Tarihi doğru okumak ve dünden bugüne de doğru dersler alarak geleceğe
daha sağlam adımlarla yürümek gerekiyor. Burjuvazinin resmi tarih yazımının
dışına çıkmak tarihe devrimci bir
perspektifle bakmak, yaşananları unutmamak oldukça önem taşımaktadır.
Ne ki bu konuda erken unutkan bir toplum olduğumuzda bir olgudur. “Tarih
tek bir ders öğretiyor, insanların tarihten bir türlü ders almadıklarını” ünlü
filozof F. Hegel böyle söylüyor. Ve gerçek bir olgudan seyrediyor. Hiç kuşkusuz
böyle bir oldu, ancak ve yalnızca dünyayı, metafizik idealizmin metodolojisiyle
yorumlarla. Âmâ yalnızca bu kadarla sınırlamak doru değildir. Buna bir ''artı''
daha eklemek gerekiyor. O da şudur ki, tarihten öğrenmeyi ilkel bir yöntemle ve
kafasını kaldırım taşlarına vura vura, dar deneycilikle öğrenen ''materyalist“lerin
durumudur. Bizim için, esas konuda burasıdır. Buradan pekâlâ ulaşmak
istediğimiz sonucun, devrimci yöntemle tarihten öğrenmek, tarihi bilmek,
kavramak ve herşeyden daha da önemlisi, tarihi yasaların bilgisine ulaşmak
olduğu açıktır. Kuşkusuz, sadece bilmek, öğrenmek yeterli değildir.
Eğer söz konusu ettiğimiz, sınıf savaşımı ve devrim tarihiyse -ki o dur-
bu tarihin yaşatılması sorunumuz vardır. Çünkü devrimci savaşımın bütün miras
ve geleneklerinin yaşatılması önemlidir. Bu devrim tarihinin ve onun yarattığı
değerlerinin sahiplenilmesinin yanında, esas olarak, geçmişin bugüne yüklü
öğretici derslerle ışık tutması ve güncel devrimci pratik politikanın
geliştirilmesi bakımından da önemlidir. Bunun bir devrimci militan için
vazgeçilmez bir zorunluluk olduğunu hatırlatarak geçerken, bütün vurgularımızın
özü ve esasını oluşturanın tarihten öğrenmek olduğu açıktır. Burada ise, ancak
somut maddi tarihi olay, kesit ve 'an'lar bağlamından tartışmak kuşkusuz, daha
doğru ve öğretici olabilir.
Tabii ki, herkesin tarihini öğrenmesi ve öz tarihine sahip çıkması
görevi vardır. Tümüyle bizim olan değerlerimize, kavramlarımıza ve tarihsel
mirasımıza sahip çıkmak kadar doğal ve zorunlu bir şey olamaz. Fakat sorunun
muhatapları 'bab'ında en fazla gençliğin, genç kuşakların devrimci tarihlerini
öğrenmeleri gerekiyor. Neden diye basit bir soru sorulabilir. Ya da bütün
bunları niye söylüyoruz. Şundan. Şimdi bir gerçeklik olarak görüldüğü gibi, son
yıllarda faşist dini gericiliğin en etkili söylemlerinde kullandığı temel kavramlardan
biri ve tamamen bize ait olanı, devrimci gençlik ve devrimci hareketin
emperyalizme karşı yürüttüğü şanlı savaşımıyla özdeşleşmiş ''anti-emperyalizm''
kavramıdır.
İşte böyle bir gerçeklik karşısında, dinci gericiliğin, devrimcilerin
elinden kavramlarını alarak karşı-devrimin demagojik söylemlerine
dönüştürülmesine asla izin verilemez. Peki, nasıl olacaktır bu? Çok kolay. Faşist gerici örümcek kafalıların
hiçte emperyalizme karşı olmadıklarını, aksine emperyalistlerin sadık uşakları
olduklarını, tarih tarafından kayıt altına alınmış karşı-devrimci pratiklerini,
bütün gerçek boyutlarıyla sergileyerek, kitlelere teşhir etmekle ve gerçek
yüzlerini kitlelere göstermekle. Çünkü tarih ve gerçekler affetmez. Ama eğer
siz “kanlı pazarı'' bilmiyorsanız ve onu bir silah gibi kullanma yetisini
gösteremiyorsanız; doğal olarak, faşist gericiliğin anti-emperyalizm
safsatalarıyla ağlarını örmesi kolay olacaktır. Ve Türk İslam sentezcisi güçler
paçavradan ibaret, bir iki ABD ve İsrail
bayrağı yakmasıyla, Kahrolsun ABD ve Siyonist İsrail demesiyle kendilerini
keskin anti-emperyalist olarak ilan edeceklerdir.
Öyleyse faşist şeriatçı güçlerin ne kadar anti-emperyalist olduklarını
fazla uzağa gitmeden yakın tarihten öğrenmeliyiz. Tarihe 16 Şubat 1969’da “Kanlı Pazar” olarak düşen faşist-şeriatçı
gerici kakışma neydi? Her şeyden önce, 1970’li yılların başında şanlı
anti-emperyalist devrimci savaşımın zirvesi. ABD altıncı filosunun ikinci kez
''GO HOME YANKE!'' , ''Yaşasın bağımsız Türkiye” şiarlarıyla evine gönderilmesinin
tarihsel eylemi. Onurlu başkaldırı, emperyalist dünyaya meydan okuyuş..
Anti- emperyalist savaşımın dünya genelinde yükselip yayıldığı 60'lı
yılların sonunda, Türkiye ve Kürdistan'daki devrimci gençlik hareketinin
niteliğini karakterize eden, hiç kuşkusuz, anti-emperyalist savaşımdı. Devrimci
gençliğin en ön saflarda savaştığı, '68 devrimci dönemi', anti-emperyalist
savaşımın dalga dalga yayıldığı yıllardı. Dünya gericiliğinin devrimci savaşım
karşısında sarsıldığı Yıllar... İşte tam da bu tarihsel kesitte, ABD 6. Filosu,
1968 Temmuzun da, sözüm ona Türkiye'yi ''ziyaret''e geldi. ABD Filosu yığınsal
anti- emperyalist kitle gösterileriyle, protestolarla karşılandı. Ve hak
ettikleri şekilde devrimci gençlik tarafından ''6. Filo defol'' şiarlarıyla
denize dökülerek ''uğurlandı.'' Fakat 6. Filo '69 16 Şubatında, 2. kez
Türkiye'ye geldi. ABD Filosu gelmeden önce, bir hafta boyunca anti- emperyalist
yürüyüşler yapıldı. Bunun karşısında devlet basını, gericiliğin güçlerini
kışkırtarak, devrimci gençliği hedef gösterdi. 16 Şubat 1969'da devrimci
gençliğin 6. Filo'yu protesto etmek için düzenlediği gösteri yürüyüşüne,
devletin desteğindeki gerici-dinci ve sivil faşist çeteler saldırarak, Ali
Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan'ı katlettiler ve yüzlerce göstericiyi yaraladılar.
Bu olay tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti.
Dünün Kanlı Pazar'larını yaratanlar, bugünün Maraş,Gazi, Sivas, Roboski,
Cizre, Sur, Suruç, Ankara, İstanbul, Diyarbakır
vb. katliamlarına imzasını atanlardır. ''Geçmişi olmayanın geleceği
olmaz'' derler. Çok doğru bir sözdür bu. Gençlik olarak unutturulmaya ve
tozpembe gösterilme ye çalışılan resmi tarihin labirentlerinden çıkarak
yaşanmış olgulara bakmalı ve bunlarda gereken dersler çıkarmalıyız.
Geçmişinden, tarihiden ders almasını bilmeyenlerin geleceğe emin adımlarla
yürümeleri beklenemez. Şunun altını bir kez daha çizmeliyiz ki, gençli
bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde inatla ve ısrarla yürümesi ve sistemin
içinde köleliğe mahkum edilmemesi bakımından , “Kanlı Pazar”lar unutulmasın,
faşist şeriatçı gerici kalkışmalardan hesap sorulsun ve yeni katliamların önünü
alınsın. Bunun için gençlik, devrimci bilinç, örgütlenme ve mücadele ile
donanarak emperyalizme ve faşizme karşı kavganın en önünde yürüyen olmalıdır.