Ziraat Bankası, TPAO, Türksat, BOTAŞ,
BİST, Eti Maden, Çaykur, PTT, Halkbank, THY ve Türk Telekom’un hazineden Varlık
Fonu’na devredilmesi, sıradan bir ekonomik değişim hamlesi ya da devletin bir
kurumundan başka bir kurumuna aktarılması olayı değildir.
Olay, aslında “Saraya hazine
yaratılmasıdır.
Bir kere Varlık Fonu, bu tür fonların
kuruluşuna temel dayanak oluşturan esastan yoksun kurulmuştur. Çünkü konunun
uzmanlarının da belirtiği gibi bu tür fonların kuruluşuna dayanak olan ekonomik
unsur, gelir fazlasıdır.
Yani kamu elinde birikmiş gelir
fazlalığı olmalı ki, o fazlalık bu tür fonlar eliyle değerlendirilsin!
Oysa Türkiye ekonomisinde böyle bir
gelir fazlalığı yani bütçe fazlalığı yok! O zaman neden böyle bir fona ihtiyaç
duyuldu? Neden tek bir hazinesi olan devlete ikinci bir hazinesi oluşturuldu?
Hatırlanacağı üzere Varlık Fonu 16
Ağustos 2016’da, yani 15 Temmuz darbe girişiminde hemen sonra kuruldu ve o ağır
gündem nedeniyle de kamuoyunun gündemine hiç gelmedi, tartışılmadı…
Yani Varlık Fonu, Saray ve AKP
Hükümeti’nin darbe girişimini fırsat bilerek yaptığı işlerden biriydi…
Dahası, Saray’ın ekonomi başdanışmanı
Yiğit Bulut da Varlık Fonu’na yönetici atanmış durumda!
Yani Varlık Fonu ile devlete paralel
ikinci bir hazine kurulmuş ve Yiğit Bulut üzerinden bu hazine Saray’a bağlanmış
durumda!
Ve Saray’ın yeni hazinesi, Saray’a uygun
yöntemlerle “güvenceye” alınmış durumda! Varlık Fonu bünyesindeki şirketler
Sayıştay’ın denetimine tabi değil! Ayrıca gelir ve kurumlar vergisinden de
muaflar!
Yani denetlenmeyen başkanlık isteyen
Saray, şimdiden denetlenmeyen hazine inşa etmiş durumda!
Sırf bu gelişme bile, emekçi halkların
başkanlığa hayır demesi için yeterlidir.