Fırsat eşitliği tanınmayan, birçok alanda ayrımcılıkla karşılaşan milyonlarca engelli yurttaşlarımız yokmuş gibi davranılıyor. Öyle ki Türkiye’de bugün tam olarak kaç engelli yurttaş olduğu dahi bilinmiyor. 2002 yılında Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığı (ÖZİDA) tarafından yapılan araştırmada 8,5 milyon olarak tespit edilen engelli sayısının bugün 10 milyonu aştığı tahmin ediliyor.
Buna rağmen siyasi iktidar rapor alınmasını zorunlu kıldığı kendi kontrolündeki hastanelerde, ortaçağ standartları ile yapılan ölçümleri esas alarak, engellilik oranını-engelli sayısını düşük göstermektedir. Söz konusu hastanelerde ölçüm yaptıramayan, raporunu yenileyemeyen, hatta bu durumdan haberi dahi olmadan evlerinde hapis hayatı yaşamaya itilen milyonlarca engelli yok sayılmakta, sosyal devlet bütçesinden yararlanması engellenmektedir.
Türkiye’nin 30 Mart 2007 tarihinde altına imza attığı Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesine göre; engelli yurttaşların çalışma yaşamı başta olmak üzere ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına katılımını sağlayacak sosyal politikalar geliştirilmesi esastır. Söz konusu sözleşmeyi imzalayan devletler, engellileri yasalarla koruyacaklarını ve en önemlisi engelli bireye günlük hayatta birisine bağımlı olmayan yaşam şartlarını sağlayacaklarını taahhüt etmişlerdir.
Aradan geçen yaklaşık 10 yıllık süreye rağmen Türkiye’nin söz konusu sözleşmenin gereklerini yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Aksine engellileri toplumsal yaşamın dışına iten, bağımlılıklarını arttıran politikalarda ısrar edilmekte, Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi kağıt üstünde kalmaktadır.
Engelli bir bireyin günlük hayatta birisine bağımlı olmadan yaşamasının ön koşulu onu çalışma hayatına katmak, istihdam etmektir. Oysa bugünün Türkiye’sinde eğitim, sağılık, ulaşım olanaklarından yeterince yararlanamayan engellilerin çalışma hayatına, istihdama katılımı da sınırlanmıştır. Türkiye’de iş gücüne katılabilir durumda olan en az iki milyon olan engelli yurttaşın çok büyük bir bölümü çalışma yaşamından dışlanmış, dolayısıyla başkalarına bağımlı bir hayata itilmiş durumdadır.
Bilindiği üzere İş Kanunu’na göre 50 ve daha fazla işçi çalıştıran özel sektör kuruluşları yüzde 3, kamu kuruluşları yüzde 4 oranında engelli istihdam etmek zorundadır.
Son birkaç yıl içinde özel sektör engelli istihdamında göreceli bir atış yaşanmaktadır. Bu göreceli artışın kaynağında sigorta pirimi destek miktarının yüzde 50’den yüzde 100’e çıkarılması gibi devlet destekli prim, teşvik, vergi muafiyeti gibi “kolaylıklar” vardır. Pek çok işveren maliyeti toplum tarafından karşılanan bu kolaylaştırıcı politikalara rağmen engelli istihdam etmek yerine, yetersiz denetimlerden de güç alarak, yasanın gereği olan para cezasını ödemeyi tercih etmektedir.
AKP iktidarının iddialarının aksine engelli istihdamı konusunda kamudaki tablo da özel sektördekinden pek farklı değildir. 657 sayılı Devlet “Memurları Kanunun Engelli personel çalıştırma yükümlülüğü” başlıklı 53. maddesinde; “Kurum ve kuruluşlar bu Kanuna göre çalıştırdıkları personele ait kadrolarda % 3 oranında engelli çalıştırmak zorundadır. % 3’ün hesaplanmasında ilgili kurum veya kuruluşun (yurtdışı teşkilat hariç) toplam dolu kadro sayısı dikkate alınır” hükmüne yer verilmektedir.
Ancak Devlet Personel Başkanlığının (DPB) Mayıs 2016 verileri; (http://www.dpb.gov.tr/tr-tr/istatistikler/engelli-personel-ve-omss-istatistikleri) engelli istihdamına esas alınan kamu emekçisi (memur) sayısının 2.132.637 olduğunu, buna göre istihdam edilmesi gereken (%3) engelli kamu emekçisi sayısının 64.191 iken istihdam edilen engelli kamu emekçisi sayısının 43.151 olduğunu göstermektedir. Yani yasal zorunluluk olmasına rağmen 21.040 engelli kamu emekçisi istihdam edilmemektedir.
Aynı veriler, yasaya göre Milli Eğitim Bakanlığında 30.084 olması gereken engelli kamu emekçisi istihdamının 16.338’de kaldığını yani 13.746 eksik istihdam olduğunu göstermektedir. Yine 2.971 engelli kamu emekçisi istihdam etmesi gereken Adalet Bakanlığı’nın 1.597 engelli kamu emekçisi istihdam ettiğini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda 3.614 engelli kamu emekçisi istihdam edilmesi gerekirken bunun 1.602’de kaldığını, 1.291 engelli kamu emekçisi istihdam edilmesi gereken Sağlık Bakanlığı’nda ise 892 engelli kamu emekçisinin istihdam edildiğini göstermektedir.
Kısacası devlet kendi kanun ve kotalarına uymamakta, engelli istihdam zorunluluğunu yerine getirmemektedir.
Kaldı ki DPB’nın “Engellilelere Tahsisli Kadro Kontenjanlarının Karşılaştırmalı Durum Cetveli” nden aldığımız bu bilgiler önemli eksiklikler barındırmaktadır.
657 sayılı DMK’nın kapsam başlıklı 1. Maddesinde “Bu Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanır” hükmü yer almaktadır.
Oysa DPB’nin kamuda engelli kamu emekçisi istihdamını gösteren “Engellilelere Tahsisli Kadro Kontenjanlarının Karşılaştırmalı Durum Cetveli” nde belediyelerde, il özel idarelerinde, KİT’lerde istihdam edilen kamu emekçisi sayılarına, istihdam edilen-istihdam edilmesi gereken engelli kamu emekçisi sayılarına ilişkin veriler yer almamaktadır.
Bu eksiklikler dikkate alındığında kamudaki engelli kamu emekçisi istihdamının resmi olarak açıklanandan (21.040) çok daha fazla olduğu görülecektir.
Öte yandan DPB’nin “İstihdam Edilen Engelli Memurların Hizmet Sınıflarına Göre Dağılımları” tablosu kamuda istihdam edilen 43.151 engelli kamu emekçisinin 15.118’nin yani %35’nin hizmet sınıfları içinde en güvencesiz, mali ve sosyal hakları diğer sınıflara nazaran çok daha sınırlı sınıf olan Yardımcı Hizmetler Sınıfında istihdam edildiğini göstermektedir.
Hükümetin, temel sorun alanlarını haftalara ya da günlere indirgeyerek sorunların çözümünü zamana yayması, ertelemesi, yanlış politikalarda ısrar etmesi engelli yurttaşlarımızın yaşamını daha da zorlaştırmaktadır.
Oysa her insanın bir engelli adayı olduğu bilinciyle, engelli yurttaşların başta istihdam olmak üzere tüm ihtiyaçlarının eksiksiz karşılanması sosyal devlet olmanın temel gereğidir.
Engelsiz Bir Yaşam İçin;
Hizmet içi eğitimlerde engellilere yönelik temel haklar, kişisel gelişim vb. konularda eğitim imkânı sağlanmalıdır.
Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, engelli haklarına ilişkin uluslar arası sözleşmelerin, sosyal devlet olmanın, anayasa ve yasaların gereği ertelenmeden yerine getirilmelidir.
Yollar, binalar, toplumsal yaşam alanları engellilerin ihtiyaçlarına uygun bir düzenlemeye kavuşturulmalı, toplum engellilere nasıl davranacağı ile ilgili bilinçlendirilmelidir.
Engelli istihdamı hem özelde hem kamuda kota sınırlarına takılmadan artırılmalıdır.
Engelliler için hiçbir koşul aranmaksızın yeni istihdam alanları açılmalı, yasal olarak engelli çalıştırmak zorunluluğu bulunan iş yerlerinin denetimleri artırılmalı, kurallara uymayanlar hakkında uygulanacak ceza ve yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır.
Engellilere yönelik ayrımcılık, değersizleştirme ve ötekileştirmeye son verilmelidir. Bunun için tüm kamu emekçilerine hizmet içi eğitim verilmelidir.
Engelli personelin ve yurttaşların kamu kurum ve kuruluşlarına ulaşım sorunu acil bir şekilde çözülmelidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında engellilerin sorunlarına ilişkin destek birimleri oluşturulmalıdır
Kamu kurum ve kuruluşlarının fiziksel koşulları (merdiven, asansör, wc, lavabo, geçiş yerleri vb.) hem hizmet sunan engelli personelin hem de hizmetten yararlanan engelli yurttaşların ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde düzenlenmelidir.
Özellikle servis imkanı olmayan iş yerlerinde çalışmakta olan engelli personele mesaiye geç gelme, mesaiden erken çıkma hakkı verilmelidir.
Engelli personelin çalıştığı yerlerde engel durumuna uygun donanımlar sağlanmalıdır. İşyerlerinde kullanılan temel araç ve gereçlerin ihtiyaç duyulan oranda engelli odaklı planlanması yapılmalıdır.
Yasal bir zorunluluk olan engelli otoparkı uygulamasına uyulmalı, bu zorunluluğu yerine getirmeyen sorumlular hakkında yasal işlem başlatılmalıdır.
Engelli yurttaşlarımızın yaşadığı sorunların yukarıda sıraladıklarımızdan ibaret olmadığını biliyoruz. KESK olarak, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen engelli yurttaşlarımızın sorunlarının çözümü için mücadelemizi belirli günlere, haftalara hapsetmeden sürdüreceğiz. Engelsiz bir yaşam için sadece 3 Aralık’larda, belli aralıklarda değil, her zaman engelli yurttaşlarımızın, kardeşlerimizin yanında olacağız.