
12 Eylül faşizminin vahşet boyutlarında
terör uyguladığı Diyarbakır Zindanı'nda önce PKK'nin önder savaşçılarından
Mazlum Doğan, ardından da PKK savaşçıları Ferhat Kutay ve yoldaşları
ölümleriyle teslimiyete , ihanete ve vahşete karşı direniş bayrağını açtılar.
Onların yiğit ve yürekli devrimci çıkışlarını 14 Temmuz 1982 Ölüm Orucu eylemi
izledi.
Eylem başladığında direnişçiler,
hücrelere tek tek konulmuş ve tam bir tecrit uygulanıyordu. 35-36. koğuşlardaki
hücrelerde Temmuz ve Ağustos boyunca bedenleriyle ve faşist idareyle
savaştılar. Günler günleri, aylar ayları kovalıyor direnişçiler tık
demiyorlardı. İç Emniyet Amiri ünlü işkenceci faşist Esat Oktay Yıldıran, bu görkemli
direniş karşısında hiçbir şeyin işe yaramadığını görüp Kemal Pir'e “Kemal, sen
Türksün senin bunların içinde ne işin var” diyerek aklı sıra onu çelişkiye
düşürmeye çalıştı. Kemal Pir'in buna yanıtı ise “Ben Türkiye'nin kurtuluşunu
Kürdistan'ın kurtuluşunda görüyorum bu benim tarihsel görevimdir” oldu.
Diyarbakır Zindanı'nda en ufak bir zaaf,
silah olarak kullanılırdı. Ölüm Orucu sürecinde M. Hayri Durmuş tek
battaniyeyle kalmış ve eylemi böyle sürdürmüştü. Kemal Pir ona, “Doktor,
kendine bir döşek iste...” dediğinde Hayri, “Eğer ben döşek istersem, bu bir
zaaf olarak algılanacak ve arkadaşların tüm döşekleri toplanacak onun için
fazla sorun değildir” demişti.
Kemal Pir 'in bulunduğu hücreye su
çıkmıyordu, cezaevi idaresi, direnişin kırılması için suyu bile silah olarak
kullandı. Ama bu yöntemleri de sonuç vermedi. Ölüm Orucu'nun 47. gününde Kemal
Pir gözlerini kaybetmişti, ama kimseye de söylemiyordu. Bu şartlarda bile
arkadaşlarına moral verir, günlük gelişmeleri aktarırdı.
İşkenceyle sonuç alamayan Esat Oktay,
Kemal Pire önce eylemden vazgeçmesi için yalvardı. Bundan sonuç alamayacağını
görünce “Kemal, sen bu sefer ölmelisin! Eğer ölmezsen seni koğuş koğuş
dolaştıracağım. Ama eğer ölürsen de, mezarının başında kadeh tokuşturacağım”
demiştir. Bu alçakça sözlere Kemal Pir'in yanıtı; “Esat ben Kemal Pir'im, Ben
öleceğim, ama sen aya da gitsen PKK'nin üç kurşunundan kurtulmayacaksın”
deyince, Esat Oktay Yıldıran hücrelere bir daha gelemedi. Nitekim Esat Oktay
Yıldıran köpeği, bundan sadece 6 yıl sonra . 22 Ekim 1988 tarihinde, İstanbul
Kısıklı'da bir belediye otobüsünün içinde, kafasına sıkılan üç kurşunla
öldürüldü. Tetiği çeken kişi tetiği çekmeden önce Yıldıran'a, 1982 Ölüm
Orucu'nda yaşamını yitiren "Laz Kemal" olarak bilinen Kemal Pir'in
selamları olduğunu söyler!
14 Temmuz Ölüm Orucu'nun son günlerinde
direnişçilerin hareketleri bayağı yavaşlamıştı; fazla konuşmak, hareket etmek
ölümü hızlandırıyordu. Bundan dolayı M. Hayri Durmuş'un, “Arkadaşlar, fazla
hareket etmeyin ve enerjinizi fazla sarf etmeyin!” sözü Ölüm Oruççuları
tarafından bir talimat olarak algılanmıştı. Bir deri ve bir kemik kalan
eylemcilerin inançları ve iradeleri çok güçlüydü. Son nefesinde M. Hayri
Durmuş'un, “Ben halkıma borçluyum; mezar taşıma, 'Bu insan halkına borçludur'
diye yazın'' sözlerinde yıllardır baskı ve işkence altında inletilen Kürt
halkının özgürlük davasının büyüklüğü ve onun için ne yapılırsa yine de az
kalır gerçekliği saklıdır.
14 Temmuz 'da başlayan ihaneti yere
çalarak direnişi yeniden ayağa kaldırma direnişi Eylül boyunca birbirini ard
ısıra gelen ölümlerle sona erdi. Ölüm Orucu'nda PKK MK üyeleri ve savaşçıları
Kemal Pir 9 Eylül'de, M. Hayri Durmuş 12 Eylül'de, Akif Yılmaz 15 Eylül'de ve
Ali Çiçek 17 Eylül 1982'de toprağa düştüler.
Bu ve daha sonraki direnişler Diyarbakır
Zindanı'nı yeniden silkinip ayağa kalkmasının yolunu açtı. Ve Diyarbakır
Zindanı Kürdistan'ın direniş ve esin kaynağı haline geldi. Kürt direnişinin
yeniden vücut bulmasında Diyarbakır zindanındaki direnişlerin özle bir yerinin
olduğunu ifadelendirmek hiçte yanlış olmayacaktır. 14 Temmuz 1982 yılında
Diyarbakırda açılan ölüm orucu bayrağı her alanda direniş filizi yarattı ve
faşizmin teslimiyet ve ihanet politikası yere çalındı.35.Yılında 14 Temmuzda
toprağa düşen devrimcileri saygıyla anıyoruz.