Cumartesi Anneleri, Galatasaray'da
gerçekleştirdikleri 622. buluşmalarında gözaltında kaybedilen Murat Yıldız'ın
akıbetini sordu. Kayıp yakınları, mücadele arkadaşları Berfo Kırbayır ve Kiraz
Şahin ile edebiyatın usta yazarlarından Sebahattin Ali'yi yaşamlarını
yitirişlerinin yıldönümünde andı.
Eylemde ilk sözü Berfo Kırbayır'ın oğlu,
gözaltında kaybededilen Cemil Kırbayır'ın ağabeyi aldı. 622 haftadır Galatasaray
Meydanı'ndan kayıplara "Hayır" dediklerini belirten Kırbayır,
"Bize görmeyenler de demokrasiye karşı 'Hayır' dedi" diye belirtti.
Cemil Kırbayır için TBMM İnsan Hakları
Komisyonu'nun yaptığı araştırma sonucunda hazırladığı raporda "Cemil
Kırbayır gözaltında kaybedildi" dediğini hatırlatan Mikail Kırbayır,
annesi Berfo Kırbayır'ın, 33 yıl sonra azraille olan pazarlığını bitirerek,
oğluna bulamadığı için gözleri açık olarak yaşama veda ettiğin söyledi. Failler
belli olmasına rağmen savcılığın hala soruşturma dahi başlatmadığını hatırlatan
Kırbayır, "6 yıldır dosya bekletiliyor. Zamanaşımı mıdır makul süre.
Adalet bu mudur?" diye sordu
Hayrettin Eren'in kardeşi İkbal Eren,
Berfo Ana'nın oğlu Cemil'i, Kiraz Şahin'in ise eşi İsmail Şahin'i bulamadan yaşama
gözlerini yumduğunu hatırlattı, "Devlet Berfo Ana'ya da, Kiraz'a da
borçlu. Devlet bu borcu öder mi bilmiyoruz ama bizim sözümüz var. Cemil'i Berfo
Ana'nın kucağına, İsmail'i de Kiraz'ın yanına vereceğiz. Sorumlular hesap
verene kadar da mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz" dedi.
22 yıl önce kendi elleriyle oğlunu
polislere teslim eden Hanife Yıldız, yine o pişmanlık ve vicdan azabıyla
Galatasaray'daki yerini aldı. "O günden bugüne çok hükümet değiştik, bakan
değişti ama buraya bakan olmadı" diyerek, devletin işlediği suçlarla
yüzleşmediğini, hesap vermediğini söyledi.
İlk Galatasaray'a geldiği gün 22 yıl
boyunca burada oturacağını düşünmediğini ifade eden Yıldız, o gün
hissettiklerini şöyle anlatmaya çalıştı: "Buradan gittikten sonra oğlumdan
telefon gelecek 'ana sen oralarda ne yapıyorsun. Beni arama iyiyim ama artık
sen de benim annem değilsin' demesini çok isterdim. Ama 22 yıldır olmadı."
22 yıldır iktidarda olanların
kendilerini muhatap dahi almadığını söyleyen Yıldız, "Asıl zorumuza giden,
bizi acıtan ise insanların bizi görmezden gelmeleri" dedi. Yazdığı şiirle
analara ve toplumun tüm kesimlerine seslendi: "Sadece yavrularımızı,
sevdiklerimizi bizden alanların yargılanmasını istiyoruz."
Murat Yıldız dosyasına bakan Avukat
Gülseren Yoleri, bu dosyanın da diğer kayıp dosyaları gibi 20 yıl sonunda
zamanaşımından kapanabileceğini düşündüklerini, bunun için de başvuru
yaptıklarında gerçekle karşılaştıklarını kaydetti. Yaptıkları başvuru sonucunda
dosya dahi açılmadığını hatırlatan Yoleri, "Murat Yıldız aslında gözaltına
alındığı andan adliyedeki tüm aşamalara kadar kaybedilmiş" diye belirtti.
Yoleri, geçen hafta görüşme yaptığı savcının "Ortada dosya yok, keşif
yaşamam" dediğini belirterek, gerçekler ortaya çıkana kadar hukuki
mücadeleyi bitirmeyeceklerini vurguladı.
Haftanın açıklamasını Mine Nazari okudu.
622 haftadır hakikat, adalet ve barış talebiyle Galatasaray'da oturduklarını
kaydeden Nazari, "Biz 622 haftadır taleplerimizi dile getirirken devleti
yönetenler sustular, susuyorlar çünkü bize hakla, hukukla ve adaletle verecek
cevapları yok" dedi.
Nazari, Murat Yıldız'ın
kaybedilmesinden; İzmir Bornova Özkanlar Asayiş Şubesi'nde görevli Komiser
Ramazan Kaya ve polis memurları Şahismail Öztürk ve Tahir Şerbetçi ile dönemin
İzmir Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, İzmir Valisi Kutlu Aktaş, Emniyet Genel
Müdürü Mehmet Ağar, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller,
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in sorumlu olduğunu kaydetti. Nazari, Murat
Yıldız dosyasında hakikatin açığa çıkarılmasını ve ceza adaletinin sağlanmasını
istedi.
19 yaşındaki Murat Yıldız, İzmir'de
annesi ile birlikte yaşıyordu. Bir sevgilisi vardı ve onunla askere gitmeden
önce nişanlanmak istiyordu. Kızın ailesi ise bu duruma karşı çıkıyordu. Bu
nedenle çıkan tartışmalar birkaç kez karakolda bitmişti. Aile yakınlarından bir
polis Murat'ı defalarca dövmüş ve "Bu işten vazgeçmezsen seni
öldürürüm!" diye tehdit etmişti.
29 Ocak 1995'te Bornova'daki bir kafede
benzer bir tartışma daha yaşandı. Murat Yıldız silahla havaya ateş ederek olay
yerinden uzaklaştı. Tartıştığı kişiler arasında kendisini tehdit eden polis de
vardı. Aynı gün eve gelen polisler anne Hanife Yıldız'ı Emniyet Müdürlüğüne
götürdü. Emniyette kendisine oğlunun havaya ateş açması nedeniyle arandığı ve
hemen gidip teslim olursa ifade vererek serbest kalacağı söylendi.
23 Şubat 1995'te, Hanife Yıldız avukatı
ve yeğeni ile birlikte tek çocuğu olan Murat'ı, İzmir Bornova Özkanlar Asayiş
Şubesi'ne götürdü. Murat, verdiği ifadesinde, olay günü kullandığı silahın
İstanbul'da olduğunu belirtti. Bunun üzerine, Komiser Ramazan Kaya ile polis
Tahir Şerbetçi Murat Yıldız'ı İstanbul'a götürülmek üzere yola çıkarıldı. Murat
Yıldız'dan o günden sonra bir daha haber alınamadı.
Polisler önceleri karakola giden anne
Hanife Yıldız'a Murat'ın İstanbul yolunda feribottan denize atlayıp kaçtığını
söylediler. Annenin "Kendi isteğiyle teslim oldu! Niye kaçsın?" diye
ısrar etmesi üzerine ise "Oğlun intihar etti" dediler.
Kendi isteğiyle teslim olan ve hapis
cezası bile gerektirmeyen "meskun mahalde havaya ateş etme" suç
isnadı karşısında Murat'ın kaçtığı ya da intihar ettiği iddiası inandırıcı
olmasa da 5 yıl süren yargılamada Gebze 2. Asliye Ceza Mahkemesi, onun
feribottan atladığına dair sanık polislerin beyanını esas aldı. Mahkeme
polislere "görevi ihmal"den günümüz parasıyla 1 Lira 18 kuruş para
cezası verdi. Aynı mahkeme 2002 yılında polislerin aldığı para cezasını beş yıl
erteledi. 2007 yılında ise davanın bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına
karar verdi.
Hukuksuzluk bununla da kalmadı. Murat
Yıldız'ın dosyası Gebze Adliyesi'nde kaybedildi. Adliye kayıtlarını inceleyen
İHD avukatı Gülseren Yoleri ne dosyanın imha edildiğine dair bir bilgiye
ulaşabildi ne de dosyanın kendisine. Avukat Yoleri 2015 yılının Ocak ayında
Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı'na Murat Yıldız'ın akıbetinin açığa çıkartılması
için tekrar suç duyurusunda bulundu.