18 Şubat 2017 Cumartesi

Cumartesi Anneleri 621.Kez Buluştu:Ridvan Karakoçun akinbetini sorup Anayasa değişikliğine 'Hayır' diyoruz dediler..!

Cumartesi Anneleri, 621. buluşmalarında 22 yıl önce gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç dosyasını işledi. İlk kez annesi Asiye Karakoç olmadan Rıdvan için Galatasaray'da oturan kayıp yakınları "Öfkemiz daha büyük, omuzladığımız yük daha büyük" dedi.
Eylemde ilk sözü, kardeşi Hasan Ocak'ı ararken, İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda Rıdvan Karakoç'un fotoğrafını görerek, bulunmasını sağlayan Hüseyin Ocak konuştu. Karakoç'un da kardeşi gibi aynı işkencelerden geçirilerek katledildiğini söyleyen Ocak, ATK'da bulunan görevlilerin neredeyse her gün onlarca kişinin getirildiğini aktardığını söyledi. Yetkililerden ATK çalışanlarına kadar dönemin tanıklarına bir kez daha tanıklık yapmaya çağıran Ocak, "Kayıplara ilişkin toplumsal ir bilincimiz olsaydı bugün Asiye Ana çocuğuna kavuşmuş olurdu. Rıdvan'ın ve Hasan'nı da diğer kayıpların da katilleri belli. İki elimiz onların yakalarında olacak. Asiye Ana ahıyla gitti, o ah yerde kalmayacak. Hesap soracağız" dedi.
Avukat Gülseren Yoleri, Karakoç dosyasının süreci hakkında bilgi verdi. Dosyanın 22 yıl önce açıldığını ve devletin sorumlu olduğuna dair güçlü delillerin bulunduğunu kaydeden Yoleri, "Bu suçun ortaya çıkması ve cezalandırılması için etkin soruşturma yapılmalı" dedi. Etkin soruşturma yapılması bir yana dosyada sadece ilk zamanlarda ayda bir yapılan yazışmalar dışında hiçbir şey olmadığına dikkat çeken Avukat Yoleri, "Savcılar sorumluluğu üzerlerinden atmaya çalışıyor, devletin hışmına uğramamak için. Adaletin tecelli etmesine engel onal herkes bu suçu paylaşıyor" şeklinde konuştu.
Rıdvan Karakoç'un kardeşi Hasan Karakoç, "Söylemediğimiz bir şey kalmadı ama karşımızdakiler duvar" diyerek 22 yıldır süren hukuksuzluğa dikkat çekti.
Karanfil bırakacakları bir mezarları olduğu için diğer kayıp yakınlarına göre "şanslı" olduklarını söyleyen Karakoç, şöyle devam etti: "22 yıldır insanlık mücadelesi veriyoruz. Bu toplumun kini, ahı, mücadele güvencesiyiz. Asla da bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. 22 yıl sonra da burada olacağız. Ey devlet; senden alacağım var. Bir ağabey, bir yoldaş alacağım var. Ömrümü, gençliğimi aldın. Yaşlı anaların evlatlarını, babaları, eşleri aldın. Bunun hesabını mutlaka soracağız. Yalvarmayacağız, diz çözmeyeceğiz, dik duracağız. Yaşanılır bir dünya için mücadele edeceğiz."
Haftanın açıklamasını Nur Sürer okudu. "Demokratik bir rejim için kuvvetler ayrılığının, denge denetleme mekanizmalarının ve yargının bağımsızlığının vazgeçilmez olduğunu en iyi bilenleriz" diyen Sürer, bu nedenle iktidarın gücünü sınırlayan, halkın hak ve özgürlüklerini devlet karşısında koruyan demokratik bir anayasa talebini her fırsatta dile getirdiklerini hatırlattı.
Sürer, bu taleplerini görmezden gelen iktidarın Anayasa değişikliği ile Türkiye'de fiilen mevcut olmayan kuvvetler ayrılığı ilkesini resmen ortadan kaldıracağını kaydetti. Sürer, şöyle devam etti: "Hak ve özgürlük mücadelesinin önemli kazanımlarından olan "Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa da yoktur' ilkesi anayasacılığın en temel teorisidir. Bu evrensel teoriye aykırı olarak tüm gücü ve yetkiyi denetimsiz bir biçimde tek elde toplayarak bizi hak ve özgürlüklerimizden, toplumsal barış ve huzurdan, demokrasiden ve kayıplarımızdan uzaklaştıracak olan bu anayasa değişikliğine 'Hayır' diyoruz.
22 yıl önce gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç'un kaybedilmesinden dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü Reşat Altay, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in sorumlu olduğunu belirtti. Karakoç dosyasındaki hukuksuzluğun son bulmasını isteyen Sürer, "Artık yeter, 22 yıldır sürüncemede bırakılan soruşturmanın etkin bir biçimde sürdürülmesini, olayın tam olarak nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, sorumluların tespit edilmesini ve cezalandırılmasını sağlamasını istiyoruz! Artık yeter, adalete ulaşma hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz" dedi.
Sürer, 7 Aralık 2016'da yaşamını yitiren Asiye Karakoç'un, "Oğlumu kaybedenler, onu kaybeden iklimi yaratanlar hesap versin!" sözlerini hatırlatarak, "Asiye Ana'nın kararlılığı bizim de kararlılığımızdır!" diye vurguladı.
'90'lı yıllarda Kürt siyasi partilerinde çalışmalar yürüten Rıdvan Karakoç, bu ve Mezopotamya Kültür Merkezi'nin kuruluş çalışmalarında da yer aldığı için polis tarafından takip ediliyordu. 1994 yılında gözaltına alınan bir kişinin ifadesi doğrultusunda hakkında önce yakalama kararı çıkartıldı. Sonra, arama kararı gıyabi tutuklama kararına çevrildi.
Rıdvan Karakoç'u arayan polis, ailesinin evini abluka altında tutuyordu. Sık sık evi basan polisler aileye "Rıdvan gelip teslim olmazsa biz bulur öldürürüz!" diyorlardı. Evine gidemeyen Karakoç, ailesi ve avukatı ile düzenli olarak haberleşiyordu. Bu haberleşme 15 Şubat 1995 tarihinden sonra kesildi. Aynı tarihte Karakoç Ailesi'nin evindeki polis ablukası da kalktı ve ev baskınları son buldu.
Rıdvan'ı arayan Karakoç Ailesi, tüm mercilere başvuru yaptı ancak sonuç alamadı. Gözaltına alındığı inkar edilen Rıdvan için devletin tüm kurumları üç ay boyunca "Bizde yok!" cevabını verdi. Gözaltında kaybedilen oğulları Hasan'ı arayan Ocak Ailesi, 1995 Mayıs ayında Beykoz Savcılığı'ndaki dosyalar arasında tesadüfen Rıdvan'ın işkence görmüş cansız bedeninin fotoğrafını buldu. Böylece işkence ile öldürülmüş Rıdvan Karakoç'un bedeninin 02 Mart 1995 tarihinde Beykoz'da ormanlık alana atıldığı gerçeği açığa çıktı. Onun gözaltına alındığını gösteren işaretler, polisin işkence yöntemlerinin uygulandığına dair izler olmasına rağmen, Rıdvan'ın cansız bedeni "kimliği meçhul kişi" olarak gizlice Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na defnedildi. 3 Haziran 1995 tarihinde Rıdvan'ın mezarına ulaşan Karakoç Ailesi onu bulunduğu yerden alarak Gazi Mahallesi Mezarlığı'na tekrar defnetti.
Karakoç Ailesinin etkin soruşturma yapılarak hakikatin açığa çıkartılması ve faillerin yargılanması talebi 22 yıldır karşılıksız kaldı. Beykoz Savcılığı'nın açtığı 1995/805 esas sayılı soruşturma dosyasında, rutin yazışmalar dışında hiçbir işlem yapılmadı.