22 Ekim 2016 Cumartesi

Toparlanın! Hiçbir yere gitmiyoruz..!

Ölülerimiz bizden yalnızca anma değil, öç ve adalet bekler.
Çocuklara oyuncak götüren yoldaşlarımızın Suruç’ta katledildiğini gördük. Yeryüzünün en saf arzusu, yeryüzünün en vahşi katil şebekelerinden biri tarafından katledilmişti.
Örgütlü toplumsal kötülüğü gördük. Tabutta taşınan her kardeşimiz için içimiz parçalanırken, Konya’da aşağılık bir sürünün kardeşlerimizi ıslıkladığını, tekbir getirdiğini gördük. Acımız onların kutlaması ve sevinci olmuştu. ”Ölünün arkasından konuşulmaz” diyenler gencecik çocukların arkasından tüm ilkelliklerini kusuyordu.
Yine de sıktık dişlerimizi “bu günler de geçer” dedik. Hayat aktı geçti. Düştük bu sefer Ankara yollarına. Yumruklarımız havada, dillerimizde özgürlüğe ve güzel günlere içilmiş antlar, bayraklarımızla, güzel gülüşlerimizle, umutla, türkülerle doldurduk Ankara Garı’nı. Sonrası mı? ”Bu meydan kanlı meydan!”
Tarihimiz hesap sormanın tarihi
Unutma!
“Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız.” diyen Sinan’ı ve onun mavzerini kuşanıp yoldaşlarıyla beraber faşizme karşı dövüşürken Nurhak dağlarında ölümsüzleşmesini.
Unutma!
”THKP ve THKC’nin bir savaşçısıyım. THKC ve savaşçıları emperyalizme karşı bağımsızlık için silaha sarılma hakkını kullandılar. Savaşçılarının son teki de ölene kadar bu hakkı kullanmaya devam edeceklerdir.” diyen Ulaş’ı ve onun Arnavutköy’de nefesinin sonuna kadar tükenmeyen yenilmez cüretiyle ”Bize ölüm yok!” haykırışını.
Unutma!
”Yoldaş kanı akıtanlardan yoldaşları hesap sorar” deyip Sinan’ın, Kadir’in, Alparslan’ın kanını yerde bırakmayan İbrahim’i.
Unutma!
Denizler için kuşanıp inançlarını işgalci ABD ajanlarını rehin alan, Kızıldere’de ”biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik!” diyen kararlılıklarıyla asla son bulmayan bir öyküyü yaratan Mahirleri ve onların kardeşliğini.
Unutma!
Fatsa’yı, Tariş’i, 1 Mayıslarda yüz binlerin sokağa akışını, ”kurtarılmış bölgeleri”.
Unutma!
12 Eylül faşizmine direnişleriyle geride asla kirlenmeyecek bir öykü bırakan Osman Yaşar Yoldaşcan’ı, Mine Bademci’yi, Mazlum’u, 84 ölüm orucu direnişçilerini, Haydar Başbağ’ı ve tüm direnenleri.
Unutma!
İstanbul şafaklarında dövüşenleri, Sabahat’ı, mitralyözü, Ayçe İdil’i, Gazi ayaklanmasını, Hasan Ocak’ı, 96 1 Mayısını.
Unutma!
İktidarın bedenleri üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküme karşılık bedenlerini savaş alanına çevirerek direnen, tarihin en büyük direniş öykülerinden birini yaratan 122 canı.
Unutma!
Haziran’a akan yerde yeşeren isyanımızı, kurulan barikatları, barikatların inşa ettiği düşleri ve o düşlerin zulmün kalelerini nasıl titrettiğini.
Unutma!
”3 günde sadece 5 saat uyudum. Sayısız biber gazı yedim, 3 defa ölüm tehlikesi atlattım. Ve insanlar ne diyor biliyor musunuz? “Boş ver ülkeyi sen mi kurtaracaksın” Evet kurtaramasak da bu yolda öleceğiz.” diyen Abdocan’ı, Ethem’i, 14’ünde elde sapan direnen Berkin’i, Berkin’in katilinin açıklanması için yola düşen Şafak ve Bahtiyar’ı.
Unutma!
Senin bir tarihin var. Muktedirlerin tarihimizi yeniden yazmak için harcadığı tüm çabalara rağmen hafızalara kazınmış, asla silinemeyen direniş anlatımlarımız var. Güç toplamak, kendimize inanmak için dönüp ve dönüp tekrar bakalım o tarihe ve bu sefer daha büyük bir direnişin gerçekliğini, daha büyük bir düş öyküsünü yaratmak için yeniden sokağa, barikatlara dönelim.
Evet çok canımız yandı Suruç’ta, Ankara Garı’nda ama, kardeşlerimiz bizden sadece anma değil zulmün kalelerini yeniden titretmemizi, IŞİD ile suç ortağı bir iktidardan öçlerini almamızı bekler. O yüzden zamanı değil daha depresyonların, içe kapanmaların, yılmaların.
Kendinizi güçsüz hissettiğiniz anda kocası Ali Kitapçı’yı uğurlarken sıkılı yumruğu ve dimdik duruşuyla Emel Kitapçı’yı hatırlayın. Dilan’ın babasının kızına “yoldaşım yoldaşlara selam söyle” deyişini hatırlayın. Cüretleri ve iradeleriyle bize bir yol gösteren direniş tarihimize bakın ve toparlanın. Hesap sormadan hiçbir yere gitmeyeceğiz
BEKİR SAMİ PAYDAK
Gezite