10 aralık Beşiktaş’ın
ardından Kayseride bombaların peş peşe patlaması eleştiri oklarını PKK-TAK’a
yöneltti. Olaya derinlemesine bakma yerine yüzeysel bir yaklaşım içinde olan
bir çok devrimci-demokrat kesim, patlayan
bombaların ardından ölüm olaylarına bakarak, yaşanan olaylarda esas
olarak Kürt özgürlük hareketini sorumlu tutuyorlar. Aslında Kürt özgürlük
hareketinin yer yer halkı da hedef alan hatalı eylemlere baş vurmasının nedeni,
AKP ve devletin inkarcı ve imhacı çizgisi değil de, Kürt özgürlük hareketinin
istemleri olduğu yönlü ön yargıcı ve şovenist tutum ve yaklaşımlar öne çıkıyor.
Bir çok kesim, AKP-MHP’nin Kürt direnişine karşı acımasızca pratiğe sürdüğü kirli
savaş politikasını unuttuğunu, 7 hazirandan 2015 tarihinden bu yana 8 bin
Kürdün yakılıp-yıkılarak katledilip-500 bin kişinin yerinden yurdundan edildiği
gerçeğinin unutulduğu ve görmezden gelindiğini gösteriyor. Bilindiği üzere, Kürt özgürlük hareketi istemlerini en geriye
çekmiş ve birçok temel istemi bir yan ittiği halde, AKP-devlet Kürt ulusunun
istemlerini yok saymış, barış istemine kirli savaşla yanıt vermiş, Kürdistan’ın
bir çok kentini yakıp-yıkmış ve halkın iradesini hiçe sayarak belediye
başkanları-vekilleri ve binlerce Kürt politikacısını zindana kapatmıştır.
Dahası AKP rüzgar ekmiş ve karşılığında
fırtınayla karşılaşmıştır.Buradan olarak, olaylara sol duyu ve empatiyle bakmak oldukça
önem taşımaktadır. Devlet Kürt halkını her bakımından tasfiye etmek ve
kazanımları yok etmek için düğmeye
basmıştır. HDP’i devre dışı bırakmış ve
alan başka güçlere açılmıştır. TAK’ı ortaya çıkaran ve hatalı eylemlerinde
önünü açanda, AKP’nin-devletin faşist
inkar ve imha politikası olmuştur.
Sağdan soldan patlan
bombalara baktığımızda hemen hergün savaş naraları atan Erdoğan
önderliğindeki AKP, ülkenin en merkezi
noktalarında kendi kolluk güçlerini ve sivil yurttaşları korumaktan dahi aciz
olduğunu görüryoruz.. Ülkeyi 6 aydır OHAL ile yönetiyor, muhalefete nefes
aldırmıyor, gazetecisinden akademisyenine hapse atmadık bırakmıyor, katliamdan
bir gün önce 40 bin polisle “huzur operasyonu” yapıyordu ancak ülkenin her an
her noktasında bombaların patlayabileceğinin zeminin döşediği bir olgudur.
Erdoğan ve AKP patlayan
bombaların esas sorumlusudur.. AKP’nin
Başkanlık hedefi doğrultusunda kirli savaşı
körüklemesi; 1,5 yıldan kısa sürede katliam boyutunda ölümlerin
yaşandığı 30’a yakın saldırıyı beraberinde getirmişti. İçerde dışarıda izlenen
savaş siyaseti, Türkiye’de her yerde bombaların
patlamasını koşullamıştır.
Tam da saldırının
gerçekleştiği 10 Aralık günü TSK ve güdümündeki cihatçı çeteler Suriye’nin El
Bab kentine giriyor, bunu yaparken de Erdoğan’ın ağzından aynı anda hem Beşar
Esad’a hem IŞİD’e hem de Kürt özgürlük hareketine meydan okuyordu. 10 Aralık
aynı zamanda Başkanlık Anayasası Teklifi’nin Meclis’e sunulduğu gündü.
Saldırı gerçekleştiğinde önce
Burhan Kuzu’nun 7 Haziran 2015 akşamı attığı o meşhur mesajı geldi akıllara.
AKP seçimde Erdoğan’ın Başkanlık için istediği 400 vekil hedefine ulaşamayınca,
Burhan Kuzu “Ya istikrar ya kaos dedim; Millet kaosu seçti, hayırlı olsun” diye
Tweet atmış, Türkiye Erdoğan’a istediğini vermediği için bizzat iktidar eliyle
çatışma ve kaos atmosferine sürüklenmişti.
İşin doğrusu 7 Hazirandan
itibaren devlet sahnede çözüm sürecinde
masayı deviren ve Kürt özgürlük hareketini ve HDP’yi ezip-dağıtıp-susturmak
amacıyla tasfiye hareketine yönelince,
zorunlu olarak başka mücadele biçimlerinin devreye girmesine olanak sunulmuştur. AKP
demokratik siyaset ve müzakere kanallarını kapalı tuttukça, faşist terörü
dayattıkça kör bombalar patlamaya devam edecektir.
AKP iktidarı Kürt halkının
iradesinin somut ifadesi belediyelere el
koymak, belediye başkanlarını ve vekilleri tutuklamak, kendi oturduğu müzakere
masasını devirmek, kentleri yakıp yıkmak, 70 yaşındaki yazarları hapse tıkmak
konusunda çok cevval davrananınca rüzgar ekenin fırtına biçeceği sır değildir.
Haliyle bu durum Kürt özgürlük hareketine çaresizliğin çaresi olarak yer yer
hatlı eylemlere zorluyor..
İntikam sözü, şehadet
övgüsü sorunları çözmüyor daha da ağırlaştırıyor
AKP iktidarının 10 Aralık
Katliamı sonrasındaki tavrı hiç de umut verici değildi. İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu, devletin en tepelerinde görev, yetki ve sorumluluk sahibi biri
olduğunu unutmuş gibi kan davası güden bir mahalle kabadayısı gibi intikam
almaktan söz etti. Ertesi sabah HDP binaları basıldı, il başkanları ve bazı
milletvekilleri dahil yüzlerce HDP üyesi gözaltına alındı.
Devletin intikam siyaseti
gütmesinin ve demokratik siyaset kanallarını kapatmasının TAK’ı tersten daha da
öne çıkaracağı gün gibi ortada oysa. Bir hafta sonra Kayseri’de gördük.
Zırhlı araç içinde koruma
ordusu eşliğinde gezen Bakan Mehmet Özhaseki’nin 13 Aralık günü daha fazla
şehadet temennisini paylaştığı Kayseri’de 17 Aralık sabahı yaşanan bombalı araç
saldırısında ilk açıklamalara göre 13 kişi yaşamını yitirdi, 48 kişi yaralandı.
Yaşam hakkı kadar temel bir
konuda bile halka güvence veremeyen AKP iktidarı, ölen herkesi şehit ilan edip
şahadete övgüler düzerek hatta hayatta kalanları da “şehit” olmaya çağırarak,
ölüm ve katliam sürecine son vermeye niyeti olmadığını ortaya koyuyor.
10 Aralık gecesi Erdoğan’ın
saldırıdan 3 saat sonra söyledikleri ibretlikti. “Bin yıldır bu toprakları
vatan yapmak için döktüğümüz kanlara yenilerinin ekleneceğini bilerek,
mücadelemizi duraksamadan sürdüreceğiz” diyen Erdoğan, nedense daha fazla kan
dökülmemesi için çabalayacağını söylemek yerine, dökülen kanlara yenilerinin
ekleneceğini bildiğini söylüyor.
“Peygamberlik makamından
sonra en yüksek makam şehitliktir” diyor ancak halka şehitlik makamını
methederken kendisi var gücüyle Başkanlık makamına erişebilmek için kirli
savaşı körüklüyor. O, Başkanlık makamı hesabıyla ektiği rüzgar ülkenin her
yerinde fırtına olarak dönüyor. Bu durumu
tersine çevirecek tek yol, çeşitli ulus ve ulusal azınlıklardan emekçi
halkların eşitlik, özgürlük ve
kardeşlik hattında inatla ve
ısrarla yürümektir.