Türkiye’de yaşanan OHAL süreci ve
uygulamaları herkesi derinden etkiledi. Bir yandan demokrasi talebini yükseltme
çağrısı yapılırken, diğer yandan anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemi tartışılıyor.
Türkiye’nin içerisinde bulunduğu sürece ilişkin Evrensel'e değerlendirmelerde
bulunan aydınlar, başkanlık sistemiyle OHAL’in kalıcı hale geleceğini
belirterek, korkuya teslim olmama ve mücadele çağrısını yaptılar.
Akademisyen Sibel Özbudun yürürlükte
olan OHAL’in, 15 Temmuz darbe girişimi faillerini tasfiye etmek için uygulamaya
sokulan “sınırlı amaçlı ve süreli” ya da “rutin” bir olağanüstü önlemler demeti
olmadığına dikkat çekti. Özbudun, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresinin rejim
değişikliği tasarımlarının nihai adımlarını hayata geçirmek için OHAL’e
başvurduklarını ve her şey bittiğinde “olağan hal” olarak baş başa kalınacak
olanın “Yeni Türkiye normali” olduğunu söyledi.
AKP ile MHP’nin üzerinde mutabakata
vardıkları başkanlık sistemi tasarısının, OHAL kapsamında kullanılan yetkilerin
neredeyse tümünün tek bir kişinin eline verilmesi anlamına geleceğini kaydeden
Özbudun şunları söyledi: “Bir kötülüğü (FETÖ, “terör”, vb. ) önlemeye,
gidermeye yönelik geçici bir tedbirler kümesini değil, Başkanlık sistemi
provasını yaşıyoruz. Tam da bu nedenledir ki, referanduma OHAL koşullarında
gidilecek olması, AKP iktidarını hiç rahatsız etmiyor. Nihayetinde,
tasarladıkları ve kotardıkları rejim, emekçiler, Aleviler, Kürtler,
devrimciler, sosyalistler, kadınlar, laikler… yani tüm muhalif kesimler için
kalıcılaştırılmış bir OHAL’dir”.
Özbudun, herkesin “başkancı sistem” ve
OHAL’e karşı “ama”sız, “fakat”sız, pazarlıksız bir mücadele yürütmesi
gerektiğini sözlerine ekledi.
‘DAHA ÇOK ŞİDDETE BAŞVURACAKLAR’
Yazar Fikret Başkaya da, Türkiye’nin
bugün içerisine sürüklendiği çıkmazın gerisinde geçmişte yaptığı iki tercihin
olduğunu belirterek, bunların 24 Ocak kararları ve 1960’lı yıllardan itibaren
dinci gericiliğin önünün açılması olduğunu söyledi. Başkaya, bu iki tercihin
arkasında Türkiye’deki mülk sahibi sınıfların yanında ABD ve bir bütün olarak
NATO’nun olduğunu belirtti. Başkaya sözlerini şöyle sürdürdü: “İşte bu günün
iflas tablosunun gerisinde bu iki tercih var ve artık yönetemiyorlar. Aksi
halde “olağanüstü hal” diye bir şeyi dayatmaya gerek olmazdı. Bu yola güçlü
oldukları için değil, zayıf oldukları, yönetme yetenekleri aşındığı için
başvuruyorlar. Bundan sonra baskıya, şiddete, devlet terörüne daha çok
başvuracaklardır. Zira, başka türlü yapmaları mümkün değil”.
Başkaya, bundan sonraki süreçte ülkenin
ilerici güçlerinin basiretinin önemli olduğunu vurgulayarak, genel bir
sürdürülemezlik tablosunun ortada olduğunu ve mücadele edilmezse Suudi
Arabistan tipi bir faşizme mahkum olunabileceğini söyledi.
‘KARŞI ÇIKMAKTAN BAŞKA YOL YOK’
Şair Ahmet Telli de OHAL uygulamalarıyla
insanların işten atılarak ya da tutuklanarak engellenmeye çalışıldığını
söyledi. Telli, karşı çıkmaktan başka bir yol olmadığını belirterek, “Aydınlar
da kendi yaratıcı güçlerine dayanarak bir karşı duruş sergilemeliler. Bu karşı
duruşu birlikte oluşturmak lazım. Her açıdan bulunduğu yerden kendi
davranışıyla göstermeli bunu. Sivil toplum örgütleri, sendikalar içinde bulunan
aydınlar, yazarlar bir çığlık olarak duyurmalılar seslerini. Muhalif olmanın
bedeli ne ise ödeyeceğiz” dedi.
MUSSOLİNİ HATIRLATMASI
Temel Demirer de, OHAL’in egemenlik
klikleri arasında hesaplaşmada “Allah’ın lütfu” olarak Türkiye’nin karşısına
dikildiğini söyledi. Demirer, OHAL’i savunan ve uygulayanlar için hedef ne denli
büyük ise şiddetin giderek tırmandığını ve keyfi özellikler kazanarak
korkunçlaştığını dile getirdi. Demirer, “İş böyle olunca da OHAL denilen şey
vasıtasıyla ‘Zat-ı Şahaneleri’, yeni bir sermaye düzenlemesi ve rejimi için
olağanüstünü olağanlaştıran OHAL sopası ve imkanlarıyla 1930 Mussolini’sini
anımsatarak tarih sahnesine çıkıyor. O günkü ‘Duçe’, bugünkü referandumlu
başkanlıktır” dedi. Başkanlık’a hayır denmesinin önemine işaret eden Demirer,
‘Hayır’ diyenler için kilit önemde olanın korkmamak olduğunu söyledi.
Evrensel