1 Ocak 2017 Pazar

Devrimci Mücadele Israrlı olmak Devrimci İdealler Bağlı Kalmakla Bağlıdır.!


  Devrimci kadro; yaşamını devrim mücadelesinin dışında ya da kenarında, kıyısında tanımlamayan, devrimci mücadeleyi yaşamının merkezine alan, devrimin merkezinde nefes alıp-veren, yediği-içtiği-uyuduğu-uyandığı devrim mücadelesi olan, mücadelesini ‘gençlik dönemlerinde’ yapılan dönemsel bir hobi olarak görmeyen bireylerin; hak ettiği bir sıfattır.
   Proleter devrimcilik; süslü teorik cümlelerle nutuk atma sanatı, üniversite çağında “ben de yapmıştım bir aralar” deme lafazanlığı veyahut entelektüel gevezelik, aydın kafacılığı olsun diyen öğrenilen bir şey değildir. Devrimciliğin temel ölçütü söylem ile eylemin, teori ile pratiğin, düşünce ile yaşamın bütünlüğüdür. Kişi devrimci söylemlerde bulunabilir, pekala söylemlerle örtüşen bir eylemlilik ortada yoksa o kişiye kelimenin tam manasıyla devrimci denilebilir mi? Samimiyet, tutarlılık, dürüstlük bunun neresindedir? 
   Kişi en başta kendine karşı dürüst olmalıdır, devrim mücadelesinde ilk başta kendini örgütlemeli, bu mücadeleye ilk başta kendini ikna edebilmelidir. Kendini devrimci olarak isimlendiren birey; eğer devrimci bir kimliğin hakkını veremiyor ya da rahat yaşamından kopmayı göze alamadığı için kasıtlı bir biçimde vermiyorsa; o birey devrimci olmak dışında her şey olabilir, ancak asla bir devrimci olduğu söylenemez. Devrimcilerin esas amacı; teorik gevezelik yapmak, analizler kasıp kağıt üzerinde toplumun kurtuluşunu ifade eden karikatürler çizmek, uygulamak için hiçbir zahmete girişilmeyen hazır reçeteler sunmak, orada burada laf ebeliğinden öteye gitmeye bir yaşam sürmek değildir, esas olan söylemlerimizi eylemlerimize dönüştürmek, devrimci kimliğin hakkını devrimci bir yaşam ve örgütlü bir mücadele ile verebilmektir. Marksizmin ABC’si, özcesi budur. 
   Marksizm, dünyayı yorumlamakla, toplumdaki sorunları tespit etmekle yetinmeyi değil, sorunları çözecek, düşünceyi ete kemiğe büründürecek sınıf devrimcisi örgütler kurmayı, var olanı yorumlamakla birlikte var olanı değiştirecek maddi gücü yaratmayı kendine iş edinir, varlığını bu biçimiyle tanımlar. Marksizm, örgütlü bir Komünizm mücadelesidir. Toplumun değişim anahtarının işçi sınıfının örgütlü bir proleter iktidar mücadelesinden geçtiğinin bilincinde olan Komünistler, asla örgütsüz olamaz. Örgütsüz bir Komünist en başta Komünist bilincine ihanet ediyor demektir. Toplum içerisindeki birçok Komünist bilince sahip birey; ‘Komünist’ ismiyle kendini ifade eden partilerin, örgütlerin, oluşumların bu kimliği hakkıyla yerine getiremediğini eleştirdiği için hiçbir örgüt içerisinde yer almamayı tercih ediyor. Bu aslında komünist duruşla çelişkili bir durumdur. Kendisine komünistim diyen kişi asla örgütlü savaşımında dışında kalıp seyirci  olamaz. Oysa şunu iyi bilmeliyiz ki; bir yerde en az  iki komünisttin olduğu yerde öyle yada böyle  örgütlü savaşım olacaktır. Aksi halde komünistin  faaliyet dışında komünist özelliklerini ayakta tutması mümkün olmaz. 
   Akademik Marksizm, devrimci bir sınıf savaşını göze alamayan ya da küçük burjuva konumunun getirdiği ayrıcalıklardan vazgeçemeyenlerin kulvarıdır, bizlerin kulvarı proleter bir Marksizm olmalı, teoriyi bilince çıkarttığımız gibi bilinci pratikle buluşturmalı, devrimin kitlelerin eseri olacağının bilinciyle örgütlü bir mücadeleyi inat ve ısrarla savunmalıyız. Marksizm’in ustaları sınıflar mücadelesi için her zaman ‘’Örgütlü bir sınıf her şeydir, örgütsüz bir sınıf ise bir hiçtir!’’ der; aynı şekilde bunu sınıf mücadelesinin önderliğini yapmayı görev edinen Komünistlere uyarlayacak olursak; örgütlü Komünist her şeydir, örgütsüz bir Komünist ise koskoca bir hiçtir!
  Devrimciler bugün var olan devrimci çizgiyi; nice bedellerle, zindan direnişleriyle, işkencelerle, ölüm oruçlarıyla, feda eylemleriyle, düzenin karşısına korkmadan dikilebilme cesaretiyle, devrimci bir inatla yaratmıştır. Bize düşen bu onurlu, mutlak kurtuluşa hizmet eden tutarlı çizginin mirasını düzenden ve düzen-içi siyasetlerden koruyarak, düzen dışılığını en nihayetinde varılmak istenen noktaya ulaştırmak, devrimle taçlandırmaktır.
   Devrimci kimliğe sahip olmak için uğraşmak; bireylerin gönüllü bir tercihi olabilir. Hiç kimse bizleri devrimci bir mücadeleye, örgütlü bir yaşama zorlayamaz, bunu doğrudan kendi bilincimizle biz seçeriz. Bu mücadelenin zorluklarını, ödenmesi gereken bedellerini, çekilmesi gereken cefalarını göze alarak tercihimizi yaparız.
  Mesele çok açık; bize sunulan iki ayrım noktası var: Bizi var eden, kendimizi tanımladığımız alan hangisi? Eski sistemin çürümüş öğretileri, düzenle devrim arasına sıkışan tutarsız bir yaşam tarzı mı? Yoksa bizi var eden; insanlığın içinde bulunduğu duruma karşı öfkemizin siyasal-örgütlü bir hale geldiği devrim mücadelesi, yeni toplum yaratma hedefimiz, sömürüyü ortadan kaldırma iddiamız ve bunun için yoldaşlarımızla, ezilen ulusumuzun proleter sınıfıyla verilecek militanca mücadele midir? Eğer ikincisi olduğunu söylüyor isek, o halde ona göre bir yaşam sürmeyi tercih etmişizdir. Hem düzenden kopamayıp hem devrimci olunamaz. Bu çelişki bireyin devrimci yönünü eninde sonunda çürütür, düzen içerisine savurur.

  Çünkü burjuva kapitalist düzen; bir kez sizi içine çekti mi  ondan kurtulmak o kadar kolay olamaz. Bireyin Komünist bilincini koruyacak ve geliştirecek olan; kuşku yok ki  örgütlü bir mücadelenin içerisinde yer almak, teoriyi pratik içerisinde tekrar tekrar sınayarak üretim halinde olmaktır. Komünist bilinç, tek başına teorik okumalar üzerinde geliştirilebilecek bir bilinç değildir. Komünist bilinç; en başta da belirttiğim üzere eylem ile söylemin birlikteliği, ayrılmazlığıdır. Biri eksik kalırsa diğer varlığını, varlık nedenini yitirir. Eylem halinde olmaktan geri duran bir bilinç; kitap kurdu olmaktan öteye gidemez, benimsediği ideolojinin ‘dünyayı değiştirme’ görevini isteyerek ya da istemeyerek reddeder.
   Bir devrimcinin devrimci mücadelenin mutlaklığı dışında yaşamında başka  hiçbir şey mutlak olamaz. Devrimcilik üzerine tartışırken, nasıl devrimci olunmalı sorusunu cevaplarken tarihe adını kazımış nice yürekli, cesaretli militan savaşçı insan bulabiliriz. Bunu hem Türkiye Kuzey Kürdistan ulusal ve sosyal  kurtuluş mücadelesi içerisinden hem de dünya devrim mücadelesinin içerisinden bulabiliriz.