Ancak benzer sorun sadece Türkiye'de
değil, birçok İslam ülkesinde de yaşanıyor. Baskıcı rejimler, dinin bir siyaset
aracı olarak kullanılması buna karşın yolsuzluk, rüşvet ve bireysel hakların,
hukukun yok sayılması gibi geniş bir yelpazede değişen hususlar nedeniyle,
gençler tercihin daha çok Deizm ve Ateizm'den yana kullanıyor.
Türkiye'deki dini kurumlar da, genç
nesillerin İslam'dan uzaklaşmasını tespit eden araştırmalar yayınlıyor.
Kıtalararası yazarı Gökhan Bacık da,
benzer bir tespitte bulunuyor ve genç nesillerin dinden bıktığı görüşünü ifade
ediyor. Hayatın her alanında bu uzaklaşmanın emarelerinin rahatlıkla
gözlemlenebileceğine değinen Bacık, görüşlerini şu satırlarla sürdürüyor:
"Dinden bıkkınlığın sonucu olarak
pek çok Müslüman ya dini hayatlarında reformcu bir çizgiye yöneliyor, ya da
Haniflik veya deist olmak diye adlandırılabilen bir şekilde Allah’a imanlı ama
dinsiz bir formül arıyor.
Daha da sert tepki verenler arasında
dinden bıkkınlık, geleneksel dini yorumların yeni kuşak arasında ilgi görmemesinin
de ötesinde, dalga geçilecek şeyler olarak muamele görmelerini netice veriyor.
Dinden bıkkınlık sosyolojik bir
gerçekliktir ve bunu “manevi bozulma, günah” gibi kategoriler ile açıklamak
imkanı kalmamıştır. Yüzlerce yıllık bir durgunluğun ve entelektüel tembelliğin
etkisi altındaki geleneksel İslami görüşün, türlü bireysel ve toplumsal
durumları açıklamak için elinde “günah-sevap” ikileminden başka bir kategori
olmadığı için, hali hazır durumu anlamasına da pek imkan görünmemektedir.
Fen bilimlerini ıskalamış, sosyal
bilimleri hiç bir zaman ciddiye almamış ve önüne gelen her olay karşısında “bir
ayete, iki hadise bakarak çözebilirim” şeklinde bir dindarlık egosu içindeki
geleneksel İslam’ın sözcülerinin insanların dinden bıkkınlığını anlamak için
gayret göstermesini de beklememek gerekiyor."
Bacık yazısının bir sonraki aşamasında,
neden bu noktaya gelindiğine dair tespitlerde bulunuyor. Dinden bıkmanın
ardında çok çetrefilli bir düşünce yapısı aramaya gerek olmadığına değinen
Bacık, "İnsanlar her hangi bir şeyden neden bıkıyorlarsa, dinden de o
nedenle bıkmaktalar.
Dolayısıyla yakın zamanda gözlemlenen
dinden bıkkınlığın kökeninde de bir şeyin aşırı tekrarlanması, lüzumlu lüzumsuz
her yerde öne sürülmesi yatmaktadır. Ne olursa olsun bir şeyin abartılması bir
zaman sonra insanların ondan soğumasını, bıkmasını doğurmaktadır" diyor.
Dine karşı toplumun belirli kesimlerinde
yükselen karşıtlığı tarihi örneklerle açıklayan Bacık, şu örneklere yer
veriyor:
"II. Abdülhamit döneminde aşırı
İslam vurgusu, takip eden dönemdeki entelektüellerde Türk tarihinde eşi benzeri
görülmemiş bir pozitivizmi tetiklemiştir. Bu açıdan bakarsak sosyal olaylar,
içlerinde zıtlarını barındıran niteliktedirler. Dolayısıyla bir pratiğin yahut
düşüncenin abartılması insanlarda kaçınılmaz olarak zamanla o şeye karşı tepki
oluşturur
İnsanların orta yolda gitmesi ideal bir
çözüm önerisidir, ancak türlü nedenlerle bu gerçekleşmez ve böylece tarih
kaçınılmaz olarak bir sarkaç gibi savrulmalarla meydana gelir."
Günümüz politika pratikleri ile geçmişteki
örneği kıyaslayan Bacık, Türkiye’de dini söylem ve pratiğin abartıldığı
kanısında.
"Sosyal statüsü ve imkanı olanlar
bu tepkiyi açıkça dinden soğuma yahut dine karşı olmak şeklinde gösterirken,
türlü nedenlerle bundan çekinenler dindarlık görüntüsünü devam
ettirmektedirler" yorumun yapan Bacık, "Ama bu görüntünün altında
bile çeşitli dışavurum biçimlerinde dine karşı bir hoşnutsuzluk gözlemlemek her
zaman mümkündür.
Tüm bu tepkilerin temelinde İslam
konusunun abartılması ve neredeyse insanların gözlerinin içine sokulacak kadar
şişirilmesidir. Hal böyle olunca, tarihsel diyalektiğe uygun olarak, bu abartı
görülür biçimde kendi zıddını üretmeye başlamıştır" diye de ekliyor.
Dinden bıktırmanın nedenlerine dairse
iki hususun üzerinde duruyor Bacık. İlkini, dinin her konuya çare olduğu tezi
olarak tanımlayan Bacık, ikinci unsurunsa abartı olduğuna değiniyor.