23 Mayıs 2018 Çarşamba

Bedenini Toprağa, Yaşamını Tarihe Bırakan Ali Ekber Yürek Yoldaş Ölümsüzdür..!


Ali Ekber Yürek yoldaş 1957 yılında Dersim'de yoksul bir Kürt ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Yaşamı yoksulluk içinde geçen Ali Ekber yoldaş bir yandan okudu diğer yandan çalışarak yaşamın zorluklarını daha küçük yaşından itibaren omuzladı. Ortaokul ve liseyi Dersim’de okuyan Ali Ekber yoldaş Tokat Öğretmen okulunu devam etti. Öğretmen oldu ama devrimci kavgaya daha sıkıca sarılarak bir yandan çocukları eğitirken, öte yandan emekçileri devrim ve sosyalizm savaşımına katmaya çalıştı. TKP-ML Hareketi'nin bir militanı olarak gittiği her yere devrim ve sosyalizm rüzgarını taşıdı. Onun için esas olan emekçileri devrim için örgütleyip kavgaya seferber etmekti.
Zor dönemlerin sesiz ve sakin komünist militanı olarak öne fırlayan Ali Ekber Yürek yoldaş, 1980 12 Eylül askeri faşist darbesi kapıyı çaldığında eğilip-bükülmeden, daha büyük sorumluluklar üstlenmek, açılan gedikleri kapatmak, yığınları faşist cuntaya karşı kavgaya katmak için öne atıldı. Bir çok abbas yolcunun mücadeleyi terk ederek düzene döndüğü süreç, Ali Ekber yoldaş kavgaya daha bir bilenmiş ve daha ileri görevler üstlenerek yanıt veriyordu.
Ali Ekber yoldaş Dersimden aranması nedeniyle öğretmenliği terk ederek profesyonel devrimci olarak TKP-ML Hareketinin Maraş-Elbistan bölge sorumluluğunu üstlendi. Kısa zamanda ağır başlı olgun ve proleter özellikleriyle emekçilerin sevgi ve sempatisini kazanan Ali Ekber yoldaş, düşmanın en fazla arananlar arasına girdi. Gözaltına alınıp işkenceye çekilen hemen herkese Musa soruluyordu. Polis- Jandarma her yer de Musa yani Ali Ekber yoldaşı ararken o dağılan örgütleri toparlamak ve faşist cuntaya karşı emekçileri örgütleyip mücadeleye seferber etmeye çalışıyordu .
Nihayetinde Ali Ekber yoldaş sahte kimlikle bir yoldaşın evinde yakalanıp Maraş’ta işkence evi kullanılan Afşin’e götürüldü. Polis Ali Ekber yoldaşı gözaltına alınanlarla karşılaştırarak gerçek kimliğine ulaştı. Bundan sonrası, günleri bulan en ağır işkenceler maruz kalan Ali Ekber yoldaşın vücudu ancak 25 Mayıs 1981’e kadar dayanabildi.
Biliyoruz ki, faşist-gerici karşı devrim güçleri, işçi sınıfı ve emekçi yığınların politik gelişimini önlemek için değişik savaş hilelerine baş vurarak, olmadık şiddet yöntemleri ile devrim ve sosyalizm önderlerini ve militanlarını imha etme yolunu tutar. İmparatorluğun yüzlerce yıllık deneyiminin mirasçısı olan T.C. devleti gelişkin bir sınıf ve karşı-devrimci mücadeleye sahiptir. Bir köpek gibi burnu iyi koku alır ki, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar bağımsız devrimci bir politik zeminde örgütlenemezse, direnip karşı koymazsa zaferi yakalayamaz. Onun içindir ki sınıflar savaşımı zorlu ve dirençli bir iştir. Bu zorlu kavgada şehitler vermeden mücadele başarı sağlanmaz ve ilerleme yakalanmaz.
Buradan hareket ettiğimizde, düşlerimiz kadar gerçektir devrim ve sosyalizm şehitlerimizin ölümsüzlüğü. Çünkü onların yaşamı her bakımdan gerçeğin kendisiydi. Biliyoruz ki gerçek ise devrimcidir. Gerçek hem sonludur, hem sonsuz. Bedenlerini toprağa, yaşamlarını tarihe bırakanlar asla ölmez. Biliyoruz ki tarihin tanıtladığı bir gerçeklik var oda: devrimciler ölür, ama devrim davası sürer.
İşte K. Maraş işkencehanelerin de devrimin onurunu koruduğu ve devrim ve sosyalizm bağlılığını sürüdüğü için 25 Mayıs 1981 yılında ağır işkenceler sonucu hunharca katledilen Ali Ekber Yürek yoldaşı 38. yılında saygıyla anıyor ve yarım bıraktıklarını tamamlayacağımız söz veriyoruz.
Ali Ekber Yürek Yoldaş Ağır İşkencelerden Geçirilerek Katledildi..!
Kahramanmaraş’ta 12 Eylül’den sonra 'intihar etti' denilerek gömülen Ali Ekber Yürek’in işkencede öldürüldükten sonra intihar süsü verilmek istendiği için asıldığına dair yıllar sonrasında tanıkların ifadeleri ortaya çıktı. Yürek’in otopsisine katılan Prof. Dr. Nevzat Özcan'ın ölümden 31 yıl sonra alınan ifadesinde, "Bence onu bir başka kişi astı” dedi. Prof. Özcan ayrıca Yürek’in vücudunun bir çok noktasında darp izi ve morarma bulunduğunu belirtti. Konuya ilişkin 2010 yılında soruşturma başlatılmıştı.
25 mayıs 1981 yılında gözaltında intihar ettiği öne sürülen Ali Ekber Yürek işkencede öldürülüp intihar süsü vermek için asıldığına ilişkin üç yeni tanığın ifadesi ortaya çıktı.
O tarihte Afşin’de pratisyen hekim olarak çalışan, bugün Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yapan Prof. Dr. Nevzat Özcan, Yürek’in ölü muayenesini bizzat gerçekleştirdiğini belirterek, “Kendisinin ölü muayenesini yaparken vücudunun bir çok yerinde, yüzünde, sırtında, göğsünde, bacaklarında hematom dediğimiz deri altı darp ve cebir izleri vardı. Bunlar morarma olarak deriye yansıyordu” dedi. Ali Ekber Yürek’in yüksekçe bir yerde asılı bulunduğunu anlatan Özcan, “Asıldığı ip duvardaki su borusuna bağlıydı. Buraya kendisini bu şekilde asması, ancak aklı dengesinin yerinde olmaması ile mümkündür. Elleri serbestti. Bence bu onu bir başka kişinin astığını gösterir” şeklinde konuştu. Askerlerin işkence uyguladıkları kişiler için kendisinden rapor istediklerini vurgulayan Özcan, “Askerler sürekli yaralanan şahısları göndereceklerini, rapor vermemi söylediler. Ben de ne bulgu varsa onu yazarım deyince Kahramanmaraş Merkez’de cildiyeci var ona götürürüz dediler” dedi.
'Konuşturamadık, konuştursak çok adam yakalanırdı, intihar etti'
Afşin Sağlık Ocağı’nda sağlık memuru olarak çalışan Mustafa Sönmez ise “Yürek’in asılı vaziyette durduğu yer, su borusu vanasının geçtiği yerdi. Yüksekliği iki buçuk metreydi. Buraya bir kişinin kendisini asması zor gibi duruyordu. Çünkü iki duvarın birleştiği yerde su vanası vardı” dedi.
Afşin Adliyesi Yazı İşleri Müdürlüğü yapan Ufuk Göngördü de Yürek’in intihar ettiğinin haber verilmesinden sonra olayın meydana geldiği eğitim enstütüsü binasına gittiklerini, kapıda kendilerini Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu’nun karşıladığını ve “Konuşturamadık. Konuştursak çok adam yakalanırdı. İntihar etti” dediğini anlattı. Yürek’in cesedi üzerinde inceleme yaptıklarını kaydeden Güngördü, “Yanakları morarmış vaziyetteydi. Bu morarmanın darbeye bağlı olduğu anlaşılıyordu. Çünkü yanakları şişmişti. Sağa sola çevrildiğinde göğüs kısmından tıkırtı şeklinde ses geliyordu. Sırtı morarmış ve şişmişti. Vücuduna darbe aldığı her halinden belliydi. Bacaklarının birisinde kırık var gibiydi. Çünkü bacakları tek tek kaldırıldığında bütün olarak kalkmıyordu. Birinde diz kapağı altında bükülme oluyordu” şeklinde konuştu.