
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 15
Temmuz darbe girişiminin birinci yıl dönümü öncesi BBC’ye konuştu. Adalet
Yürüyüşünü değerlendiren Erdoğan ‘CHP’nin ‘sözde bir adalet yürüyüşü’
gerçekleştirdiğini ve son mitingine de sadece 170 bin kişinin katıldığını’
iddia etti. Erdoğan kendi yaptıkları 7 Ağustos mitingine ise 2 milyon kişinin
katıldığını söyledi. BBC muhabrinin tutuklu gazeteciler sorusu Erdoğan’ı
kızdırdı.
“Tutuklu Gazeteci Yok… Gitsinler Özel
Sektörde Çalışsınlar”
İşte Erdoğan’ın BBC’ye verdiği
röportajdan çarpıcı bölümler
” Adalet Mitingine 170 bin kişi katıldı”
“Bu tamamıyla sözde bir adalet
yürüyüşüdür. Ve bu sözde adalet yürüyüşünün ortalaması bellidir. Bunun
ortalaması bazen 500 olmuş, bazen 1000 olmuş, bazen 1500 olmuş bu kadar. Bakın
bütün bunların bu yürüyüş esnasında hükümetimiz her türlü güvenlik önlemini
sağladı. Bu güvenlik içinde bu yürüyüşü yaptılar. Ve gelip de en son topladıkları
mitingdeki kalabalık nedir? O kalabalık da ortada. Bakın toplam, İstanbul
dışında otobüslerle gelenlerle birlikte topladıkları 170 bin kişi.”
“Bizim mitinge 2 milyon kişi katıldı”
“Biz bir 7 Ağustos mitingi yaptık. Ve 2
milyon insan orada toplandı. Aramızdaki fark budur. Tayyip Erdoğan,
Cumhurbaşkanı olarak, hükümetimiz, hükümet olarak bugüne kadar kimsenin önünü
kesmemiştir. Kimsenin demokratik haklarını engellememiştir.”
“Ana muhalefet, şu anda terör örgütü ile
birlikte hareket etmiştir”
“Şimdi hiçbir zaman bu ana muhalefet,
Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti ve onlarla beraber hareket edenler, PKK terör
örgütü, bunlar hep beraber hareket ettiler. Bunlar hiçbir zaman bir birlik
ruhunda bütünleşmemişlerdir. Bunlar her zaman ayrılıkçı olmuşlardır. Ve ana
muhalefet, şu anda terör örgütü ile birlikte hareket etmiştir. Ve aşırı uçlar
beraber hareket etmişlerdir. Dolayısıyla bunların böyle bir birlik ruhunda
bulunması da bundan sonra zaten söz konusu olmayacaktır. Asıl demokratik
mücadeleyi de şu anda iktidar partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi,
Parlamento’da gayet açık ne şekilde ortaya koymaktadır.”
Tutuklu gazeteciler sorusu Erdoğan’ı
kızdırdı
-Size net bir şekilde şunu sormak
istiyorum; gazeteciler özgürce konuşamadıklarını düşünüyorlar. Birinci olarak
bu. İkinci olarak da; Türkiye dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu
ülke..Geçtiğimiz yıl 160 medya kuruluşu kapatıldı. 2500 kadar gazeteci ve medya
çalışanı işlerinden oldu.150 gazeteci şu anda hapiste. Bu rakamda, dünya
çapında hapiste olan gazetecilerin üçte birine denk geliyor. İfade
özgürlüğünden bu denli korkmanızın nedeni nedir?
“Bakın şu anda siz benden daha fazla
konuşuyorsunuz. Asıl özgürlük sizde. Siz bana özgürlük tanımıyorsunuz. Benimle
böyle bir söyleşi yapıyorsunuz ama bana özgürlük tanımıyorsunuz. Ve
gazetecilikten dolayı içeride olan yok. Bunu çok açık görmemiz lazım.
Şu anda Türkiye’de bu kadar muhalif
gazeteciler, işte bu yürüyüşü yapma esnasında bütün yazılanlar çizilenler, her
türlü hakaretler hepsi ortada. Şu anda içeride olanların gazetecilik sıfatı
yok. Bunlar ya terör örgütüyle beraber hareket etmişlerdir, ya silah
bulundurmaktan içeri girmişlerdir. Ya da birçok yerlerde bankamatikleri
kırmışlar, buraları soymuşlardır. Ama ceplerinde bir sarı basın kartı değil,
gazeteci kartı vardır. Bununla beraber de kendilerinin gazeteci olduğunu iddia
etmişlerdir. Ve şu anda da sizin ifade ettiğiniz şekilde 170 tane gazeteci
falan içeride yok. Bunların hepsi yalan. Böyle bir şey söz konusu
değil.Bunların defaatle açıklamalarını yaptık ve şu anda gerçek manada gazeteci
sıfatıyla içeride iki kişi var. Bunun dışında böyle bir şey söz konusu değil.
Bu yalanlarla da dünyayı kandırmayalım.”
“Kimsenin yazdığından, çizdiğinden ne
korktuğumuz ne de çekindiğimiz yok”
“Yargı, ordu, emniyet, basına sızmak
suretiyle çatı ile böyle bir çete oluşturuldu. Bu çete ile de bu darbe
girişiminde bulunuldu. Soruyorum; bir devleti yıkmak için böyle bir çalışmayı
hep birlikte böyle bir çalışmayı hep beraber yapacaklar sonra da sonra da
gazetecilik kimliğine sığınarak kendilerini kurtaracaklar. Böyle bir şey söz
konusu değil. Biz bu konuda kimsenin yazdığından, çizdiğinden ne korktuğumuz ne
de çekindiğimiz yok.
-Darbe girişimi sonrası 200 bin kadar
Türk vatandaşı ya tutuklanmış ya işlerinden atılmış ya da uzaklaştırılmış
durumda. Bunların arasında, politikacılar, akademisyenler, gazeteciler var.
Size şunu sormak istiyorum; mahkeme onların suçlu ya da suçsuz olduğuna karar
verecekleri süreçte bu insanlar nasıl hayatta kalacaklar? Bu insanlar işlerini
kaybettiler ve onların bakımında olan yakınları var. Bu insanlara ne olacak?
“Yani hanımefendi, önce şunu söyleyeyim;
kusura bakmayın bakın bu söylediğiniz şeyler doğru değil, dürüst değil. Bakın
yargı, Batı’da yargı oluyor da, Türkiye’nin yargısı niye yargı olmuyor? Bugün
yargı ByLock denilen bir delili yakalamıştır. Eagle denilen bir delili
yakalamıştır. Bu delillerin yanında da “FETÖ Terör Örgütü”nün bağlantılarını
tespit ederek bu bağlantıları ortaya koymuştur. Ve askere sızmış, yargıya
sızmış, polis teşkilatımıza sızmış, tüm bakanlıklara sızmış bu darbeciler
yakalandığı zaman, bunlar hala orada tutulacak mı? Bunlar görevden alınmayacak
mı? Kusura bakmayın.
Bakın Doğu Almanya-Batı Almanya
birleşmesinde 500 bin insan açığa alındı. Kimsenin sesi çıkmıyor. Ama
Türkiye’de şu anda devlete karşı darbe yapanlara müdahale yapılmasın isteniyor.
Böyle bir şey olmaz.”
“Böyle bir yaklaşım olabilir mi ya!”
-Ama işlerinden atılanlar ve
uzaklaştırılanlar, onlar nasıl hayatlarını sürdürecekler? Türk devleti onlara
sosyal yardım yapacak mı, ödenek sağlayacak mı? Çünkü geçim kaynakları
ellerinden alınmış durumda. Ailelerine ne olacak?
“Böyle bir yaklaşım olabilir mi ya? Bir
insanın özlük hakları varsa, özlük hakları kendisi için geçerli ise bu haklar
kendisine verilir. Bu özlük haklarını kaybettiyse ne yapar; gider özel sektörde
çalışır, devlette çalışmaz. Yani devlet herkesi, sonuna kadar herhalde bakmak,
beslemek zorunda değildir. Bunlar çünkü bir terör örgütünün mensuplarıdır.
Terör örgütünün mensupları olanları devlet niye beslesin? Benim 250 vatandaşım
öldürülmüş. 2193 vatandaşım yaralı. Bunların yarasını acaba kim saracak? 250
şehidimi kim geri getirecek? Bunları niye konuşmuyoruz? Bunları konuşalım.”
“Trump da öncekiler gibi”
-Bu insanların darbeye kalkışmaktan
suçlu olduklarını söylüyorsunuz. Dolayısıyla Fethullah Gülen’in takipçileri
olduğunu söylüyorsunuz. Gülen’in ABD’den iadesini istediniz. Yakın bir zaman
önce ABD Başkanı Donald Trump ile bir görüşmeniz oldu. Size Fethullah Gülen’in
iadesi konusunda ne söyledi?Tabii o (Gülen) böyle bir darbe girişiminde yer
aldığı iddiasını reddediyor.
“Trump’ın söyledikleri de tıpkı ondan
öncekiler gibi. Onlar da işte “Yargı var. İşte yargı süreci. İlgileniyoruz. Şu
anda dosyaları inceliyoruz” (diyor). 85 koli, biz onlara teslim ettik. Bu
noktada kendi polis teşkilatlarının bunu incelediklerini ve yargı ile de bu
işin takibinin olacağını söylüyorlar. Biz de aynı şeyi muhataplarımıza
söylüyoruz. Bizim de yargımız var. Yargı şu anda bunların hepsini inceliyor. Ve
nihai kararı da yargı verecek, olay bu kadar basit.”
“Avrupa Birliği olmazsa olmaz bir yer
değil”
-Sizce AB’ye üye bir Türkiye mi, yoksa
üye olmayan bir Türkiye mi daha iyi?
“Şimdi biz verdiğimiz sözü tutuyoruz.
Fakat Avrupa Birliği bu noktada bize karşı çok açık, net olur da mesela ‘Biz
Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne alamayız’ derse, bu bizi rahatlatır. Biz de B
planımızı, C planımızı uygulamaya koyarız. Bizim için Avrupa Birliği olmazsa
olmaz bir yer değil. Türkiye ayakları üzerinde duran, bugün kişi başına milli
geliri 11 bin doları aşmış bir ülke. Biz rahatız.
-Sayın Cumhurbaşkanı, bana siz kişisel
olarak, “Türkiye AB’siz daha iyi olur” diye düşünüyormuşsunuz gibi geliyor.
“Şu andaki tablo şu; Bir zamanlar,
Başbakan olduğum ilk zamanlarda bizim AB’deki liderler zirvesinde, bize
yaklaşımları şuydu; “Türkiye bir sessiz devrim yaptı” diyorlardı. Ama şimdi
aynı Avrupa, ne yazık ki, bizi liderler zirvesine davet etmedikleri gibi
devamlı oyalıyorlar. Ve şu anda halkımın büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliği’ni
istemiyor. Ve Avrupa Birliği’nin bize karşı yaklaşımını da samimi bulmuyor.
Buna rağmen Avrupa Birliği’ne karşı samimiyetimizi bir müddet daha devam
ettireceğiz, bakalım nereye varacak.”
Katar krizi askeri noktaya taşınırsa
Türkiye taraf olur mu?
-Türkiye çok önemli konumda bir ülke.
Ordunuz NATO’nun en büyük ikinci ordusu. Ve söz konusu Orta Doğu olduğunda,
zorlu bir coğrafyada anahtar bir rol oynuyorsunuz. Katar ve diğer 4 Arap ülkesi
arasındaki gerilime gelirsek; Suudi Arabistan, Mısır, Emirlikler ve Bahreyn’in
Katar’a sundukları koşullardan biri Türk askeri üssünün kapatılması. Siz oraya
daha fazla asker gönderdiniz. Sorum çok basit aslında: Gerilim askeri bir
noktaya taşınabilir mi? Sizin yanıtınız bu durumda ne olur? Böyle bir durumda
taraf olur musunuz?
“Böyle bir şeyi bana soruyorsunuz da
neden Amerika’ya sormuyorsunuz? Böyle bir soruyu Fransa’ya neden sormuyorsunuz?
Böyle bir soruyu İngiltere’ye neden sormuyorsunuz? Biz krizlerin tarafı
değiliz. Biz tam tersi Körfez’de bir diyalog, bir barış yoluyla süratle çözüm
arayışı içerisindeyiz. Türkiye asla bu bölgede Müslümanın Müslümana
kırdırılmasını istemez. Ve Müslümanın Müslümanla savaşını biz istemiyoruz. Biz
artık bunlardan bıktık. Biz Yemen’deki olanları istemiyoruz. Filistin’deki,
Libya’daki gelişmeleri bu şekilde istemiyoruz. Suriye’de olanlar ortada,
Irak’ta olanlar ortada. Bunlarda bedel ödeyen ülke Türkiye. Bunları
istemiyoruz. Katar’da da böyle bir şeyi asla kabul etmiyoruz.”