17 Mayıs 2018 Perşembe

18 Mayıs, Dogmatizm ve Mükemmeliyetçilik Altında İnkarcılığa Karşı Devrimci Duruşun Adıdır..!


“.gider …gider, nice koç yiğitler gider
Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir
Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki
Yüreğimiz kabına sığmamakta
Örsle çekiç arasında yoğrulduk
Hıncımız derya gibi kabarmakta
İbrahim Kaypakkaya “
18 Mayıs 1973 İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Diyarbakır zindanında 3.5 ay süren ağır işkencelerin ardından hunharca katledildiği gündür. Dahası 18 Mayıs, Diyarbakır zindanında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın düşmana açıktan ;”ben bir komünistim politik düşüncelerimi asla gizlemem ama örgütsel konularda konuşmam” diyerek, ser verip sır vermeme tutumuyla, devrimci ve komünist harekete ışığın adıdır,. Kim işkenceye düştüyse ilk aklına gelen İbrahim Kaypakkaya oldu. Kuşku yok ki 18 Mayıs yalnızca bir başkaldırı ve direniş geleneği yaratmak değil, aynı zamanda M.Suphi TKP’sinin ardında Türkiye Kuzey Kürdistan coğrafyasında komünist hareketi ve önderliği de ete kemiğe büründürmenin adımıydı.
Buradan hareket ettiğimizde 18 Mayıs nezdinde Kaypakkaya’nın önderliğinde buz kıran rolünü oynayan TKP-ML Hareketinin kuruluşu ve gelişim süreci ve geçmişe hangi pencerede bakmak gerçekliği kapıyı çalar.
Bugüne kadar, devrimci hareketi, hem kendi gerçekliğine ve hem de kendi dışındaki komünist hareketin gerçekliğine sağlıksız – dogmatik ve mükemmeliyetçilik altında inkarcılık biçiminde bakmaktan bir türlü kurtulamadı. dahası devrimci akımlar için “geçmişi olmayanın geleceği olamaz” belgisi süslü laflardan öte pek fazla bir önem taşımadı. Devrimci hareket saflarında iki eğilim sürekli olarak çatışa geldi, birisi olayları ve olguları kendi zemininde koparmada dünle bugün arasında diyalektik yaklaşımla iç bağı içinde Marksist-Leninist bakış, diğeri ise komünist harekete hatalardan azade gören dogmatizm yada mükemmeliyetçilik altında inkarcılık. Her ne kadar bu iki eğilim bir birine karşıtmış gibi görünmüş olsa da özünde mükemmeliyetçi buluşmakla aynı hatta durmaktadır. .
Dogmatizm ve inkarcılık geçmişi değerlendirme söz konusu olduğunda devrimci hareketin başına musallat olmuş oportünizmin türlerindendir. Her ne kadar bu iki eğilim; dogmatizm ve mükemmeliyetçilik birbiriyle çatışmalı gözükse de, sonuçta aynı noktada buluşarak, devrimci ve komünist hareketi etkisi altına almaya çalışmıştır.
Biliyoruz ki komünist hareket, kendi tarihinde öğrenme ve mücadeleyi sürekli bir hatta kesintisiz gelişimi içinde ele almada başarının yolunu döşemesi mümkün olmaz.
Örneğin 24 Nisan 1972 yılında Kaypakkaya önderliğinde kurulan TKP/ML Hareketini işçi hareketini merkezde tutun bir çalışma oturtamadığı iddiasından dolayı, küçük-burjuva olarak mahkum eden -MLKP, TİKB, EMEP, TKİP vb.- örgütler, Kaypakkaya’dan 47. sene sonra bir çok deneyim, tecrübe ve teorik gelişim kat etmelerine karşın, hala sınıftan uzak bir konumda semtlerde ve gençlik içinde küçük-burjuva kesimlerden devşirdikleri kadrolarla ayakta kaldıkları halde, nasıl oluyor da yine de Marksist-Leninist olabiliyorlar? Bütün bunları M-L’e birazcık ilişkisi olan insanlar düşündüğünde bu akımların ne kadar fikir fukarası ve çift standartçı keyfiyetçi, herşeyi kendileriyle başlatma basitliği içinde olduklarını görebilir. Bu inkarcı oportünist cenahta ortak özellik başkasına mükemmeliyetçilik kendilerine ise liberalizmi uygulamaktır.
Demek ki geçmişe bakışta öncelikle M-L bir bakış açısına sahip olunmalı ki sürekli olarak gelgitler yaşanmasın ve örgütlerin kendi kendileriyle uğraşmaları ve kendileriyle barışık olmayan durumları ortadan kaldırılsın.
Buradan hareket ettiğimizde geçmişe ve geleceğe eleştirel yaklaşım konusunda Lenin’den şunları okuyoruz: “Bugüne kadar bütün devrimci partiler gurura kapıldıkları için, güçlerinin nerede yattığını göremediklerini ve zaaflarını ortaya koymaktan korktuklarından yenildiler.…” (Lenin’den Aktaran SBKP (B) Tarihi)
devamı :http://www.halkinbirligi1.net