Devletler değişse de, Hükümetler değişse de, sistemler değişse de Alevilerin asimilasyonuna yönelik politikalar yüzlerce yıldır sürdürülmektedir. Tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de sürdürülen Alevi köylerine Cami yapma, Alevi dergâhlarına el koyma, Alevilerin ibadet ve inanç esaslarını yok sayma, ibadethanelerini kabul etmeme, okullarda Alevi çocuklarına zorla Sunni inanç-ibadet esaslarını öğretme asimilasyonu günümüzde artarak devam etmektedir. Bir taraftan asimilasyona tabi tutulan , diğer taraftan da kararnameler ile işlerinden, görevlerinden atılmakta, Aleviler bürokrasiden tamamen uzaklaştırılmaktadır.
12 Eylül askeri darbe sonrası yapılan Anayasa ile, Okullarda Anayasal zorunluluk haline getirilen Din Derslerine yönelik Alevilerin itirazları yıllardır sürmektedir. Bu nedenle gerek yurt içinde gerekse de AİHM’e taşınmış davalar bulunmaktadır. Danıştay da kazanılan davalar olduğu gibi AİHM’e giden tüm davalar da Alevilerin lehinde sonuçlanmıştır. Yani Okullarda okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi adıyla verilen dersin bir Sünni ibadet dersi olduğu ve Alevi çocuklarını asimilasyona tabi tuttuğu onaylanmıştır.
Önceki müfredatların tümü bu şekilde gerek Danıştay’ca gerekse de AİHM kararlarıyla mahkum edilmiştir. Mahkeme kararları gereğince mahkum olan o müfredatlar laik eğitim sistemine göre değiştirilmesi gerekirken tam tersi yapılmış ve Din Dersi müfredatı daha da Sünni İslam eksenine çekilmiştir. Hatta bu yetmiyor gibi okullarda bilimsel eğitimden vazgeçilmiş neredeyse tüm dersler Müslümanlık ekseninde birer Din Dersine dönüştürülmüştür.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin yeni müfredatında bulunan “Muamelat ve Ukubat” adlı üniteleri şeriat eğitim sistemine geçişi hazırlayan bir ünitelerdir. Diğer tüm ünitelerde de Alevi çocuklarına Suni inanç ve ibadet şekilleri ezberlettirilmekte, ezberlemeyen geçer not alamamaktadır. Asimilasyon bir insanlık suçudur ve bu müfredatı yürürlüğe koyanlar, bu müfredatı savunanlar, itiraz etmeyenler bu insanlık suçunu işlemekte, onaylamakta ve ortağı olmaktadırlar.
Aleviliği bir kültürel ve inançsal zenginlik olarak nitelemek, Alevi teolojisini başkalaştırma ve suni teolojisi karşısında ‘ikincil’ düzeye itme amacına matuftur. MEB ve diyanet Alevi kimliğini tanımak zorundadır.
Bu kimlikte namaz değil Cem vardır.
Ramazan değil Muharrem orucu vardır.
Semah vardır, Deyiş vardır, Nefes vardır
Bu inancın ibadethanesi camiler değil Cemevleridir.
Dolayısıyla MEB’in tarif ettiği ve okuttuğu Alevilik, Sünni teologların Aleviliği görmek istedikleri şekilde görme ve istedikleri kalıba koyma amacına hizmet eder biçimde hazırlanmıştır.
Biz Aleviler olarak Demokratik, Laik bilimsel bir eğitimden yanayız. İleri demoktrasilerde uygulandığı gibi Din kültürü be Ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmaktan çıkartılmasını, birer dinler tarihi ve dinler kültürü üzerine eğitim veren seçmeli bir ders haline dönüştürülmesi gerektiğini, Laikliğin bir gereği olarak ifade ediyoruz. Devletin dinlerden elini çekmesini ve dinin sivil hayata bırakılmasını, devletin denetim ve gözetim faaliyetiyle sınırlı kalmasını da Laikliğin bir gereği olduğunu hatırlatıyoruz.
Biz Aleviler yeni haliyle asimilasyonu derinleştiren bir hal alan ve insanlık suçu içeren Din dersini kabul etmiyoruz ve bu asimilasyoncu dayatmaya karşı her türlü Demokratik mücadelemizi sürdüreceğimizi beyaz ediyoruz.
Talebimiz Demokratik, Laik, parasız bilimsel eğitimdir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 24.07.2017
ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU BİLEŞENLERİ VE HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI