Cumhuriyet gazetesinde Miyase ilknur,
Maraş katliamında katledilen kadınları yazdı.
Bu toprakların gördüğü en büyük kırımı
yaşadı Maraş. K.Maraş diye yazılan ilin açılımı Kahramanmaraş olarak bilinir. O
meşum olaydan sonra başındaki K. harfi Kanlı diye de okunabilir. Kuşkusuz yakın
tarihimizde pek çok katliam yaşadık. Yabancısı oldukları bir şehre mihman
olarak gelenlerin otel odasında benzin dökülerek yakıldığına da tanık olduk. Suruç’ta,
Ankara’da, İstanbul’da, Kayseri’de hain bombalarla onlarca insanımızın
katledildiğine de...
Her katliam bir insanlık suçudur. Hiç
birinin acısı diğeri ile yarıştırılamaz. Ancak K.Maraş katliamı diğerlerinden
farklı kılan pek çok unsur var. Ön hazırlığının aylar öncesinden yapılması,
katledilecek kitlenin evlerinin önceden belirlenmesi, katliama katılacak
kitleyi psikolojik olarak hazırlamak için provokatif olayların sahnelenmesi,
bir hafta boyunca sürmesi, toplu bir cinnet halini yansıtması, olayın failleri
arasında çok sayıda kadın olması, katillerle maktullerin çoğunlukla tanıdık
hatta komşu oldukları, kurbanların savaşta bile eşine rastlanmayacak vahşetle
katledilmeleri, kurbanların arasında çok sayıda kadın ve çocuğun olması Maraş
Katliamı’nı diğer katliamlardan ayıran özellikler.
HEPSİ SERBEST KALDI
K.Maraş Katliamı’nın bir diğer yönü de
804 sanıklı davada 29’u ölüm, 7’si müebbet, 7’si 15-24 yıl, 259’u 5-10 yıl,
26’sı 1-5 yıl arasında hapis cezasına çarptırılmasına rağmen 1991 yılında
çıkarılan Terörle Mücadele Yasası nedeniyle tüm sanıklarının serbest kalması.
19-26 Aralık 1978 tarihinde meydana
gelen K.Maraş Olayları ile ilgili davanın 1330 sayfalık iddianamesini bugüne
kadar onlarca kez okuduk. Okumak ne kelime deyim yerindeyse hatmettik. Bizi en
çok etkileyen ise bu katliamın özneleri arasında pek çok kadının olması. Kimi
sanık, kimi tanık, kimi mağdur kimi de katliam mağdurlarının koruyucusu,
kalkanı olmuş kadınlar.
ŞÖVALYE RUHLU KADINLAR
Hiçbir ırk, hiçbir millet, hiç bir
inanç, hiç bir şehir hakkında genelleme yapılamayacağı gerçeği bu olayda da
ortaya çıkıyor. Katliam sırasında saldırganlara “Aha bu ev de Alevi, sağ
koymayın öldürün” diyerek saldırgan gruba rehberlik yapan ya da saldırıya
uğramış komşularının evini talan eden, saldırganlara evlerinden satır, tahra,
tenekelerle gaz taşıyan kadınları da görüyoruz, “öldürecekseniz ikimizi aynı
anda öldürün” diye kocasının üzerine atlayan, “Beni öldürün ama çocuklarıma
dokunmayın” diye katillere yalvaran, hunharca katledilen kadınları da.... Bir de
komşularını evinde saklayan, saldırgan grup geldiğinde de “Onlara dokunmayın,
ne istiyorsunuz komşularımdan” ya da “ Benim komşularım gâvur değil Müslüman,
hadi gidin işinize” diye posta koyan şövalye ruhlu kadınlar var eli öpülesi.
17 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ
Maraş Katliamı Davasında yargılanan 804
sanıktan 54’ü kadın. Bunlardan 36 kadın sanık yeterli delil bulunmadığından ya
da tek tanığın ifadesi ile suçlandığından beraat ediyor. Firari 68 sanıktan iki
firari kadın sanık bulunup sorgulanamadığından davadan tefrik ediliyor. Dokuz
kadın sanık hakkında 6 yıl ağır hapis, dört kadın sanık hakkında ise 2 yıl
hapis ve 50 TL para cezası veriliyor.
Katliamın yaşamını yitiren 111 kişiden
17’si kadın. Ölenlerin isimlerine bile yer verilmedi dönemin gazetelerinde.
İddianamenin sararmış sayfalarında yer aldılar sadece. Bir de köylerindeki
mezarlıklarda dikilen beyaz mermer taşların üzerlerinde. O bile şüpheli, zira
kaledilenlerin büyükbir kısmı belediyenin Şeyh Adil Mezarlığı’na toplu
gömülmüşler. Hiç olmazsa biz anılarına saygı gereği katledilen 17 kadının
isimlerini zikredelim: Güllü Ergönül, Fatma Baz, Zeynep Aydoğan, Döndü Ünver,
Zühre Ünver, Kezban Usta, Hatice Yılmaz, Gülsen Un, Hatice Görür, Gülsüm
Akırmak, Zeynep Nergiz, Sebahat İşbilir, Elif Balta, Esma Suna, Fidan Suna,
Fatma Bilmez ve Cennet Çimen.
Kim daha şanslı?
Bir de kocasını, çocuğunu, kardeşini,
anasını, babasını ya da torunlarını kaybetmiş mağdur kadınlar var. Yakınları
gözleri önünde hunharca katledilen bu kadınlar, olayın travmasını aradan geçen
38 yıla rağmen atlatabilmiş değiller. O vahşet tablosu düşünüldüğünde ölenler
mi daha şanslı yoksa yakınlarının boğazlanmasını izlemek zorunda kalanlar mı
diye de düşünmeden edemiyor insan.
HAMİLEYİM BARİ BENİ ÖLDÜRMEYİN
Maraş katliamında mazlum ve zalim
kadınlar çoğunlukla birbirlerini tanıyorlardı. Aynı mahallenin, aynı sokağın
insanlarıydılar. Komşuydular. Belki birlikte damda tarhana yaptılar, erişte
kestiler. Düğünde kol kola halay çektiler. Peki ne oldu da böyle bir vahşetin
faili ve kurbanı oluverdiler? Bosna’da, Kosova’da ne olduysa Maraş’ta da o
oldu. Yıllarca planlı bir şekilde kin tohumları ekildi ve o tohumlar göğerince
de hasat başladı.
Ölen kadınlar arasında iki isim Esma
Suna ile Cennet Çimen, katliamın adeta sembolü oldu. Esma Suna 8 aylık hamile
genç bir gelin. Cennet Çimen ise 80’lik gözleri görmeyen bir nine.
ÖLDÜ DİYE BIRAKTILAR
Esma Suna’nın doğumuna az kalmıştır.
Saldırganlar Suna ailesinin evini silahlarla ateş altına alırlar, evin içine
patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapılarını kazma ve
baltalarla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulanan Fidan, Ali, Fikri ve
Mehmet Suna ile Musa Funda’yı kurşuna dizerler. Fazlı ile Elif Suna da sopa ve
satırlarla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma Suna, “Kocamı, kardeşlerimi
öldürdünüz bari beni öldürmeyin hamileyim” diye yalvarır. Sopa ve satır ve şiş
darbelerinden o da nasibini alır. Karnındaki bebeği kurtarmak için can havliyle
sokağa fırlar. Ancak arkasından bu kez ateş ederek Esma’yı yere düşürürler.
Öldü sanılarak bırakılır. Bir komşusu Esma gelini sırtlayarak Devlet
Hastanesi’ne götürmeyi başarır. Doktorlar Esma’nın yaralarının ağır olduğunu
görür ve “bari bebeği kurtaralım” diye sezaryenle bebeği çıkartılar. Operasyon
sırasında doktorlar gözyaşlarını tutamaz. Zira annesinin karnına aldığı
darbeler nedeniyle bebek de annesi gibi ölmüştür.
Bebeğin anne karnından çıkarıldığı anın
resmi Maraş katliamını anlatan resimler arasında ilk akla geleni. Sedat Ergin,
yıllar sonra o bebeği anne karnından çıkaran gözü yaşlı doktoru bulup
konuşturdu.
YARDIM EDENE DAYAK
Esma Suna’nın kaynanası Elif Suna,
mahkemede o gün olanları şöyle anlatıyor: “23.12.1978 günü sabahı “dükkanlar
tahrip edildi” diye haber gelince önce arabayla çocuklarımla birlikte eşim Musa
Suna’nın dükkânına bakmak üzere Döngel sitesine gittik. Mahallenin üst
tarafından 300-400 kişilik bir grup “Müslüman Türkiye, Maraş Alevilere mezar
olacak” sloganları atarak geliyordu. Dönüp evimize geldik. Saat 11.00 sularında
o azgın kalabalık bizim evin önüne geldi. Evin karşısındaki Milcan Gök’e ait
odun deposundan bu topluluğa sopalar dağıtıldı.
Saldırganlar önce evin alt katındaki
ilköğretim müfettişi Süleyman Metin’in evine taş ve sopalarla saldırmaya
başladı. Sonrasında gaz döküp Metin ailesinin evini yaktılar. Süleyman Metin’i
öldürdüler. Tanıdığımız Musa Funda o sırada duvardan atlayarak eve geldi. Ben
camdan “İmdat!” diye bağırarak komşu kadından yardım istedim. “Siz Müslüman
değil misiniz, bizi kurtarmak için niye bir şey yapmıyorsunuz?” diye sordum.
Komşu kadın evimize merdiven dayayarak bize yardım etmek istedi. Ancak
saldırganlar o komşu kadını da döverek evine soktular.
BİZİ OYALAMAYIN
Saldırganlar gaza bulanmış bezleri yakıp
evden içeri atıyorlardı. Evin her tarafını ateş sarmıştı. Saldırganlardan biri
sürekli olarak, “Bize boş yere oyalamayın çıkın dışarı” diye bağırıyordu. Ben
de “kardeşler yapmayın bu vicdansızlığı, biz de Müslümanız, yarın pişman
olursunuz. Bizim ölüdürseniz de ne olacak geri kalanlarla yarın yine birlikte
yaşayacaksınız” dedikçe saldırganlar, “anasını avradını s... o...su neren
Müslüman senin” diye küfür etmeyi sürdürdüler.
Saat 16.00’la kadar eve saldırdılar.
Sonra “Size bir şey yapmayacağız dışarı çıkın” diye bağırdıklarında kızım Fidan
Suna ile yeğenim Aziz Tüzün balkona çıktıklarında Şeker Mehmet’in evinden (365
no.lu sanık Mehmet Çetintaş) yapılan atışla vuruldular. Oğlum Fikri Suna,
cenazeleri banyoya taşıdı. Evin her tarafını ateş sarması üzerine çocuklarla
beraber banyoya saklandık. Kocam Musa Suna da tuvalete girdi. Yakınımız Musa
Suna da tuvaletin önüne yattı. Saldırganlar “bunlar banyoya saklanmışlar” diye
bağırınca bu kez misafir odasına geçtik. Bu sırada eşim Musa Suna açılan ateşle
başından yaralandı. Artık direnecek cesaretimiz kalmayınca teslim olmaya karar
verdik.
“Teslim olacağız ama size güvenmiyoruz
biz merdivenden inmeyeceğiz, siz gelip teslim alın bizi” dedim. Onlar içeri
gelip bizi teslim alırken oğlum Fikri Suna “Anne yengem vuruldu” diye salondan
bağırdı. Sürünerek salona girdiğimde hamile gelinim Esma Suna’nın ve kızım Fidan
Suna’nın vurulduğunu gördüm. Mutfak penceresinden ateş etmişler. Çocuklar
gelinimin ve kızımın cenazelerini aşağıya indirdiler. O sırada yukarı çıkan
saldırganlar eşim Musa Suna’yı soruyorlardı. Tuvalette yaralı bir vaziyette
saklanmış olan kocama “çık teslim ol, yavrularımız hep öldü, bir şey
yapmayacaklarına yemin ettiler artık onların vicdanlarına kaldı” diye
seslendim. Kocam tuvaletin kapısını aralayarak “ne istiyorsunuz, beni tanımıyor
musunuz” dedi. Yeğeni Aziz Tüzün’ün cesedini içeriden çıkarmak istedim, ancak
gücüm yetmedi.
ECEVİT GELSİN KURTARSIN
Musa Funda ile Aziz Tüzün’ün cesedi
içeride kaldı. Merdivenden aşağıya indiğimiz sırada Ali Uzunçay’ın başına demir
bir sopa ile vurdular, oğlum Ali Suna’ya da ateş ederek yaraladılar. Yaralı
oğlumun koluna girerek yolun ortasına doğru götürdük. Saldırganlar biri beni
kolumdan çekiştirerek, “kimden medet umuyorsun, Ecevit gelsin sizi kurtarsın”
diye sürükledi. Geri döndüğümde oğlum Ali Suna’nın ölmüş olduğunu, saldırganlar
da oğlumun cesedine sopalarla vuruyorlardı. Saldırganlar üç oğlum Fikri, Mehmet
ve Fazlı Suna’yı alarak sağ tarafa götürdüler kadınları da komşumuz Cuma
Kahya’nın evine soktular. Gelinim Esma Suna’yı hastaneye götürdüler. O da
karnındaki bebeği de ölmüştü.”
EN YAŞLI KURBAN: CENNETNİNE
Cennet Çimen, Maraş katliamının en yaşlı
maktulü. Saldırganlar mahalledeki diğer evleri yakıp yıkarken tek gözü hiç
görmeyen diğer gözü ise çok az görebilen Cennet Nine, “Ne oluyor?” diye dışarı
fırlar. Feryat seslerini duyunca da çevreden imdat ister. Katiller, “Gel nene
gel biz seni kurtaracağız” diyerek kolundan tutup bahçeden sokağa çıkarırlar.
Sokakta yere yıktıkları 80’lik kadının ayaklarından sürüterek boş bir evin
bahçesindeki helaya götürürler. Cennet Nine’nin feryatlarını duyan mahalleli
korkudan imdadına gidemez. Cesedini bulduklarında iki gözü tornavida ile
oyulmuş. Başı hela çukuruna sokulmuş, üzerine de yanmış bir at arabasının
kasası yığılmıştır. İddianamede oğlu Hasan Çimen, tanık Fatma Kara ve Dilber
Yılmaz bu hazin tabloyu ayrıntıları ile anlatmaktadır.
Türkiyede sermaye.jpg