“.gider …gider, nice koç yiğitler gider
Senin de içinde bir oğlun varsa çok
değildir
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki
Yüreğimiz kabına sığmamakta
Örsle çekiç arasında yoğrulduk
Hıncımız derya gibi kabarmakta
İbrahim Kaypakkaya “
18 Mayıs 1973 İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın Diyarbakır zindanında 3.5 ay süren ağır işkencelerin ardından hunharca
katledildiği gündür. Dahası 18 Mayıs, Diyarbakır zindanında komünist önder
İbrahim Kaypakkaya’nın düşmana açıktan ;”ben bir komünistim politik
düşüncelerimi asla gizlemem ama örgütsel konularda konuşmam” diyerek, ser verip
sır vermeme tutumuyla, devrimci ve komünist harekete ışığın adıdır,. Kim
işkenceye düştüyse ilk aklına gelen İbrahim Kaypakkaya oldu. Kuşku yok ki 18
Mayıs yalnızca bir başkaldırı ve direniş geleneği yaratmak değil, aynı zamanda
M.Suphi TKP’sinin ardında Türkiye Kuzey Kürdistan coğrafyasında komünist
hareketi ve önderliği de ete kemiğe büründürmenin adımıydı.
Buradan hareket ettiğimizde 18 Mayıs
nezdinde Kaypakkaya’nın önderliğinde buz kıran rolünü oynayan TKP-ML
Hareketinin kuruluşu ve gelişim süreci ve geçmişe hangi pencerede bakmak
gerçekliği kapıyı çalar.
Bugüne kadar, devrimci hareketi, hem kendi
gerçekliğine ve hem de kendi dışındaki komünist hareketin gerçekliğine
sağlıksız – dogmatik ve mükemmeliyetçilik altında inkarcılık biçiminde
bakmaktan bir türlü kurtulamadı. dahası devrimci akımlar için “geçmişi
olmayanın geleceği olamaz” belgisi süslü laflardan öte pek fazla bir önem
taşımadı. Devrimci hareket saflarında iki eğilim sürekli olarak çatışa geldi,
birisi olayları ve olguları kendi zemininde koparmada dünle bugün arasında
diyalektik yaklaşımla iç bağı içinde Marksist-Leninist bakış, diğeri ise
komünist harekete hatalardan azade gören dogmatizm yada mükemmeliyetçilik
altında inkarcılık. Her ne kadar bu iki eğilim bir birine karşıtmış gibi
görünmüş olsa da özünde mükemmeliyetçi buluşmakla aynı hatta durmaktadır. .
Dogmatizm ve inkarcılık geçmişi
değerlendirme söz konusu olduğunda devrimci hareketin başına musallat olmuş
oportünizmin türlerindendir. Her ne kadar bu iki eğilim; dogmatizm ve
mükemmeliyetçilik birbiriyle çatışmalı gözükse de, sonuçta aynı noktada
buluşarak, devrimci ve komünist hareketi etkisi altına almaya çalışmıştır.
Biliyoruz ki komünist hareket, kendi
tarihinde öğrenme ve mücadeleyi sürekli bir hatta kesintisiz gelişimi içinde
ele almada başarının yolunu döşemesi mümkün olmaz.
Örneğin 24 Nisan 1972 yılında Kaypakkaya
önderliğinde kurulan TKP/ML Hareketini işçi hareketini merkezde tutun bir
çalışma oturtamadığı iddiasından dolayı, küçük-burjuva olarak mahkum eden
-MLKP, TİKB, EMEP, TKİP vb.- örgütler, Kaypakkaya’dan 47. sene sonra bir çok
deneyim, tecrübe ve teorik gelişim kat etmelerine karşın, hala sınıftan uzak
bir konumda semtlerde ve gençlik içinde küçük-burjuva kesimlerden devşirdikleri
kadrolarla ayakta kaldıkları halde, nasıl oluyor da yine de Marksist-Leninist
olabiliyorlar? Bütün bunları M-L’e birazcık ilişkisi olan insanlar düşündüğünde
bu akımların ne kadar fikir fukarası ve çift standartçı keyfiyetçi, herşeyi
kendileriyle başlatma basitliği içinde olduklarını görebilir. Bu inkarcı
oportünist cenahta ortak özellik başkasına mükemmeliyetçilik kendilerine ise
liberalizmi uygulamaktır.
Demek ki geçmişe bakışta öncelikle M-L
bir bakış açısına sahip olunmalı ki sürekli olarak gelgitler yaşanmasın ve
örgütlerin kendi kendileriyle uğraşmaları ve kendileriyle barışık olmayan
durumları ortadan kaldırılsın.
Buradan hareket ettiğimizde geçmişe ve
geleceğe eleştirel yaklaşım konusunda Lenin’den şunları okuyoruz: “Bugüne kadar
bütün devrimci partiler gurura kapıldıkları için, güçlerinin nerede yattığını
göremediklerini ve zaaflarını ortaya koymaktan korktuklarından yenildiler.…” (Lenin’den
Aktaran SBKP (B) Tarihi)
devamı :http://www.halkinbirligi1.net