Devlet Taksim'e izin verebilirmiş, fakat bir şartları varmış!.. Taksim'e çıkılmasını artık feriştahı da gelse önleyemez, o zaman emek güçlerini birbirlerine düşürüp sendikaları devrimcilerin polisi haline getirmenin yolunu arıyorlar. “Şartları” bu!..
1 Mayıs konusunda bizi bizim polisimiz yapmak istiyorlar...
İçişleri Bakanı ile İstanbul Valisi, iki gündür açıklama üstüne açıklama yapıyorlar: 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına bu sene izin verebilirlermiş, ancak sendikalar devrimci örgütleri aralarına sokmayacaklarının güvencesini verirlerse, bir de sayı sınırlamasını kabul ederlerse...
Sermayenin uşakları o kadar küstah ve pervasızlar ki, onların faşist terör ve zorbalıklarına pabuç bırakmadan onlarca yıldır Taksim'i zorlayan işçi sınıfının ve devrimci güçlerin son iki yıldır Taksim'i artık kazanılmış bir hak haline getirdiklerini unutmuşa benziyorlar.
İçişleri Bakanı, hayırsever bir hacıağa edasıyla hala, “Hükümet olarak iki yıl evvel 1 Mayıs'ı işçilerimize hediye ettik...” havaları atıyor. Kim, kime, neyi hediye etti?.. Faşist cunta dönemlerinde dahi 1 Mayıs ruhunu bir biçimde yaşatarak, yıllardır dişe diş dövüşerek, şehitler vererek kafanıza vura vura kabul ettirdik size 1 Mayıs'ın emeğin günü olduğu gerçeğini ve Taksim'i!..
“Bu sene de işçilerimize olanca müsamaha gösterilecek, imkan sağlanacak, destek verilecek"miş. Hangi “müsamaha”, hangi “imkan”, hangi “destek”? İki senedir İstanbul'u gaza boğuyorsunuz, yolları köprüleri kapatıp şehri açıkhava hapishanesine çeviriyorsunuz, hastanelere bile saldırıyor lokantada yemek yiyen insanları dahi dövüyorsunuz...Bunlar unutuldu mu sanıyorsunuz?
Ama hacıağaların bir şartı varmış: “Sendikalar devlete yardımcı olmalıymışlar, 1 Mayıs'ı istismar edecek illegal unsurları aralarına almamalıymışlar, kendileri temizlemeliymişler...”.
Tezgahı görüyor musunuz? Taksim'e çıkılmasını artık feriştahı da gelse önleyemez, o zaman emek güçlerini birbirlerine düşürüp sendikaları devrimcilerin polisi haline getirmenin yolunu arıyorlar. “Şartları” bu!..
İstanbul'un “gazcı-copcu” valisi, bugün (12 Nisan Pazartesi) dillerinin altındaki bir baklayı daha yumurtladı: Sayı konusunda da bir sınırlama olacakmış ama onu sendikalarla konuşur anlaşırlarmış...
Yani iş polislikle bitmiyor, üstüne bir de sayı konusunda celep pazarlığı yapılacak...
Osmanlı padişahları, özelikle de devletin sopası olarak kullandıkları güçleri ve yönetici kadroları devşirmelerden ve dönmelerden kurmuşlar hep. Yeniçeri ordusunu da böyle oluşturmuşlar, sadrazamlarını, vezirlerini, paşalarını, maliyecilerini, cariyelerini de .... bu yolla derlemişler. İmparatorluk büyüdükçe sistemi daha da geliştirip bireylerden işbirlikçi devşirmenin yanı sıra, başkalarına göre küçük ayrıcalıklar tanıdıkları yerel prensler ve beyleri, feodal ağaları ya da farklı etnik kökenden toplulukları diğerlerinin tepesine bekçi dikmişler, “iti ite kırdırma siyaseti” izleyerek birbirlerine düşürmüşler. Abdülhamit'in Kürtlerden kurduğu ünlü Hamidiye Alayları, bu siyasetin sembollerinden biridir.
Osmanlı'nın torunları, 1 Mayıs 2010 konusunda şimdi sendikaları Hamidiye Alayları olarak kullanmayı planlıyorlar. Zokayı yutup bu aşağılık rolü benimseyenler bakalım çıkacak mı?..
1 Mayıs'ta Taksim'de!..