13 Mayıs 2018 Pazar

Kadınlar kırmızı halıda direnişte..!


Hafta sonunda Türkiye sınırlarında dolaştık uzun uzun. Rehberlerimiz, eğitimleri, kültürleri ve yaşam felsefeleriyle birbirinden çok farklı iki yönetmendi. Kullandıkları diller de birbirine zıttı. Birleştikleri tek nokta, önemli konuları beraberinde getiren kadın portreleri çizmeleriydi.
Biri, üstelik kadın olanı, geçmişte kaldığını umduğumuz türden ağdalı ve duygusal, sözümona etkileyici, aslında manipülatör sinema dilinden vazgeçemezken; diğeri, sıcak ve duyarlı yaklaşımıyla, incelikli bir derinlik sergiliyordu.
Biri, Suriye ve Irak sınırlarımızın hemen ötesinde yaşanan savaş gerçeğinin en karanlık yüzünü, kadın ve çocuklara yönelik cinsel şiddetin dehşet verici boyutlarını Cannes güneşine taşımaya çabalarken; diğeri, geleneksel yaşamın binlerce yıllık ağırlığından kurtulmak için silahsız savaş vermeyi sürdüren Azeri kökenli İranlı kadınların farklı biçimlere bürünen direnişlerini sevecen bir yaklaşımla, şiirsel bir dille, usul usul anlatıyordu...
Üç yıl önce ilk uzun filmi “Bang Gang” ile karşıt tepkiler doğuran Eva Husson’un (1977) bu yıl “Güneşin Kızları”yla (Les Filles du Soleil) sergilediği yüzeysellik, Altın Palmiye yarışının düzeyini düşürür nitelikte. Genç Fransız kadın yönetmenin savunulacak bir yanı yok pek. Çok önemli bir konuyu, 2015’te Sincar bölgesinde esir alınan, her türlü şiddete ve tecavüze maruz kalan kadınların silahlanarak IŞİD’e karşı direnişlerinin öyküsünü, naif bir duygusallık içinde cömertçe harcamış. Yezidi/ Kürt kadın direnişçilerin kırmızı halı üzerinde boy göstererek savaş suçlarını bir kez daha lanetlemeye olanak vermesinin ötesinde ne yazık ki pek yararı olmayan “Güneşin Kızları” basın gösteriminde en çok ıslıklanan film oluyor...
Cezalı bir yönetmen
Sınırlarımızın biraz daha kuzeydoğusuna yönelince, yasaklı yönetmen Jafar Panahi’nin (1960) rehberliğinde rahat rahat soluklanarak; çok daha çekici, anlamlı, düşündürücü, güzel bir gezintiye çıkıyoruz. Film çekmesi bile yasak olan Panahi, gözlemci/ şoför rolünde, özkimliğiyle çıkıyor karşımıza. Yol filmi türündeki “Üç Çehre” (Se Rokh), erkek egemen toplumun geleneksel baskısı altında nefes alamayan ama direnen her yaştan kadın portreleri çiziyor. Çaresizliklerini nasıl aştıklarını, bir nebze özgürlük için ne gibi ‘dahiyane’ stratejiler geliştirebildiklerini anlatıyor. Kendisi de Azeri kökenli olan Panahi, bu arada başkentin sinema çevrelerini de ince ince eleştirmekten geri durmuyor... Azeri Türkçesinin Farsçadan daha fazla konuşulduğu “Üç Çehre”, duyarlı, içtenlikli bir deneme. Yasaklardan bunalan cezalı bir yönetmenin, sinemasal başkaldırısının duyarlı ürünü... Filmin basın toplantısında, başörtüleri yarı açık güzel kadın oyuncular, Panahi’nin sesine tercüman oluyorlar. Çok hoş bir ses bu...
Beklenmedik başka bir hoş ses, Fransız kadın yönetmen Vanessa Filho’nun “Belirli Bir Bakış “seçkisinde yer alan ilk filmi “Gueule d’ange“ın (Melek Yüzlü) sıcak sesi oldu... Alkolik bir anneyi canlandıran yetenekli oyuncu Marion Cotillard bile, filmde 8 yaşındaki kızını olağanüstü bir yorumla canlandıran çocuk oyuncu Ayline Aksoy- Etaix’in gölgesinde kalıyor sanki. Akdeniz mavisi bakışlarında yoğunlaştırmayı başardığı duygu yüküyle beklenmedik inandırıcılıkta bir oyunculuk sergileyen küçük Ayline, uzun uzun alkışlanıyor. Babası Türk olan Ayline, “Türkçeyi anlıyorum ama iyi konuşamıyorum” diyor... Bu yeni yetenekli oyuncuyu keşfeden Vanessa Filho da, 19 adayı olan “Altın Kamera” ödülü için son listeye kalabilecek özgünlükte başarılı bir giriş yapıyor sinema dünyasına...
‘Haydi tırmanalım!’
Sinema sektörünün erkek egemen tavrına itirazla, başta 89 yaşındaki Fransız efsane Agnes Varda olmak üzere Altın Palmiye jüri başkanı Cate Blanchett, jüri üyeleri Ava DuVernay ve Kristen Stewart, ayrıca Jane Fonda ve Salma Hayek gibi ünlülerin de yer aldığı 82 sinemacı, meşhur Cannes galalarının yapıldığı Grand Lumiere Tiyatrosu’nun merdivenlerini sessizce çıkarak protesto eylemi yaptılar. 71 yıllık Cannes tarihinde ancak 82 kadın sinemacının filmi yarışmada yer bulabilmişti ve buna karşılık erkekler tarafından yönetilen 1.645 film gösterilmişti. Protesto bildirisini okuyan Agnes Varda, “Haydi Tırmanalım” sloganıyla sosyal hayatta da iş hayatında da merdivenleri tırmanmanın güçlüğünden ve bu düzeni değiştirme gücünden söz etti.