Ali Ekber Yürek yoldaş 1957 yılında Dersim'de yoksul bir Kürt ailesinin
çocuğu olarak dünyaya geldi. Yaşamı yoksulluk içinde geçen Ali Ekber yoldaş bir
yandan okudu diğer yandan çalışarak yaşamın zorluklarını daha küçük yaşından
itibaren omuzladı. Ortaokul ve liseyi Dersim’de okuyan Ali Ekber yoldaş Tokat
Öğretmen okulunu devam etti. Öğretmen oldu ama devrimci kavgaya daha sıkıca
sarılarak bir yandan çocukları eğitirken, öte yandan emekçileri devrim ve
sosyalizm savaşımına katmaya çalıştı. TKP-ML Hareketi'nin bir militanı olarak
gittiği her yere devrim ve sosyalizm rüzgarını taşıdı. Onun için esas olan
emekçileri devrim için örgütleyip kavgaya seferber etmekti.
Zor dönemlerin sesiz ve sakin komünist militanı olarak öne fırlayan Ali
Ekber Yürek yoldaş, 1980 12 Eylül askeri faşist darbesi kapıyı çaldığında
eğilip-bükülmeden, daha büyük sorumluluklar üstlenmek, açılan gedikleri
kapatmak, yığınları faşist cuntaya karşı kavgaya katmak için öne atıldı. Bir
çok abbas yolcunun mücadeleyi terk ederek düzene döndüğü süreç, Ali Ekber
yoldaş kavgaya daha bir bilenmiş ve daha ileri görevler üstlenerek yanıt
veriyordu.
Ali Ekber yoldaş Dersimden aranması nedeniyle öğretmenliği terk ederek
profesyonel devrimci olarak TKP-ML Hareketinin Maraş-Elbistan bölge
sorumluluğunu üstlendi. Kısa zamanda ağır başlı olgun ve proleter
özellikleriyle emekçilerin sevgi ve sempatisini kazanan Ali Ekber yoldaş,
düşmanın en fazla arananlar arasına girdi. Gözaltına alınıp işkenceye çekilen
hemen herkese Musa soruluyordu. Polis- Jandarma her yer de Musa yani Ali Ekber
yoldaşı ararken o dağılan örgütleri toparlamak ve faşist cuntaya karşı
emekçileri örgütleyip mücadeleye seferber etmeye çalışıyordu .
Nihayetinde Ali Ekber yoldaş sahte kimlikle bir yoldaşın evinde yakalanıp
Maraş’ta işkence evi kullanılan Afşin’e götürüldü. Polis Ali Ekber yoldaşı
gözaltına alınanlarla karşılaştırarak gerçek kimliğine ulaştı. Bundan sonrası,
günleri bulan en ağır işkenceler maruz kalan Ali Ekber yoldaşın vücudu ancak 25
Mayıs 1981’e kadar dayanabildi.
Biliyoruz ki, faşist-gerici karşı devrim güçleri, işçi sınıfı ve emekçi
yığınların politik gelişimini önlemek için değişik savaş hilelerine baş
vurarak, olmadık şiddet yöntemleri ile devrim ve sosyalizm önderlerini ve
militanlarını imha etme yolunu tutar. İmparatorluğun yüzlerce yıllık
deneyiminin mirasçısı olan T.C. devleti gelişkin bir sınıf ve karşı-devrimci
mücadeleye sahiptir. Bir köpek gibi burnu iyi koku alır ki, işçi sınıfı ve
emekçi yığınlar bağımsız devrimci bir politik zeminde örgütlenemezse, direnip
karşı koymazsa zaferi yakalayamaz. Onun içindir ki sınıflar savaşımı zorlu ve
dirençli bir iştir. Bu zorlu kavgada şehitler vermeden mücadele başarı sağlanmaz
ve ilerleme yakalanmaz.
Buradan hareket ettiğimizde, düşlerimiz kadar gerçektir devrim ve sosyalizm
şehitlerimizin ölümsüzlüğü. Çünkü onların yaşamı her bakımdan gerçeğin
kendisiydi. Biliyoruz ki gerçek ise devrimcidir. Gerçek hem sonludur, hem sonsuz.
Bedenlerini toprağa, yaşamlarını tarihe bırakanlar asla ölmez. Biliyoruz ki
tarihin tanıtladığı bir gerçeklik var oda: devrimciler ölür, ama devrim davası
sürer.
İşte K. Maraş işkencehanelerin de devrimin onurunu koruduğu ve devrim ve
sosyalizm bağlılığını sürüdüğü için 25 Mayıs 1981 yılında ağır işkenceler
sonucu hunharca katledilen Ali Ekber Yürek yoldaşı 38. yılında saygıyla anıyor
ve yarım bıraktıklarını tamamlayacağımız söz veriyoruz.
Ali Ekber Yürek Yoldaş Ağır İşkencelerden Geçirilerek Katledildi..!
Kahramanmaraş’ta 12 Eylül’den sonra
'intihar etti' denilerek gömülen Ali Ekber Yürek’in işkencede öldürüldükten
sonra intihar süsü verilmek istendiği için asıldığına dair yıllar sonrasında
tanıkların ifadeleri ortaya çıktı. Yürek’in otopsisine katılan Prof. Dr. Nevzat
Özcan'ın ölümden 31 yıl sonra alınan ifadesinde, "Bence onu bir başka kişi
astı” dedi. Prof. Özcan ayrıca Yürek’in vücudunun bir çok noktasında darp izi
ve morarma bulunduğunu belirtti. Konuya ilişkin 2010 yılında soruşturma
başlatılmıştı.
25 mayıs 1981 yılında gözaltında intihar
ettiği öne sürülen Ali Ekber Yürek işkencede öldürülüp intihar süsü vermek için
asıldığına ilişkin üç yeni tanığın ifadesi ortaya çıktı.
O tarihte Afşin’de pratisyen hekim
olarak çalışan, bugün Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev
yapan Prof. Dr. Nevzat Özcan, Yürek’in ölü muayenesini bizzat
gerçekleştirdiğini belirterek, “Kendisinin ölü muayenesini yaparken vücudunun
bir çok yerinde, yüzünde, sırtında, göğsünde, bacaklarında hematom dediğimiz
deri altı darp ve cebir izleri vardı. Bunlar morarma olarak deriye yansıyordu”
dedi. Ali Ekber Yürek’in yüksekçe bir yerde asılı bulunduğunu anlatan Özcan, “Asıldığı
ip duvardaki su borusuna bağlıydı. Buraya kendisini bu şekilde asması, ancak
aklı dengesinin yerinde olmaması ile mümkündür. Elleri serbestti. Bence bu onu
bir başka kişinin astığını gösterir” şeklinde konuştu. Askerlerin işkence
uyguladıkları kişiler için kendisinden rapor istediklerini vurgulayan Özcan,
“Askerler sürekli yaralanan şahısları göndereceklerini, rapor vermemi
söylediler. Ben de ne bulgu varsa onu yazarım deyince Kahramanmaraş Merkez’de
cildiyeci var ona götürürüz dediler” dedi.
'Konuşturamadık, konuştursak çok adam
yakalanırdı, intihar etti'
Afşin Sağlık Ocağı’nda sağlık memuru
olarak çalışan Mustafa Sönmez ise “Yürek’in asılı vaziyette durduğu yer, su
borusu vanasının geçtiği yerdi. Yüksekliği iki buçuk metreydi. Buraya bir
kişinin kendisini asması zor gibi duruyordu. Çünkü iki duvarın birleştiği yerde
su vanası vardı” dedi.
Afşin Adliyesi Yazı İşleri Müdürlüğü
yapan Ufuk Göngördü de Yürek’in intihar ettiğinin haber verilmesinden sonra
olayın meydana geldiği eğitim enstütüsü binasına gittiklerini, kapıda
kendilerini Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu’nun karşıladığını ve “Konuşturamadık.
Konuştursak çok adam yakalanırdı. İntihar etti” dediğini anlattı. Yürek’in
cesedi üzerinde inceleme yaptıklarını kaydeden Güngördü, “Yanakları morarmış
vaziyetteydi. Bu morarmanın darbeye bağlı olduğu anlaşılıyordu. Çünkü yanakları
şişmişti. Sağa sola çevrildiğinde göğüs kısmından tıkırtı şeklinde ses
geliyordu. Sırtı morarmış ve şişmişti. Vücuduna darbe aldığı her halinden
belliydi. Bacaklarının birisinde kırık var gibiydi. Çünkü bacakları tek tek
kaldırıldığında bütün olarak kalkmıyordu. Birinde diz kapağı altında bükülme
oluyordu” şeklinde konuştu.