Uğuldaya uğuldaya geldi. Uğultudan
nemalandı. Uğuldaya uğuldaya yaptı. Uğuldaya uğuldaya bildiğini okumaya devam
etmek istiyor...
Eline geçirdiği OHAL sopasıyla uğultuyu
bağırtıya dönüştürüyor...
Hayatın bütün seslerini susturmak,
insanlığın duyup duyabildiği tek sesin kendi bağırtısı olmasını sağlamak
için...
Ama unuttuğu bir şey var: Hayat, uğursuz
bir uğultuya pabuç bırakmayacak kadar çok sesli oysa ki.
Artvin Cerattepe'nin deresinin
çağıltısını duymak istiyor bu kulaklar. Zorla açılan madene giden yolları biçen
iş makinelerinin sesini değil.
Cizre'de Kürtçe söylenen bir ninninin
sesini, bir çocuk şarkısına eşlik eden çocukların neşesini duymak istiyor bu
kulaklar. Sokağa çıkma yasakları altında canından edilen bebelerin analarının
ağıtlarını değil.
Beyoğlu'nda aşkla dans edilen bir
şarkıyı duymak istiyor bu kulaklar. Caddeye çıkan sokakların başında uzun
namlularla bekleyen polislerin telsiz sesini değil.
Tuzla'da bir fabrikada makinenin
tıkırtısına uydurulan türkünün sesini duymak istiyor bu kulaklar. O makinenin
insanlık dışı hızda dönen çarklarına kaptırılan elin sahibinin ah sesini değil.
Gezi'nin ulu ağaçlarının hışırtısını
duymak istiyoruz. Kışlaya çevrilen memleketin minyatürünü parka dikmek için
homurdanan dozerlerin sesini değil.
Soma'da madene mahkum edilmeden önce
tarlasında tütün ekenin toprağa bereketiyle vurduğu çapanın sesini duymak
istiyor bu kulaklar. Maden ocaklarında yaşanan insan kıyımının ardından
yükselen çığlıkları değil.
Okul bahçelerinin neşeli oyunlarının
sesini duymak istiyor bu kulaklar; çocukların ölümle, tankla, tüfekle, darbeyle
süslenmiş tek adam cümlelerini okul açılışı törenlerinde tekrarlamak zorunda
bırakılmalarını değil.
Hastane koridorlarından mutlu doğum
müjdeleri, umut dolu onanma haberleri duymak istiyor bu kulaklar; gelmeyen sıra
numaralarının, iyileşmeyen bedeni zor taşımanın, öfkeyle saldırılan hemşirenin
çığlığını değil.
Kadınların gelecek güzel günlere atılan
kahkahasını duymak istiyor bu kulaklar. Tekmecinin ve tekme destekçilerinin
mırıltılarını değil.
Duymak istediklerimiz hayatın sesi.
Bağırtılarıyla, homurtularıyla, mırıltılarıyla bastırmak istedikleri hayatın
sesi.
Eğer bu uğultu karşısında
yapabileceğimiz tek şey ellerimizle kulaklarımızı kapatmak zannediyorsak, sağır
oluruz. Eğer bu uğultudan kaçmanın tek yolunun kulakların alışmasını beklemek
zannediyorsak, yine sağır oluruz.
Umar, bu uğultunun bastırdığı sesin bir
başkasının sesi değil, bizim, tek tek her birimizin sesi olduğunu bilmekte,
görmekte, söylemekte.
Kendilerinden başka her kesimin sesini
kısarak yapmak istedikleri şu; Birbirimizden haberimiz olmasın, karanlıktan
aydınlık umudunu çekip çıkarmanın kavgasını verenlerin sesi duyulmasın,
kendinden ve memleketinden umut duymamanın yıkıcı ve yalnızlaştırıcı
kırılganlığı sarsın dört bir yanı, kendinden değil elinde sopa tutandan medet
ummanın korkusu yönetsin ülkeyi...
Kadınlar, hayatın sesinin bu uğultuda
kaybolup gitmesine izin vermeyecek. Hayat, her fırsatta kendine akacak mecra
nasıl buluyorsa, öyle bulacak mecrasını da. Siz yeter ki hayatı ürettiğiniz her
yerde, evde, işte, sokakta, okulda, çarşıda, pazarda, dernekte, parkta sözü
paylaşmaya "ben de varım" deyin.
Ekmek ve Gül