
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç
edildikten sonra işine iade edilme talebiyle açlık grevine başlayan ve ardından
tutuklanarak cezaevine gönderilen öğretmen Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça DW
Türkçe’ye konuştu.
DW’nin haberi şu şekilde:
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç
edildikten sonra işine iade edilme talebiyle açlık grevine başlayan ve ardından
tutuklanarak cezaevine gönderilen öğretmen Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça, 29
yaşında. Aydınlı olan Özakça, Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf
Öğretmenliği bölümünü 2011 yılında bitirmiş. Semih Özakça önce sınıf arkadaşı,
derken hayat arkadaşı olmuş. İkisi de mezuniyetten sonra bir süre atama
beklemiş. Eşi askerdeyken Erzurum’a, kendisi ise Mardin Mazıdağı’na atanmış. Eş
durumundan Semih Özakça’nın da tayinin Mardin’e yapılması ile ayrı geçen dört
senenin ardından nihayet bir araya gelebilmişler:
“Evlendiğimizde 25 yaşındaydık. Çok uzun
süre ayrı kaldığımız için evlilik kararı almıştık. O zaman Semih Erzurum’da,
ailesi Eskişehir’de, ben Mardin’de ve ailem Aydın’daydı. Hepimiz bir yerdeydik!
Hızlı bir şekilde aynı yaz nişan ve düğün yaptık.”
Karakterleri zıt
Genç yaşta evlendiği eşi ile dünya
görüşlerinin ortak ama karakterlerinin tamamen ayrı olduğunu gülerek anlatıyor:
“Ben aceleci, heyecanlıyım ve hızlıyım.
O ise serinkanlı, sakin ve yavaş. Onun kararını her konuda net duruşu var. Ben
ise kararsızımdır mesela.”
Esra Özakça, son cümlesini bitirdikten
sonra evde kendisiyle kalan annesi ve kayınvalidesinden ayağının altına
uzatabileceği bir tabure istiyor. Az ötede, bir tartı gözüme çarpıyor. 11
Temmuz, Esra Özakça’nın açlık grevinin 50. günü… Annesi tabureyi yerleştirirken
ağrılarının bu aralar iyice arttığından bahsediyor:
“Ayak ağrılarım çok fazla var. Diş
etlerim çekildi biraz. Bir şey içtiğimde diş sinirlerimi hissediyorum. Dört
günlük gözaltında yoruldum bir de. O süreç beni beden olarak yıprattı.”
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış
gibiydi”
Özakça, dört sene boyunca köy öğretmeni
olarak görev yaptığı Mazıdağı’nda son derece mutluymuş. Okulun hem müdürü hem
hademesi hem öğretmeni gibi çalışsa da işini çok severek yapıyormuş. Okula oldukça
emek verdiğini, 17 öğrencisinin olduğunu aktarıyor. Öğrencilerini çocukları
gibi gördüğünü, dolayısıyla ayrılığın çok zor olduğunu söylüyor:
“Köyden ayrılırken cenaze çıkmış
gibiydi. Tüm insanlar yollara dökülmüş ağlıyordu. Bu sene üç ve dördüncü sınıfı
okutacaktım. ‘Kanun Hükmünde Kararname çıktı. Okuldan gideceğim ve
gelmeyeceğim’ dedim. Çocuklar anlamadı tabii. ‘Ama neden’ dediler. Onların
dünyasında bunun karşılığı yok. Hep ‘Ama neden’ diyorlardı. O kadar çok çocuk
tekrarladı ki bu soruyu. ‘Ben de bilmiyorum’ diyordum.”
Hem öğrencileri hem de onların
velileriyle hâlâ görüşüyormuş. Bazı öğrenciler, “İşime dönmek için mücadele
ediyorum” dediğinde, “Ama hâlâ gelmedin” cevabını veriyormuş. Bazısı da karne
günü gelip gelmeyeceğini soruyormuş. Velilerden ise “N’olur bırakın açlık
grevini, siz çok önemlisiniz” diye arayan oluyormuş.
“Ben de, ’Siz çok önemlisiniz, size geri
dönmek istiyorum’ diyorum.”
Açlık grevini iddialı bulmuştuk
Mardin Mazıdağı’ndan önce Semih Özakça,
ardından kendisi atılır. İhraç edildiklerinde çok şaşırmamışlar:
“Kimliğiniz belli, Eğitim-Sen
üyesisiniz. Muhaliflere de sıçradığı için bir yandan bekliyorduk.”
Sendikanın onun için ne ifade ettiğini
sorunca, “Güvenceli iş talebi ve haklarımız için mücadele edeceğimiz bir alan
anlamına geliyor. Şu an artık hak kırıntılarının bile kalmadığı bu dönemde
olması gereken bir platform” cevabını veriyor.
Eşi Semih’in ihraç kararını aldığında
çok öfkelendiğini hiç unutamıyor. O gün, bu karara boyun eğmeyeceğini, hakkını
arayacağını tekrarlamış. Öyle ki, talebine cevap alamazsa açlık grevine
başlayabileceğini de yine o zaman dile getirmiş:
“İhraç gecesi tüm öğretmen
arkadaşlarımız bize geldi. Oturma eylemi yapabileceğini, gerekirse açlık grevi
yapabileceğini de söylemişti. O zaman çok iddialı bulmuştuk. Temkinliydik
tabii, ‘Nasıl olacak Türkiye şartlarında’ diye ama Semih çok kararlıydı.
Hakkını alacağını düşünüyordu, hâlâ öyle düşünüyor.”
“O bu durumdayken yemek yemeyi mi
düşüneceğim?”
Ankara Yüksel Caddesi’nde eyleme
başladıktan sonra imza toplamalarına ve kamuoyunda eylemlerinin ses getirmesine
rağmen işe iade talepleri yerine getirilmediğinde Semih Özakça’nın açlık grevi
kararı kesinleşmiş. Sonrasında eşine destek olmak için kendisi de açlık grevi
kararı almış. Amacının, eşinin işe iade talebini duyurmak olduğunu dile
getiriyor:
“Zaten ben açlık grevinde değilken ama
onlar başlamışken 75 gün zor geçmişti. O zaman da yedi kilo kaybetmiştim.
Düşüncelerimden biri de şuydu: Aç kaldığımı sadece eşim bilse bile benim için
yeter. O bu durumdayken yemek yemeyi mi düşüneceğim?”
Saçları ve tüyleri dökülüyor
En son 10 Temmuz’da eşini cezaevinde
ziyaret eden Esra Özakça’ya görüşmemizden sonra ev hapsi cezası verildi.
Dolayısıyla hapis cezası bitene kadar 10 Temmuz, Semih Özakça’yı gördüğü son
tarih oldu. Cezaevine girme sürecinin ne kadar zorlu ve uzun olduğunu, her
hafta 30 dakika süren kapalı görüş yapabildiklerini, ayda bir de açık görüş
imkanı bulunduğunu anlatıyor:
“Morali gayet yerindeydi ama gözaltına
alındığımda öfkelenmiş. Yürümesi aksıyordu. Böbrek ağrısı var, böbreğini
tutuyordu. Avurtları çökmüş, sakalları uzamış. Saçları dökülüyor, tüyleri
dökülüyor. Nuriye’nin de böbrek sıkıntısı var. İdrarında parçacıklar görmeye
başlamış. Kas ağrıları çok yoğun.”
Eş Semih’in kitap sınırlamasından
şikayetçi olduğunu söylüyor. Cezaevinde çok fazla kitap okuyan eşi en son
dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Tepetaklak” ve “Latin
Amerika’nın Kesik Damarları” kitaplarını bitirmiş. Tutuklu bulunan Özakça’da
Nazım Hikmet’in hemen hemen tüm şiir kitapları varmış ve yine son dönemde
Gülten Akın okuyormuş.
Kitap okumak dışında Semih Özakça’nın
cezaevinde bir gününün savunmasını hazırlamak, gitar çalmak, haber takip etmeye
çalışmak ve mektup yazmakla geçtiğini ekliyor. Ancak son zamanlarda ağrılar
nedeniyle eskisi kadar rahat yazı yazamıyormuş. Görüşlere tekerlekli sandalye
ile geliyormuş.
Fotoğrafa izin yok
Özakça ve Gülmen’in fotoğraf
çektirmelerinin aslında yasak olmadığını, belli bir ücret karşılığında fotoğraf
çektirilebildiğini ancak fiili bir yasak hali olduğundan bahsediyor. Dilekçe
yazdıklarında, “Fotoğraf makinası bozuk” denilmiş.
Esra Özakça, açlık grevine başladığından
beri dokuz kilo kaybetmiş. Ancak eşinin açlık grevine başladığı zaman pek
yiyemediği için o dönem de yedi kilo kaybı var. Açlık grevinden önce kilo
kaybetmeye başladığı için daha hızlı etkilendiğini söylüyor.
“Umuyorum daha fazla uzamaz”
Tam bir sene önce ne yaptıklarını ve
nerede olduklarını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Bir sene önce ile
şimdi arasında çok büyük bir fark olduğunu, biri o zaman gelip şu anda olanlar
hakkında kehanette bulunsa hayatta inanmayacağını anlatmaya başlıyor:
“Geçen yaz bu zamanlar Semih ile
Marmaris’te tatildeydik. Şimdi ikimiz de açlık grevindeyiz. Bizden sadece
işimizi değil, hayatımızı da çaldılar. O hayatımızı geri istiyoruz. Umuyorum
daha fazla uzamaz ve işlerimize sağlıklı bir şekilde döneriz.”