HDP'den deklarasyon: Durmayalım, dur
diyelim. HDP ‘Demokrasi Mücadelesi Deklarasyonu’nu İstanbul Beşiktaş’ta bulunan
Abbasağa Parkı’nda açıkladı. Açıklanan deklarasyonda, demokrasi, eşitlik,
adalet ve özgürlük alanlarında yaşanan sorunlara dair çözüm perspektifleri
sunulurken, başta Kürt sorunu olmak üzere emek, insan hakları ihlali ve kadın
mücadelesi gibi temel sorunların çözümü konusunda da yol haritası çizildi.
HDP’nin 9 temel vurgu içeren
deklarasyonunun sonunda şöyle denildi: “Ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun
özlemi olan adalet, güvenli ve insanca bir yaşam, saygı, huzur ve eşitlik için
birlikte ve ortak mücadeleden başka bir yol yoktur. Bizler adım atmaya, ortak
bir yürüyüşü ve kesintisiz mücadeleyi örgütlemeye hazırız ve kararlıyız.
Halk buluşmaları, konferanslar,
çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlarla; geniş katılımlı, kapsayıcı,
çoğulculuğu içeren platformlarla, sivil itaatsizlikle sokaklarda ve
işyerlerinde bir araya gelerek bir vicdan ve adalet hareketini başlatıyoruz.”
Deklarasyonun açıklandığı buluşmaya, HDP
Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Parti Sözcüsü Osman Baydemir, HDP Grup
Başkanvekili Ahmet Yıldırım ve Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir’in
yanı sıra HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda partili katıldı.
Konuşmalardan önce Suruç’ta, Ankara’da
ve diğer katliamlarda ölenler ve ‘Demokrasi mücadelesinde hayatını kaybedenler
için’ 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Selahattin Demirtaş’ın
grup toplantısında yaptığı konuşma izlendi.
‘SURUÇ İÇİN BİR TEK MESAJ YAYINLADILAR
MI?
Daha sonra kürsüye çıkan HDP Sözcüsü
Osman Baydemir, Suruç’ta hayatını kaybedenleri andı. Baydemir, şöyle dedi:
“Şimdiden müjdeler olsun 33 canımıza Kobane’deki kurdukları fidanlar ormana
dönüştü. Kendi iktidarları, yandaşları ve şakşakçıları dışında herkes terörist.
Selahattin Demirtaş’a Figen Yüksekdağ’a kelepçe vurulmaz. İnsan hakları
savunucularına kelepçe vurulmaz. Bu halk mutlaka faşizmi yenecektir. Sorarım
kendilerine kim terörist? Roboski’den Ankara Katliamı’na kim terörist? Bugün
Suruç Katliamı’nın yıl dönümü. Bir kınama mesajı, bir anma mesajı bile
yayımlamadılar. Ama emin olun vicdanları hürdür. Siyasette esas aldığımızdır
çözümdür, konuşmadır, paylaşımdır, ortak bir gelecek inşaa etmektir. Şimdi bir
iç tüzük paketiyle konuşmayı yasaklayacak bir durum haline getirdiler. Eğer
bunu yapacaklarsa işte sokak.”
‘ÇÖZÜM İSTİYORSAK ÖNCE FAŞİZMİ YENMEK
GEREKİR’
Osman Baydemir, şöyle devam etti:
“Zindanda olan bütün insan hakları savunucuları şahsında milletvekillerimize,
başta Gülten Kışanak şahsında binlerce kez selamlar olsun. Eğer OHAL varsa eğer
faşizm varsa bunların karşısında olanlar da var. Eğer savaş varsa, çözümün
karşısında olanlar da var. Eğer çözüm istiyorsak önce faşizmi yenmek gerekiyor.
HDP var demek çözüm var, barış var demektir.”
‘BU FELAKET ASLINDA SARAYIN AFETİDİR’
Baydemir’den sonra söz alan HDP Eş Genel
başkanı Serpil Kemalbay ise şunları söyledi: “Daha dün burada bir afet yaşandı.
Sular betondan kendine yer bulmadığı için burada bir felaket yaşandı. Bu
felaket aslında sarayın bir afetidir. Bizler mutlaka durmayıp bu afeti
durdurmak zorundayız. Bizler ‘bu faşizmin kurumsallaşmasına mahkum değiliz’
diyenlerdeniz. Erdoğan eski derin devletin bütün özelliklerini kendinde
topladı. Şu an ne içerisi ne dışarısı daha özgür diyemeyiz. Bizim mücadelemiz
işte buna karşı. Saraya karşı mücadeleyi sürdürmek zorundayız.”
‘HALKIN YARINDAN FAZLASI BU DÜZENE DUR
DEMEK İSTİYOR’
“AKP’nin 50 milyon söylemleri bir tesadüf
değil” diyen Kemalbay, şöyle devam etti: “Artık AKP’ye Erdoğan’a boyun
eğmeyenlerin vatandaş sayılmadığı günlerden geçiyoruz. Halkın haber alma
özgürlüğü ortadan kaldırılıyor. Kürt halkının kimlik hakları ortadan
kaldırılıyor. İşte mücadelemiz buna karşıdır. Çalınan oylarla resmi bir
üstünlük sağlanmış görünse de halkın yarısından fazlası bu düzene dur demek
istiyor. Bizler 16 Nisan referandumunu meşru görmüyoruz. Mücadelemizi bunun
için de yukarıya taşıyoruz. Birbirimize dokunarak birlikte mücadele etmek
zorundayız. Bizim çağrımız faşizme karşı bir arada durarak faşizme karşı
mücadele etmektir. Özgürlük için barış için mücadelemizi yükseltiyoruz.
Demokratikleşme için birlikte mücadeleyi yükseltelim. El el vererek, kurutuluş
için mücadele edelim. Ya hep beraber ya hiç birimiz.”
DEKLARASYON NELER İÇERİYOR?
HDP’nin yaklaşık bir yıldır üzerinde
çalıştığı ‘Ortak Mücadeleye Çağrıyoruz… Durmayalım dur Diyelim’ başlıklı
deklarasyonda ilk olarak bölgesel gelişmeler, Ortadoğu’da yaşananlar ve
Türkiye’nin toplumsal ve siyasal anlamda içinde bulunduğu duruma ilişkin tespit
ve değerlendirmelere yer verildi.
Daha sonra dokuz başlık halinde
deklarasyonunun temel hedefleri sıralandı. Bu 9 başlık şöyle:
1. Demokratik siyaset tasfiye edilemez
2. Evrensel insan hak ve özgürlüklerinden
vazgeçilemez
3. Hukukun üstünlüğü ve evrensel
demokratik hukuk ilkeleri çiğnenemez
4. Barıştan vazgeçilemez
5. Emekçilerin sosyal ve ekonomik
hakları gasp edilemez
6. Doğal ve kültürel varlıklar talan
edilemez
7. Gençlerin bugünü ve geleceği
karartılamaz
8. Kadınların kazanımları yok edilemez
9. Yeni toplumsal sözleşme ihtiyaçtır
HDP’nin deklarasyonunda son olarak
şunlara yer verildi: “Ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun özlemi olan
adalet, güvenli ve insanca bir yaşam, saygı, huzur ve eşitlik için birlikte ve
ortak mücadeleden başka bir yol yoktur. Bizler adım atmaya, ortak bir yürüyüşü
ve kesintisiz mücadeleyi örgütlemeye hazırız ve kararlıyız.
Halk buluşmaları, konferanslar,
çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlarla; geniş katılımlı, kapsayıcı,
çoğulculuğu içeren platformlarla, sivil itaatsizlikle sokaklarda ve
işyerlerinde bir araya gelerek bir vicdan ve adalet hareketini başlatıyoruz.”
HDP DEKLARASYONUNUN TAM METNİ ŞÖYLE:
‘ORTAK MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ…
DURMAYALIM! DUR DİYELİM!”
Ortadoğu’da yaşanan derin siyasal,
iktisadi, kültürel ve askeri krizlerin etkileri ve sonuçları bölgede büyük bir
değişim ve dönüşüm zamanının yaşandığını göstermektedir. Irak müdahalesiyle
başlayan ve Suriye’de giderek daha da belirginleşen karakteriyle yaşanan uzun
soluklu kriz, vesayet savaşlarıyla birlikte küresel güç denemelerine neden
olmaktadır.
Toplumsal dinamikler açısından renkli ve
zengin olan Ortadoğu coğrafyasında sürdürülemez hale gelen diktatörlükler ve
tekçi milliyetçi yapılar, toplumların değişim taleplerine karşı direnç
gösterirken, halkların ortak mücadele ve özgürlük dinamiği karşısında ise her
geçen gün daha güçsüz bir duruma düşmektedir. Bu durum aynı zamanda ezilen
halklar açısından da yeni fırsatlar ve çözüm seçeneklerini ortaya çıkarmaktadır.
Ortadoğu coğrafyasındaki tüm bu
gelişmelerin etkilerini siyasal ve toplumsal yaşamında derinden hisseden
Türkiye, bu bölgede barışçı çözümlerle yol almak yerine, Erdoğan-AKP
iktidarının bölge gücü olma hevesi nedeniyle savaş blokunu güçlendirmekte,
savaşı yaygınlaştırmaktadır. Bu politikalar üzerinden iktidarını sürdürmeye
çalışmaktadır. Bu akıl dışı politikalardan ise Türkiye halkları son derece
olumsuz şekilde etkilenmektedir.
İktidarının 15’inci yılında Erdoğan-AKP
Rejimi, tekçi-katı iktidarını kurumsallaştırmaktadır. Erdoğan-AKP iktidarı,
Suriye’de izlediği savaş politikasını içeride de sürdürmekten geri
durmamaktadır. Türkiye halkları açısından büyük bir barış umudu olarak
karşılanan İmralı görüşmelerinin sonucu olarak ortaya çıkan Dolmabahçe Mutabakatı’nı,
halkların barış ve demokrasi umudunu çoğaltan 7 Haziran seçim sonuçlarını yok
sayarak, Kürt halkına karşı Çöktürme Planı’nın devreye konulması ülkeyi bugünkü
duruma sürükleyen ilk adımlar olmuştur.
Demokratik bir anayasanın yazılması için
yapılan çalışmalara ve Kürt sorununa barışçıl çözüm arayışlarına son veren
Erdoğan-AKP iktidarı, yeni vesayet odaklarına göz kırparak darbe mekaniğinin
devreye girmesi için uygun koşullar oluşturmuştur. Erdoğan tarafından
‘‘Allah’ın lütfu’’ olarak nitelendirilen 15 Temmuz darbe girişiminin hemen
ardından, AKP-MHP koalisyonu tarafından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL rejimi
ile sivil siyasal darbe gerçekleşmiş ve faşizmin kurumsallaşma süreci
başlatılmıştır. Erdoğan-Bahçeli ortaklığıyla oluşan savaş ittifakı, Türkiye
halklarının demokrasi, eşitlik ve özgürlük özlemlerine dönük kapsamlı bir
saldırıdır.
İktidarın bütün manipülasyonuna,
çarpıtmasına ve gerçeği gizleme çabasına rağmen, birinci yılında OHAL
Rejimi’nin hem içeride, yani toplum nazarında, hem de dışarıda, yani
uluslararası camiada hiçbir meşruiyeti kalmamıştır.
AKP-MHP koalisyonu, demokratik
meşruiyeti olmayan 16 Nisan Anayasası’na dayanarak muhalif-demokrat güçlere
uzlaşma kapısını kapatmış, demokratik çoğulcu yaşamı ortadan kaldırmıştır. Bu
koşullarda mevcut iktidar koalisyonu ile girilecek her “uzlaşma” arayışının,
rejimin rıza ihtiyacını gidermekten ve zulüm politikalarına koltuk değneği
olmaktan başka bir işe yaramayacağı açıktır.
DURMAYALIM! DURDURALIM! DURMAYALIM!
BİRLİKTE DEĞİŞTİRELİM!
Bugün Türkiye’de faşizm
kurumsallaşmaktadır. Devlet partileşmekte ve her türlü karar tek bir kişi
tarafından verilmektedir. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmakta, İç Tüzük
değişiklikleri ile Meclis de işlevsiz hale getirilmektedir. Yargı bağımsızlığı
ve tarafsızlığı yoktur. Evrensel insan hakları ve özgürlükleri artık çok
uzağımızdadır. İktidar, OHAL ve KHK’ler yoluyla ülkeyi yönetmektedir.
Demokratik muhalefet ve siyaset ağır
baskı ve tehdit altındadır. Farklı ses çıkaranlar cezaevlerine atılmakta,
insanların yaşam tarzlarına müdahaleler artmakta, emekçilerin hakları gasp
edilmektedir. Haberleşme ve iletişim özgürlüğü çiğnenmektedir. Kadınların
özgürlük mücadeleleri zor ve şiddetle engellenmeye çalışılmaktadır. Kürt
halkına yönelik ağır saldırı ve yıkım politikaları sürdürülmekte; kültürel ve
siyasal bir soykırım uygulanmaktadır.
AKP, hem içeride hem dışarıda savaş,
çatışma ve düşmanlaştırıcı üslupla iktidarını ayakta tutma, sürdürme
peşindedir. AKP, tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırmakta;
komşuyu komşuya, kardeşi kardeşe düşman etmektedir. Siyasal arenada görüşme,
diyalog, müzakere, diplomasi, hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramların
askıya alındığı, çıplak faşizan kural ve uygulamaların egemen olduğu bir dönem
yaşanmaktadır.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’de siyasal
ve toplumsal alanda demokratikleşmenin birlikte mücadele ruhundan geçtiğini
ortaya koymaktadır. Bu rejime karşı siyasal ve toplumsal mücadele yelpazesini
genişletip güçlendirmek tüm muhalif kesimler açısından kaçınılmaz bir görev olarak
karşımızda durmaktadır.
Faşizmin en temel hedefi; direniş ruhunu
ve kazanma umudunu yok etmektir. Bu anlayışa karşı “Mutlaka Kazanacağız”
şiarıyla toplumun tüm kesimlerini adalet, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barış
mücadelesine çağırıyoruz… Hep birlikte kazanabiliriz, var olan mücadeleleri
yükseltebiliriz, ortak ve eşit geleceğimizi kurmak için birlikte güçlü adımlar
atabiliriz.
Bugün artan baskıya, zulüm ve dışlamaya
rağmen dipten gelen demokratik hareketin enerjisi yavaş yavaş yükselmektedir.
‘‘Bu böyle devam edemez, etmemeli, itirazım var’’ diyenler, AKP iktidarının
yarattığı tüm adaletsizlik ve eşitsizliklerden mağdur olanlar; “tek tipçi”
dayatmalara karşı çoğulcu, farklılıkların eşit beraberliğine dayalı bir
toplumsal yaşam hedefine sahip olanlar; sizlere sesleniyoruz:
Toplumsal adaleti herkes için hedefleyen
ortak bir demokrasi mücadelesi bizleri umutla geleceğe taşıyacaktır. Mücadele
cesaretimiz, gerçekleri ortaya koyma azmimiz ortak ve eşit geleceği inşa
edecektir.
Yeni Yaşamı inşa edecek olan radikal
demokrasi mücadelemiz; yalnızca var olan baskıcı rejimi bertaraf etmenin değil,
aynı zamanda yüzyılın hayali olan demokratik cumhuriyetin inşasının da bir
adımı olacaktır.
Siyasal katılım eşitsizliğini her
düzeyde ortadan kaldırmayı hedefleyen katılımcı ve çoğulcu demokrasi
anlayışımızla;
Her türlü etnik, dinsel ve cinsel farklı
kimliğin tanınmasını içeren bir müzakereci demokrasi anlayışımızla;
Yoksulluk, gelir eşitsizliği, işsizlik,
bölgesel eşitsizlik ve sömürüye karşı mücadeleyi içeren eşitlikçi demokrasi
anlayışımızla toplumun tüm kesimlerini iktidarın çok yönlü saldırılarına dur
demeye ve acil demokratik talepler etrafında mücadeleye çağırıyoruz.