yetiştirilmesindeki amaç jenerasyon değişim sürecini tamamlamaktır. Bir başka önemli konu Diyanet İşler Başkanlığı’nın ekonomik, politik ve sosyal olarak bütün toplumsal ilişkileri kontrol etme noktasına gelmiş olmasıdır. 2016 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi 6 milyar 482 milyon 979 bin liradır. Bilim ve Sanayi, İçişleri, Kültür ve Turizm, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Bakanlıklarının da bulunduğu 12 bakanlıktan daha fazla bütçeye sahip. Bu veriler Türkiye’nin sosyolojik-politik değişimi bakımından bize çok somut bir fikir veriyor.
Olağanüstü Hal rejimi uygulanıyor. Muhalif olan binlerce dernek kapatıldı. Yukarıda adı geçenler tarafından yönetilen dernekler veya kurumlar kapatılacak mı? El Kaide/El Nusra ve IŞİD örgütlenmesinin altyapısını oluşturan Selefi kökenli örgütlenmeler hakkında yürütülen bir soruşturma var mı?
Muhalif gazeteciler, yaptıkları eleştirilerden dolayı bir anda bütünüyle birbirinden farklı olan ‘terör’ örgütlerinin propagandası yapmaktan tutuklanırken, aynı şekilde hem IŞİD ve El Nusra gibi örgütlere destek sunan ve katliamı teşvik eden yayın kuruluşların kapatılması kararı alınacak mı? Katliamı çok açıkça savunan ve teşvik eden ‘gazeteciler’ hakkında herhangi bir işlem yapılacak mı?
Muhalifler genelde Twitter’da yaptıkları açıklamalar gerekçe gösterilerek gözaltına alınıyor. Şimdi gece kulübündeki katliamı övenler, destekleyenler hakkında bir soruşturma yapılacak mı?
Türkiye’de AKP'nin önü kesilmez , yapısal bir değişim yaşanmaz ve gerekli önlemler alınmazsa, IŞİD ve El Nusra gibi radikal İslamcı örgütlerin militan yetiştirme merkezinin Türkiye olacağı unutulmamalıdır.