Açlık grevinin 134. gününü geride
bırakan öğretmen Semih Özakça, eyleminin 125. gününde yazdığı mektupta,
“Hücrelerim değişiyor, kaslarım eriyor, kemiklerim zayıflıyor ve beynim
durmaksızın berraklaşıyor; hayatın çelişkilerini daha iyi görüp
anlayabiliyorum, daha da netleşip keskinleşiyor düşüncelerim” dedi.
İnancının ve umudunun tam olduğunu
belirten Özakça, hücresini de şöyle anlattı: “Her gün birbirine benzese de
değişiyor günler; hücrem dünkü hücre değil, masa saatimin pili biraz daha
azaldı, tekerlekli sandalyeyle hücreye giriş çıkış yapabilmem için, aslında
idare tarafından gelecek olan denetçilerin gözünü boyamak için, kapı
girişlerine beton dökülerek rampa yapıldı. Çocukluğumda abilerimin ve
ablalarımın yeni dökülmüş betona isimlerini yazıp, o günün tarihini attığına
tanık olmuştum. Benim böyle bir şey yapmaya hiç imkânım olmamıştı, elimdeki
fırsatı değerlendirip hücremdeki yeni dökülmüş betona -iki rampa yaptılar;
havalandırma girişi ve hücre girişine- “Yaşasın açlık grevi direnişimiz! /
Nuriye-Semih / 10.07.17 ve “İşimizi geri istiyoruz! / Açlığın 124. Günü -
10.07.17” yazdım kocaman harflerle.” Dışarıdayken uykuyu seven biri olduğunu
artık daha az uyumaya çalıştığını söyleyen Özakça, “Bir insan, her saniye
katliamlar yaşanırken, geçen her saniyede onlarca çocuk doğar doğmaz, sadece
besin alamadığı için ölürken, adaletsizlikler karşısında umut arayıp
bulamayanlar bunalıma girerken, emperyalizm ve kapitalizm bütün yaşadığımız
haksızlıkların sorumlusu olarak daha azgınca halklara saldırmaktan geri
durmazken… nasıl rahatça uyunabilir? İşini isteyen, sevdasının açlığını
düşünen, öğrencilerini özleyen biri nasıl rahat olabilir?” dedi.