20 Temmuz 2017 Perşembe

HDP'den deklarasyon: Durmayalım, dur diyelim..!

HDP'den deklarasyon: Durmayalım, dur diyelim. HDP ‘Demokrasi Mücadelesi Deklarasyonu’nu İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Abbasağa Parkı’nda açıkladı. Açıklanan deklarasyonda, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük alanlarında yaşanan sorunlara dair çözüm perspektifleri sunulurken, başta Kürt sorunu olmak üzere emek, insan hakları ihlali ve kadın mücadelesi gibi temel sorunların çözümü konusunda da yol haritası çizildi.
HDP’nin 9 temel vurgu içeren deklarasyonunun sonunda şöyle denildi: “Ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun özlemi olan adalet, güvenli ve insanca bir yaşam, saygı, huzur ve eşitlik için birlikte ve ortak mücadeleden başka bir yol yoktur. Bizler adım atmaya, ortak bir yürüyüşü ve kesintisiz mücadeleyi örgütlemeye hazırız ve kararlıyız.
Halk buluşmaları, konferanslar, çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlarla; geniş katılımlı, kapsayıcı, çoğulculuğu içeren platformlarla, sivil itaatsizlikle sokaklarda ve işyerlerinde bir araya gelerek bir vicdan ve adalet hareketini başlatıyoruz.”
Deklarasyonun açıklandığı buluşmaya, HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Parti Sözcüsü Osman Baydemir, HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ve Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir’in yanı sıra HDP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda partili katıldı.
Konuşmalardan önce Suruç’ta, Ankara’da ve diğer katliamlarda ölenler ve ‘Demokrasi mücadelesinde hayatını kaybedenler için’ 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Ardından Selahattin Demirtaş’ın grup toplantısında yaptığı konuşma izlendi.
‘SURUÇ İÇİN BİR TEK MESAJ YAYINLADILAR MI?
Daha sonra kürsüye çıkan HDP Sözcüsü Osman Baydemir, Suruç’ta hayatını kaybedenleri andı. Baydemir, şöyle dedi: “Şimdiden müjdeler olsun 33 canımıza Kobane’deki kurdukları fidanlar ormana dönüştü. Kendi iktidarları, yandaşları ve şakşakçıları dışında herkes terörist. Selahattin Demirtaş’a Figen Yüksekdağ’a kelepçe vurulmaz. İnsan hakları savunucularına kelepçe vurulmaz. Bu halk mutlaka faşizmi yenecektir. Sorarım kendilerine kim terörist? Roboski’den Ankara Katliamı’na kim terörist? Bugün Suruç Katliamı’nın yıl dönümü. Bir kınama mesajı, bir anma mesajı bile yayımlamadılar. Ama emin olun vicdanları hürdür. Siyasette esas aldığımızdır çözümdür, konuşmadır, paylaşımdır, ortak bir gelecek inşaa etmektir. Şimdi bir iç tüzük paketiyle konuşmayı yasaklayacak bir durum haline getirdiler. Eğer bunu yapacaklarsa işte sokak.”
‘ÇÖZÜM İSTİYORSAK ÖNCE FAŞİZMİ YENMEK GEREKİR’
Osman Baydemir, şöyle devam etti: “Zindanda olan bütün insan hakları savunucuları şahsında milletvekillerimize, başta Gülten Kışanak şahsında binlerce kez selamlar olsun. Eğer OHAL varsa eğer faşizm varsa bunların karşısında olanlar da var. Eğer savaş varsa, çözümün karşısında olanlar da var. Eğer çözüm istiyorsak önce faşizmi yenmek gerekiyor. HDP var demek çözüm var, barış var demektir.”
‘BU FELAKET ASLINDA SARAYIN AFETİDİR’
Baydemir’den sonra söz alan HDP Eş Genel başkanı Serpil Kemalbay ise şunları söyledi: “Daha dün burada bir afet yaşandı. Sular betondan kendine yer bulmadığı için burada bir felaket yaşandı. Bu felaket aslında sarayın bir afetidir. Bizler mutlaka durmayıp bu afeti durdurmak zorundayız. Bizler ‘bu faşizmin kurumsallaşmasına mahkum değiliz’ diyenlerdeniz. Erdoğan eski derin devletin bütün özelliklerini kendinde topladı. Şu an ne içerisi ne dışarısı daha özgür diyemeyiz. Bizim mücadelemiz işte buna karşı. Saraya karşı mücadeleyi sürdürmek zorundayız.”
‘HALKIN YARINDAN FAZLASI BU DÜZENE DUR DEMEK İSTİYOR’
“AKP’nin 50 milyon söylemleri bir tesadüf değil” diyen Kemalbay, şöyle devam etti: “Artık AKP’ye Erdoğan’a boyun eğmeyenlerin vatandaş sayılmadığı günlerden geçiyoruz. Halkın haber alma özgürlüğü ortadan kaldırılıyor. Kürt halkının kimlik hakları ortadan kaldırılıyor. İşte mücadelemiz buna karşıdır. Çalınan oylarla resmi bir üstünlük sağlanmış görünse de halkın yarısından fazlası bu düzene dur demek istiyor. Bizler 16 Nisan referandumunu meşru görmüyoruz. Mücadelemizi bunun için de yukarıya taşıyoruz. Birbirimize dokunarak birlikte mücadele etmek zorundayız. Bizim çağrımız faşizme karşı bir arada durarak faşizme karşı mücadele etmektir. Özgürlük için barış için mücadelemizi yükseltiyoruz. Demokratikleşme için birlikte mücadeleyi yükseltelim. El el vererek, kurutuluş için mücadele edelim. Ya hep beraber ya hiç birimiz.”
DEKLARASYON NELER İÇERİYOR?
HDP’nin yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı ‘Ortak Mücadeleye Çağrıyoruz… Durmayalım dur Diyelim’ başlıklı deklarasyonda ilk olarak bölgesel gelişmeler, Ortadoğu’da yaşananlar ve Türkiye’nin toplumsal ve siyasal anlamda içinde bulunduğu duruma ilişkin tespit ve değerlendirmelere yer verildi.
Daha sonra dokuz başlık halinde deklarasyonunun temel hedefleri sıralandı. Bu 9 başlık şöyle:
1. Demokratik siyaset tasfiye edilemez
2. Evrensel insan hak ve özgürlüklerinden vazgeçilemez
3. Hukukun üstünlüğü ve evrensel demokratik hukuk ilkeleri çiğnenemez
4. Barıştan vazgeçilemez
5. Emekçilerin sosyal ve ekonomik hakları gasp edilemez
6. Doğal ve kültürel varlıklar talan edilemez
7. Gençlerin bugünü ve geleceği karartılamaz
8. Kadınların kazanımları yok edilemez
9. Yeni toplumsal sözleşme ihtiyaçtır
HDP’nin deklarasyonunda son olarak şunlara yer verildi: “Ülkede yaşayanların büyük çoğunluğunun özlemi olan adalet, güvenli ve insanca bir yaşam, saygı, huzur ve eşitlik için birlikte ve ortak mücadeleden başka bir yol yoktur. Bizler adım atmaya, ortak bir yürüyüşü ve kesintisiz mücadeleyi örgütlemeye hazırız ve kararlıyız.
Halk buluşmaları, konferanslar, çalıştaylar, toplantılar, mitingler, forumlarla; geniş katılımlı, kapsayıcı, çoğulculuğu içeren platformlarla, sivil itaatsizlikle sokaklarda ve işyerlerinde bir araya gelerek bir vicdan ve adalet hareketini başlatıyoruz.”
HDP DEKLARASYONUNUN TAM METNİ ŞÖYLE:
‘ORTAK MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ… DURMAYALIM! DUR DİYELİM!”
Ortadoğu’da yaşanan derin siyasal, iktisadi, kültürel ve askeri krizlerin etkileri ve sonuçları bölgede büyük bir değişim ve dönüşüm zamanının yaşandığını göstermektedir. Irak müdahalesiyle başlayan ve Suriye’de giderek daha da belirginleşen karakteriyle yaşanan uzun soluklu kriz, vesayet savaşlarıyla birlikte küresel güç denemelerine neden olmaktadır.
Toplumsal dinamikler açısından renkli ve zengin olan Ortadoğu coğrafyasında sürdürülemez hale gelen diktatörlükler ve tekçi milliyetçi yapılar, toplumların değişim taleplerine karşı direnç gösterirken, halkların ortak mücadele ve özgürlük dinamiği karşısında ise her geçen gün daha güçsüz bir duruma düşmektedir. Bu durum aynı zamanda ezilen halklar açısından da yeni fırsatlar ve çözüm seçeneklerini ortaya çıkarmaktadır.
Ortadoğu coğrafyasındaki tüm bu gelişmelerin etkilerini siyasal ve toplumsal yaşamında derinden hisseden Türkiye, bu bölgede barışçı çözümlerle yol almak yerine, Erdoğan-AKP iktidarının bölge gücü olma hevesi nedeniyle savaş blokunu güçlendirmekte, savaşı yaygınlaştırmaktadır. Bu politikalar üzerinden iktidarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu akıl dışı politikalardan ise Türkiye halkları son derece olumsuz şekilde etkilenmektedir.
İktidarının 15’inci yılında Erdoğan-AKP Rejimi, tekçi-katı iktidarını kurumsallaştırmaktadır. Erdoğan-AKP iktidarı, Suriye’de izlediği savaş politikasını içeride de sürdürmekten geri durmamaktadır. Türkiye halkları açısından büyük bir barış umudu olarak karşılanan İmralı görüşmelerinin sonucu olarak ortaya çıkan Dolmabahçe Mutabakatı’nı, halkların barış ve demokrasi umudunu çoğaltan 7 Haziran seçim sonuçlarını yok sayarak, Kürt halkına karşı Çöktürme Planı’nın devreye konulması ülkeyi bugünkü duruma sürükleyen ilk adımlar olmuştur.
Demokratik bir anayasanın yazılması için yapılan çalışmalara ve Kürt sorununa barışçıl çözüm arayışlarına son veren Erdoğan-AKP iktidarı, yeni vesayet odaklarına göz kırparak darbe mekaniğinin devreye girmesi için uygun koşullar oluşturmuştur. Erdoğan tarafından ‘‘Allah’ın lütfu’’ olarak nitelendirilen 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından, AKP-MHP koalisyonu tarafından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL rejimi ile sivil siyasal darbe gerçekleşmiş ve faşizmin kurumsallaşma süreci başlatılmıştır. Erdoğan-Bahçeli ortaklığıyla oluşan savaş ittifakı, Türkiye halklarının demokrasi, eşitlik ve özgürlük özlemlerine dönük kapsamlı bir saldırıdır.
İktidarın bütün manipülasyonuna, çarpıtmasına ve gerçeği gizleme çabasına rağmen, birinci yılında OHAL Rejimi’nin hem içeride, yani toplum nazarında, hem de dışarıda, yani uluslararası camiada hiçbir meşruiyeti kalmamıştır.
AKP-MHP koalisyonu, demokratik meşruiyeti olmayan 16 Nisan Anayasası’na dayanarak muhalif-demokrat güçlere uzlaşma kapısını kapatmış, demokratik çoğulcu yaşamı ortadan kaldırmıştır. Bu koşullarda mevcut iktidar koalisyonu ile girilecek her “uzlaşma” arayışının, rejimin rıza ihtiyacını gidermekten ve zulüm politikalarına koltuk değneği olmaktan başka bir işe yaramayacağı açıktır.
DURMAYALIM! DURDURALIM! DURMAYALIM! BİRLİKTE DEĞİŞTİRELİM!
Bugün Türkiye’de faşizm kurumsallaşmaktadır. Devlet partileşmekte ve her türlü karar tek bir kişi tarafından verilmektedir. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmakta, İç Tüzük değişiklikleri ile Meclis de işlevsiz hale getirilmektedir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yoktur. Evrensel insan hakları ve özgürlükleri artık çok uzağımızdadır. İktidar, OHAL ve KHK’ler yoluyla ülkeyi yönetmektedir.
Demokratik muhalefet ve siyaset ağır baskı ve tehdit altındadır. Farklı ses çıkaranlar cezaevlerine atılmakta, insanların yaşam tarzlarına müdahaleler artmakta, emekçilerin hakları gasp edilmektedir. Haberleşme ve iletişim özgürlüğü çiğnenmektedir. Kadınların özgürlük mücadeleleri zor ve şiddetle engellenmeye çalışılmaktadır. Kürt halkına yönelik ağır saldırı ve yıkım politikaları sürdürülmekte; kültürel ve siyasal bir soykırım uygulanmaktadır.
AKP, hem içeride hem dışarıda savaş, çatışma ve düşmanlaştırıcı üslupla iktidarını ayakta tutma, sürdürme peşindedir. AKP, tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırmakta; komşuyu komşuya, kardeşi kardeşe düşman etmektedir. Siyasal arenada görüşme, diyalog, müzakere, diplomasi, hukuk, adalet, insan hakları gibi kavramların askıya alındığı, çıplak faşizan kural ve uygulamaların egemen olduğu bir dönem yaşanmaktadır.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’de siyasal ve toplumsal alanda demokratikleşmenin birlikte mücadele ruhundan geçtiğini ortaya koymaktadır. Bu rejime karşı siyasal ve toplumsal mücadele yelpazesini genişletip güçlendirmek tüm muhalif kesimler açısından kaçınılmaz bir görev olarak karşımızda durmaktadır.
Faşizmin en temel hedefi; direniş ruhunu ve kazanma umudunu yok etmektir. Bu anlayışa karşı “Mutlaka Kazanacağız” şiarıyla toplumun tüm kesimlerini adalet, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve barış mücadelesine çağırıyoruz… Hep birlikte kazanabiliriz, var olan mücadeleleri yükseltebiliriz, ortak ve eşit geleceğimizi kurmak için birlikte güçlü adımlar atabiliriz.
Bugün artan baskıya, zulüm ve dışlamaya rağmen dipten gelen demokratik hareketin enerjisi yavaş yavaş yükselmektedir. ‘‘Bu böyle devam edemez, etmemeli, itirazım var’’ diyenler, AKP iktidarının yarattığı tüm adaletsizlik ve eşitsizliklerden mağdur olanlar; “tek tipçi” dayatmalara karşı çoğulcu, farklılıkların eşit beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşam hedefine sahip olanlar; sizlere sesleniyoruz:
Toplumsal adaleti herkes için hedefleyen ortak bir demokrasi mücadelesi bizleri umutla geleceğe taşıyacaktır. Mücadele cesaretimiz, gerçekleri ortaya koyma azmimiz ortak ve eşit geleceği inşa edecektir.
Yeni Yaşamı inşa edecek olan radikal demokrasi mücadelemiz; yalnızca var olan baskıcı rejimi bertaraf etmenin değil, aynı zamanda yüzyılın hayali olan demokratik cumhuriyetin inşasının da bir adımı olacaktır.
Siyasal katılım eşitsizliğini her düzeyde ortadan kaldırmayı hedefleyen katılımcı ve çoğulcu demokrasi anlayışımızla;
Her türlü etnik, dinsel ve cinsel farklı kimliğin tanınmasını içeren bir müzakereci demokrasi anlayışımızla;
Yoksulluk, gelir eşitsizliği, işsizlik, bölgesel eşitsizlik ve sömürüye karşı mücadeleyi içeren eşitlikçi demokrasi anlayışımızla toplumun tüm kesimlerini iktidarın çok yönlü saldırılarına dur demeye ve acil demokratik talepler etrafında mücadeleye çağırıyoruz.