643 haftadır Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek adalet arayışını sürdüren Cumartesi Anneleri bu hafta, 1995 yılında gözaltında kaybedilen Cemil Çelik'in akıbetini sordu. “Failler belli, kayıplar nerede” pankartının üzerine karanfillerle birlikte “Nuriye ve Semih yaşasın” yazılı bir kağıt bırakıldı. 'İşimizi geri istiyoruz' diye başlatılan Açlık grevinin 136. gününde tutuklu olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın bir an önce serbest bırakılmasını ve talebelerinin kabul edilmesi vurgulandı. Ayrıca Evrensel gazetesinin 23. yaşı dolayısıyla dayanışma çağrısında da bulunuldu. Eyleme CHP Milletvekili SezginTanrıkulu ve kayıp yakınlarının yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı.
'BİRGÜN ADALET SİZEDE GEREKECEK'
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, AKP'nin 3 Kasım 2002 seçiminden sonra iktidara geldiğini söyleyerek şunları aktardı: "18 Kasım 2002 tarihinde Adalet ve Kalkınma partisi güven oyu aldı. 15 yıl önce Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti OHAL'sız bir Türkiye devraldı. Şimdi tam 1 yıldır Türkiye'nin 81 ilinde olağanüstü hal var. İnsan Hakları askıda. İşkence sistematik bir hale geldi. Zorla kaybedilmeler devam ediyor. İnsan Haklarının her alanında ağır ihlaller var. Daha da kötüsü İnsan Hakları Savunucularına geçen hafta tutuklandılar. Dünde 4'ü hakkında yeniden yakalama kararı verildi. İnsan Hakları Savunucuları olağanüstü hallerde insan haklarının ihlal edildiği dönemlerde güvence altındadırlar. Ancak bu hükümet başta Cumhurbaşkanı olmak üzere ilk önce Savunucuları suçlu ilan ediyor. Mahkum ediyor. Daha sonra yargıya havale edip gereğini yaptırıyor. Benim siyasetçilere söyleyecek çok lafım var. Ancak onlarla biz siyaset meydanlarında hesaplaşırız. Ama buradan yargıya sesleniyorum. Birgün ama birgün mutlaka sizin içinde herkes içinde adalet diyeceğiz."
'HAYALİNLE YAŞAMAKTA ARTIK BANA YETMİYOR'
Tanrıkulu'nun ardından 22 yıl önce İzmir’de gözaltına alınıp kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız konuştu. Yıldız, “Suruç ailelerin de acılarını paylaşıyorum” diyerek sözlerine başlayan Yıldız duygulu ve öfkeli olduğunu belirtti Yıldız, “Ben 22 yıldır neden haftanın bir gününün annesiyim? Adalet Bakanlığına soruyorum. Karınlarından konuştukları için söylediklerimizi kulakları duymuyor. Bizi duymuyorlar. Ülkeyi yönettiklerini sanıyorlar. ‘Var mı bize yan bakan?’ diyorlar ama tüm dünya Türkiye’nin durumundan haberdar. Sabırlı olmaya çalışıyorum ama yapamıyorum” diye konuştu. 24 Temmuz da 42 yaşına girecek olan oğlu Murat Yıldız için mektup yazan Anne Yıldız'ın mektubunda şu ifadeler yer aldı: "Doğum gününden habersiz kalan yavrum, annende senden habersiz. Kaç bayram kaç doğum günün geldi, geçti. Sensiz ne gülebildim. Ne de kutlayabildim. Hayaline yaşamakta bana yetmiyor. Açın hasretin çöreklenmiş. Ana yüreğimde dumanlar tütüyor. Yine bir doğum gününün arifesindeyim. Çok üzgünüm çok, ne bir pasta keseceğim, ne de iyiki doğdun canım oğlum Muratım diyebileceğim."
'HAK SAVUNUCULARI ACİLEN BIRAKILMALIDIR'
Bu haftaki basın metnini İsan Hakları savunucularından Avukat Gülseren Yoleri okudu. Yoleri, 643. Haftalarına OHAL koşullarının yarattığı hukuksuzlukla ağır ihlaller ve travmalarla girdiklerini söyledi. İnsan onurunun dokunulmaz olduğunu savunan Yoleri, devletlerin insan onurunun dokunulmazlığına saygı göstermesi gerektiğini savundu. Geçtiğimiz günlerde tutuklanan hak savunucularına da değinen Yoleri, “Kayıp yakınlarının da destekçisi olan insan hakları savunucularının maruz bırakıldığı bu hukuksuz uygulamaya derhal son verilmelidir. İnsan hakları savunucularını korumak ve onların haklarını ihlal eden eylemlerden kaçınmak devletin görevidir. Hükümeti Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi‘ne sadık kalmaya çağırıyoruz. Hükümet acilen insan hakları savunucularının özgürce ve güvenlik içinde çalışmalarını sağlama yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Onurlu yurttaşlar olarak acilen hak savunucuları üzerindeki baskıya ve onları hedef alan tüm hukuk dışı uygulamalara son verilmesini istiyoruz” dedi.
'CEZASIZLIK SON BULSUN'
“22 Yıl önce Mardin Ömerli’de gözaltına alınarak kaybedilen ve failleri bugüne kadar cezasızlıkla korunan Cemil Çelik’i unutmadık diyerek buluştuk” diyen Yoleri, Cemil Çelik’in 1994 yılında asker ve korucular tarfından evinin yıkılması sonucu Mardin’in Kızıltepe İlçesine göç ettiğini anlattı. Cemil Çelik’in nasıl katledildiğini anlatmaya devam eden Yoleri, “26 Eylül 1995 tarihinde Ömerli’de bir kahvede oturan Cemil Çelik’in yanına iki sivil polis geldi ve kendisine “Sen Necim Çelik misin?” diye sordu. “Hayır ben Cemil Çelik’im” cevabını alınca, polisler yanından ayrıldı. Tedirgin olan Cemil Çelik oğlu Suat Çelik’in dükkânına gitti. Kısa bir süre sonra kahvede kimliğini öğrenen 2 sivil polis de dükkana geldi ve orada bulunanların itirazına rağmen Cemil Çelik’i zor kullanarak gözaltına aldı” bilgilerini paylaştı.
‘CEMİL ÇELİK İÇİN ADALET ARAMAKTAN VAZGEÇMEYEÇEĞİZ'
Emniyetin Cemil Çelik hakkında ailesine ‘başka birim tarafından gözaltına alınarak emniyete götürüldüğü’ bilgisinin verildiğini aktaran Yoleri, emniyetin Cemil Çelik’i gözaltına aldığını kabul etmediği anlattı. “Hukuk işletilmedi, hakikati açığa çıkartacak, faillerin yargılanarak cezalandırılmasını sağlayacak etkin bir soruşturma yürütülmedi, Cemil Çelik’in akıbeti gizlendi, onu kaybedenler cezasızlık zırhıyla korundu” diyerek sözlerini sonlandıran Yoleri, Cemil Çelik için adalet aramaktan vazgeçmeyeceklerini belirtti.