Haberleri ve Twitter paylaşımlarıyla
FETÖ/PDY ve PKK propagandası yaptığı iddiasıyla Silivri Cezaevi’nde tutuklu
bulunan Gazeteci Şık, Oda tv davasına katılmak üzere Çağlayan’daki İstanbul
Adliyesi’ne getirildi. 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Oda TV davasının tek
müştekisi ise FETÖ suçlamasıyla tutuklu bulunan gazeteci Nazlı Ilıcak.
Odatv davasının 14 Aralık 2016 tarihli
duruşmasında savcı Ali Kaya, ekleriyle birlikte 10 bin sayfanın üzerindeki
dosya hakkındaki 1 sayfalık mütalaasında tüm sanıkların “Ergenekon” adlı örgüte
üyelik suçundan beraatını talep etmiş, mütalaada bir dönem tutuklu yargılanan
Ahmet Şık, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Nedim Şener’in ismine yer
vermemişti. Yargılanan gazeteciler ve avukatları da 1 sayfalık mütalaaya
katılmadıklarını belirterek, mütalaayı incelemek üzere süre istemişlerdi. Ahmet
Şık o gün duruşmaya tutuksuz sanık olarak katılmıştı. Şık, Ergenekon üyeliği
ile yargılanacağı bugünkü duruşmaya FETÖ/PDY ve PKK propagandası iddiasıyla
tutuklu bir gazeteci olarak katıldı.
Duruşmada savunma yapan Şık, darbe
girişimiyle ilgili olarak “7 Haziran'da millet iradesi yanlış tecelli etti
deyip ülkeyi kan banyosuna döndüren sürece getirdiler. İktidar ülkeyi
engellenen darbecileri kıskandıracak bir yola getirdi” dedi.
'GÜCÜNÜ GERÇEKTEN ALAN BİR FİKİRLE
SAVAŞAMAZSINIZ'
Duruşmada esasa ilişkin savunmasını
yapan Ahmet Şık, şunları söyledi:
"Türkiye bir gariplikler ülkesi ve
her dönemde birçok absürtlük yaşandı. Ama evrensel demokratik normaların her
birinin içinin boşaltılıp, ülkeyi teslim alan bir örgütlü kötülüğün
menfaatlerine uygun olarak, tam tersi anlamlara gelecek şekilde yeniden
tanımlandığı bir başka dönem olmadı. Ülkeyi teslim alan bir örgütlü kötülük söz
konusu. Öyle ki, yıllar öncesinde yazdığı '1984' adlı eserinde günümüz
Türkiyesini anlatmış olduğu benzetmesi sıklıkla yapılan George Orwell mezarında
ters dönmüşse haklıdır. Abartılı bulanlara bir çırpıda aklıma gelenleri
sıralayabilirim. Kendilerini ve temsil ettikleri oligarşik düzeni tehdit eden 7
Haziran sonrasını gördük. Ülkeyi bir mezarlığa çevirdiler. İktidar ülkeyi,
engellenen darbecileri kıskandıracak bir yola getirdi. Bugünkü yargıda mankurt
denilen cemaatin yargısından hala izler duruyor. Burada olduğu gibi tutuklu olduğum
davada da gazetecilik yargılanıyor. Mütalaa beraat istese de siyasal olduğu
gerçeğini değiştirmiyor. Bu mütalaa Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen'in
rolünü gizliyor. Bu mütalaa gerçeğe karşı işlenmiş bir suçtur. Hadi unutalım,
diyen bu mütalaaya karşı hadi hatırlayalım diyorum. Bugün burada olması gereken
bazı arkadaşlarım yok; Bülent Utku ve Akın Atalay avukatım olarak burada
olmalıydı. Aynı şekilde pek çok meslektaşım hapishanede olduğu için benimle
dayanışmaya gelemediler. Kumpas devam ediyor. Bu kötülüğün iktidarında
herşeyden daha çok hakikate ihtiyacımız var. Anlatmamak, hatırlamamak kendimizi
inkar anlamına gelir. Bu davanın gazetecileri mesleklerine ve meslektaşlarına
sahip çıktılar. Bu davanın başka gazetecileri de vardı. Varlıkları sırtlarını
dayadıkları iktidara bağlıydı. Alçaklığın sınırının olmadığının her türlü
ahlaki değerin yok sayılacağının örnekleriydiler. Bu iddianameye konu edinen
bizler de davanın sanığı olan gazetecileriz. Yazdığımız yazılar ve haberlerle
suçlandık çünkü iktidarın dil oyunlarına düşmeyi reddedip hakikatin peşine
düşmüştük. Her kim olursanız olun Gücünü gerçekten alan bir fikirle
savaşamazsınız kaybedersiniz" dedi.
‘ODATV DAVASI BİR CİNAYET DAVASIDIR’
Duruşmada Ahmet Şık’ın ardından Gazeteci
Barış Pehlivan’ın savunmasına geçildi. Pehlivan, cezaevinde yaşamanı yitiren
Kaşif Kozinoğlu’nu hatırlatarak, “Odatv davası bir cinayet davasıdır” dedi.
Pehlivan, “Rab ve milletten özür dileyecek bir habere imza atmadık. Bu dava
‘FETÖ’den boşalan koltuğa başkalarının oturma isteğidir. Bakınız, bu davada
yargılanan Ahmet Şık ‘FETÖ’den tutuklanıyor” diyerek savunmasını sonlandırdı.
Gazeteci Barış Terkoğlu ise savunmasında
duruşmanın hakim ve savcılarının bir bir değiştiğini hatırlatarak, “Teşbihte
hata olmaz, biz bu davanın eski müşterileriyiz. Orduda, yargıda, poliste
örgütlenmiş çeteyi yazdığım için yargılanıyorum. Ben Ergenekon davasındaki
hukuksuzlukları yazdığım için yargılandım. Topraklarına ihanet edenlerle
işbirliği yapan siyasi iktidarı yazdığım için yargılanıyorum. Bu dava çoktan
bitti” diye konuştu.
Sait Çakır ise savunmasında Odatv
davasında CHP’nin rolünün de bulunduğunu iddia ederek, Odatv operasyonu
yapıldığı gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun Zaman Gazetesine yaptığı ziyareti
hatırlattı.
Doğan Yurdakul savunmasında beraatini
talep ederken Yalçın Küçük ise savunmasında getirdiği bir kitabı heyete
vererek, “Bu heyet bizi cahilleştiriyordu” dedi. Küçük, “Her şeyimi getirip
kaydettiniz buraya” diyerek bağırdı.
‘YAZDIKLARIYLA BİRİLERİNİ RAHATSIZ
EDENLER SUSTURULMAK İSTENİYOR’
Duruşma, verilen öğle arasının ardından
Hanefi Avcı’nın savunmasıyla devam etti. Avcı, “Yargılamanın amacı somut
gerçeği ortaya çıkarmaktır. Buradaki somutluk ise yazdıklarıyla birilerini
rahatsız eden kişilerin susturulmaya çalışılmasıdır. Gülen cemaati kendilerini
eleştiren herkesi örgüt mensubu olarak göstermiştir” diye konuştu.
Dink cinayetine ilişkin ‘FETÖ’cü polis
ve jandarmanın sorumluluğunu ortaya çıkardığı için OdaTV davasında sanık
olduğunu ifade eden Nedim Şener savunmasında, “Buradaki herkes zamanında ve
şereflice ‘FETÖ’ye karşı çıkmış insanlardır. Bu davada sanık olmamın tek nedeni
Dink cinayetinde ‘FETÖ’cü jandarma ve polislerin, suçlarını örtmek için
cinayetin üstünü kapatmaya çalışanların sorumluluklarını ortaya koymamdır.
Cinayette rolü olan polis istihbaratçı ve yargı mensuplarını anladığım ve o
noktaya odaklandığım için Ergenekon terör örgütü üyesi olduğuma dair bir ihbar
mektubu elektronik posta yoluyla gönderiyor. O mektup delil gösterilerek
tutuklandım” dedi.
‘BU YARGILAMA HUKUK TARİHİNİN KARA BİR
DÖNEMİ TEMSİL EDİYOR’
Daha sonra savunma yapan Coşkun Musluk
ise, “Bu sözde davanın, dosyanın kendisi bir suç teşkil etmektedir. Bu dava
düşünceyi ve aydınlığı yok etmeye çalışmıştır. Atılı suçu işlemediğimden
beraatimi talep ediyorum” dedi. Savunma yapan Ayfer İklim Kaleli de
davanın çok ciddi bir mağduru olduğunu
söyleyerek beraatini talep etti.
Müyesser Uğur’un katılamadığı duruşmaya
gönderdiği dilekçe, avukatı tarafından okundu. Uğur da gönderdiği dilekçede
beraatini istedi.
Savunmaların ardından sanık avukatları
söz alarak savunma yaptı. Bazı sanıkların avukatlığının yapan Hüseyin Ersöz,
“Bu yargılama Türk hukuk tarihinde bir kara dönemi temsil ediyor. Açık bir
şekilde ifade özgürlüğünün baskı altına alındığı bir dönem. Müvekkillerimiz
özgürlüklerine kavuştu bu basın özgürlüğü için bir adım olabilir derken, ne
yazık ki sayın Ahmet Şık elleri kelepçeli mahkeme huzurunda” diyerek
müvekkillerinin beraatini talep etti.
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ORTADAN KALDIRMA
İSTEĞİNİN İDDİANAMESİ’
Ahmet Şık’ın avukatı Fikret İlkiz,
savunmasını Bülent Utku, Akın Atalay, Tora Pekin ve Can Atalay adına yaptığını
söyledi. Savcının mütalaasına gerekçesizliği nedeniyle katılmadığını söyleyen
İlkiz, “Buradan bakınca beraat kararı vereceğinizi görüyorum ama buna rağmen
esas hakkındaki mütalaaya katılmıyoruz. İddianamenin beşinci sayfasından on
üçüncü konu başlıkları esas hakkındaki mütalaaya aktarılmış. Sanıkların tümünün
beraatini istiyor da sanıklar yok. Bu dava gazetecilerin davası o nedenle bu
davada gazetecilerin söyleyecekleri Türkiye genelindeki tanıklıklarından
ibaret. Basın özgürlüğünü ortadan kaldırma isteğidir bu iddianamenin özü” dedi.
YANSAK DA DOKUNACAĞIZ'
Karar duruşması gazeteci arkadaşları
Ahmet Şık için Çağlayan'da buluştu. Destek olmak için gelen gazeteciler ve milletvekilleri
açıklama yaptı. Basın açıklamasını okuyan Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, “Eğer
Fethullahçı darbe gerçekleşmiş olsaydı, Ahmet Şık yine hapse atılacaktı!
Gazetecilik suç değildir; yansak da dokunacağız!” dedi.
Türkiye'de 140'dan fazla gazetecinin
tutuklu ve hükümlü olduğunu hatırlatan Mumcu, “58 gazete, 28 televizyon, 34
radyo, 5 haber ajansı kapatıldı. 1000'e yakın gazetecinin basın kartı iptal
edildi. Cumhuriyet gazetesine operasyon yapıldı. İktidar bunları FETÖ ile
mücadele ettiği için yaptığını söylüyor. Peki, FETÖ dediği cemaatin ipliğini
pazara çıkaran Ahmet Şık nerede?” diye sordu. Mumcu, tutuklu gazetecilerin
derhal serbest bırakılmasını ve tutuksuz yargılanmalarını talep etti.
Açıklama sonrası Şık'a destek olmak
üzere adliyeye gelenler duruşma salonuna girmek istedi. Ancak meslektaşları ve
yakınları salona alınmadı. Şık'ın arkadaşları durumu alkışlar ve ‘rezalet’
sloganlarıyla protesto etti.