Cumhuriyetinin 93. Yılında Emekçilere; Sözün Yetkinin Kararın Halka Ait Olduğu Devrimci Halk Cumhuriyet Gerekiyor..!
29 Ekim 1923'den bu yana tam olarak 93 yıl geçti. Egemen sınıflar ve yalaka takımı, halka karşı, kan, zulüm üzerinde oturan ulusalcısından İslamcısına, faşist dinci gericisinden ılımlı İslamcısına halk düşmanı gerici güçler T.C. devletinin kuruluşunu " Milli Birlik ve Ulusal seferberlik" ilanıyla kutlama gösterileri düzenliyorlar. Bir yanda açlık, işsizlik, yokluk, baskı, zulüm, işkence, gözaltı kayıpları, tutuklama terörü,Kürtlerin kırımdan geçirilmesi, özelleştirme-taşeronlaştırmayla işçi kıyım terörünün sürdüğü Türkiye, öte yandan bütün bunlar yokmuş gibi şişirilen bir eli yağda bir eli balda sahte laikçisinden İslamcısına burjuva devleti sayesinde emperyalizmle işbirliği içinde büyüyerek devlet yönetimini ı elinde bulunduran şatafatlı yaşamıyla, sömürüde sınır tanımayanı, vurgunculuğu, çeteleşmesiyle ve yayılmacı politikalarıyla işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin Türkiye'si. İşte halkın adının dahi olmadığı, yönetimden dışlandığı Erdoğan kliğince yönetilen ılımlı İslamcı faşist diktatörlüğü iki Türkiye gerçekliğini gizlemek ve toplumsal savaşın üzerini kapatarak egemen sınıflara soluk aldırmak için devlet eliyle " Cumhuriyet güzellemeleri " yaparak "Cumhuriyete ve Atatürk'e ulusça bağlılığın" gösterisi yapılıyor. Her ne kadar AKP iktidarı Cumhuriyetin ilanını eskisi gibi her yerde kitlesel gösterilerle kutlamasa da 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Atatürkçü ve Cumhuriyetçi geçinmeye hız verdiler. Erdoğan ve şürekası halkın gözünün içine baka baka utanmadan Cumhuriyetin 93. yıl kutlamalarında herkesin "demokratik ve çağdaş Türkiye'de yaşadığı için şükretmesi" yönlü demeçlerle emekçiler aldatılmaya ve halk düşmanı burjuva cumhuriyete bağlanmaya çalışılıyor.
Bilindiği üzere, T.C. devleti, 1919 yılında emperyalist işgale karşı verilen ve el altında emperyalizmle uzlaşarak 29 Ekim 1923'de sonuçlanan Kemalist devrimle kuruldu. Burjuva cumhuriyet 93. yıldır egemen sınıfların elinde halk kitlelerine karşı, sınıf egemenliğinin pekiştirilmesi ve burjuva çıkarları yararına kitleleri aldatma ve yönlendirmenin bir aracı olarak kullanıldı. Egemen sınıflar "ulusal hak çıkarları ve ortaklığı" sloganını kültürel, psikolojik ve kitle duygusu oluşturmanın etkin araçlarından birisi olarak kullandı. Burjuva-feodal güçler emperyalizme daha sıkıca bağlandıkça ve palazlandıkça "ulusun ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü" ve "sınıfsız, sömürüsüz, kaynaşmış kitle" propagandasıyla yığınların gözüne kül serpildi.
" Demokratik, özgür ve çağdaş bir Türkiye'de yaşıyorduk" ve Cumhuriyet hepimizindi yalanı ortalığı kapladı. Her ne kadar işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri ve sözcüleri koro halinde hep bir ağızdan Kemalist bir cumhuriyet "demokratik, laik sosyal ve hukuk devlet" olmasından dem vursalar da, ortada duran gerçekler bunun hiçte böyle olmadığını kanıtlayan örneklerle doludur.
Kuruluşundan bu yana TC devleti hiç bir dönem gerçek anlamda "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olmadı. Bu sözler TC anayasasına yazıldı. Ama bunlar yalnızca kağıt üzerinde kalan sözler olmaktan ileriye gitmedi. İşçiler, emekçi ve Kürtler 93. yılın hiç bir döneminde ne özgür oldular, ne demokratik haklarını engelsiz olarak kullanabildiler ve ne de gerçek anlamda laikliği yaşadılar. 1925'lerde ilan edilen azgın diktatörlük ve faşist tedbirlerle sürdü ve adım adım faşist diktatörlük ilan edildi.
Her ne kadar 1923'lerden itibaren parlamento ilan edilmiş olsa da, burjuva parlamentosu bir avuç burjuvazi ve toprak sahiplerinin anti-demokratik ve bir dönem sonrada faşist diktatörlüğünü gizlemenin asma yaprağı rolünü oynamıştır. 1935'lerden bu yana bazı ara dönemleri bir yana bıraktığımızda, T.C. devleti işçi ve emekçi yığınlar için faşist terörün fütursuzca sürdüğü bir azgın diktatörlük olmuştur. Egemen sınıflar ve hizmetindeki emir eri yazar-çizer takımı T.C. devletinin 29 Ekim 1923'den bu yana önemli gelişmeler kat ettiğini söyleyerek olayın gerçek özünü gizlemeye çalışıyorlar.
Yollar, fabrikalar, enerji santralleri, şehirleşme, iletişim vb. alanlarda 1923'den bu yana önemli gelişmeler olduğu bir gerçektir. Ama bütün bunlar hangi sınıfın ihtiyaçlarına yanıt verecek bir şekilde geliştirildi. İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri ve emperyalistler ürünlerini pazarlara sunmak ve emekçileri iliğine dek sömürmek için üretim teknikleri ve yeni buluşları devreye soktular. Ürünlerden yararlanmak ve hammadde kaynaklarını sömürmek, ucuz işgücü, ucuz toprağı daha fazla kar amacıyla kullanabilmek için ulaşım, haberleşme ve modern teknik araçlar tarıma ve sanayiye sokulup kullanıldı. Bütün bunlar emperyalist ve uşakları egemen sınıflar daha fazla kar etsin amacıyla yapmak zorundaydı. Şimdi bunları egemen sınıfların "halk için" yapıldığını söylemesi emekçilerin bilincini bulandırma amaçlı kocaman bir kuyruklu yalandır. Çok uzağa gitmeden, TC devletinin politik ve askeri temsilcilerince reklam edilen siyasal rejimin emekçiler için neyi ifade ettiğini anlamak bakımından bugünün Türkiye'sine bakmak yeterlidir.
Türkiye'de demokrasinin en güçlü göstergesi olarak sunulan parlamentonun halkın iradesiyle herhangi bir ilişkisi yoktur. Burjuva düzen partileri ve milletvekilleri halk yığınlarına karşı değil, uluslararası emperyalist devletlere ve işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerine karşı kendilerini sorumlu saymaktan, politik ve ekonomik kararların uygulanması sürecine katıldığı -göstermelikte olsa- bu doğrultuda parmak kaldırmaktadırlar. Bugün gelinene durumda Erdoğan’ın Saraya darbesiyle göstermelik parlamentoda rafa kaldırılmıştır. Bütün emekçilerin toplumsal yaşamını düzenlemeye yönelik bir organizma olarak lanse edilen devlet, tastamam işbirlikçi tekelci burjuva ve büyük toprak sahiplerinin çıkarlarının tüm topluma kabullendirilmesini ve emekçilerin bu sınıflara yönelik hareketini bastırmayı temel işler olarak benimsemiştir. Nüfusun %30’nu oluşturan tarımsal nüfus DTÖ,IMF-Dünya Bankası vb. gibi emperyalist mali kuruluşların emperyalist politikaları doğrultusunda yıkıma uğratılmasıyla etten buğdaya kadar bir çok gıda maddesi dışarıdan ithal edilir duruma gelmiştir.
Kürtlerin varlığı ve meşru hakları yok sayılmakta, her yıl bütçenin büyük bir bölümü Kürt özgürlük mücadelesinin ezilmesi için kirli savaşa akıtılmaktadır. Yine bütçenin yarıya yakın bölümü emperyalist ve yerli tekellerden alınan borçlara faiz olarak ayrılmakta ve geriye kalan önemli bölümde savunma adına silahlanmaya yatırılmaktadır. Son beş yıldır sürekli artan silahlanmayla, işçi ve emekçilerin yoksulluğu ve artan işsizlik el ele gitmektedir. 18 milyon civarın insan yani yaklaşık her dört kişiden birisi açlıkla koyun koyuna yaşamaktadır. Yeşil sermayenin ve laikçi Koç ve Sabancı'nın işletmelerinin karları ikiye katlanırken, işçi ve kamu çalışanı emekçiler, köylüler ve işsizler açlık ve yoksullukla hizaya getirilmeye çalışılmaktadır.
Ücret ve maaş artışları yerinde sayarken gizli enflasyon çift haneleri aşmış durumda Ülkenin her yanı zindana dönüştürülmüş. OHAL-KHK rejimiyle, İlerici, devrimci, aydınlar, sendikacılar konuşmamaları için göstermelik mahkemelerde yargılanıp hapis cezasına çarptırılarak politika yapmaları engelleniyor. Kontra çetelerin her tarafta devletin kanatları altında ölüm kusuyor. Kontra örgütlenmeleri içinde oldukları resmi belgelerle kanıtlanan polis şefleri komutasındaki timler sokaklarda faşist terör estiriyorlar. Genç olmak "şüpheli şahıs ve potansiyel suçlu gerekçesiyle" gözaltına alınarak işkenceden geçirilmek için yeterli bir neden oluyor. İşte bunun için burjuvazinin sınıf egemenliğini sağlayan ve onu pekiştiren 29 Ekim 1923'de ilan edilen burjuvazi ve toprak ağalarının ittifakına dayanan burjuva cumhuriyeti burjuvazi kutluyor ve kutlayacaktır. Her sınıf öncelikle kendi sınıf çıkarları ve hakları için mücadele yürüteceklerdir. İşçi sınıfı, emekçi yığınlar, işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin egemenlik örgütü olan T.C. devletine karşın birleşik bir güç olarak ayağa kalkıp, devrimci ve sosyalist iktidar için dövüşmeden kendi kurtuluşlarını sağlayamazlar.
T.C. devletinin bir avuç egemen sınıfların ve emperyalizmin baskı, sömürü ve egemenliklerini sağlayan, halka yabancılaşmış ve onun sırtında ayakta durmaya çalışan bir burjuva diktatörlüğü olduğunu bilince çıkararak, burjuvazinin yalanlarına aldanmayalım. Her sınıfın bir cumhuriyeti vardır. İşçi ve emekçilerin cumhuriyeti demokratik ve sosyalist halk cumhuriyetidir.
Yaşasın İşçi ve Emekçilerin Devrimci Halk Cumhuriyeti..!