4 Aralık 2016 Pazar

Tarikat haritasına bakan var mı?

1980’lerin başı. Tarikatlar benim küçük, çok küçük dünyama aile sohbetleri üzerinden giren bir kavram oldu: “Falancanın oğlu tarikata girmiş”. O zamandan bu yana, ben tarikatların peşini bırakmadım. İzledim, gözledim. Arkadaşlarımı tarikatların, cemaatlerin toplum üzerinde, özellikle yoksul kitlelerin gündelik hayatlarında giderek artan etkisi konusunda yıllarca naçizane uyarmaya çalıştım. Çoğu basitçe ve dürüstçe “abartıyorsun” dediler ve ötesine kulak vermediler. Bir kısmı ise önce dinleyip, daha sonra meselenin biraz çetrefilli olduğunu anlayınca “ay şucular bucular, ne farkı var ki bunların, aralarında iyi olan yok ki” (!) diyerek ilgilerini rafa kaldırdılar.
Şimdi iş işten, atı alan da Üsküdar’ı geçmişken bazıları çok gizli, çok özel bir bilgiymiş gibi Süleymancıların yurtları olduğunu falan öğreniyorlar, siyasi parti veya musluk zannettiklerinden olacak, dahiyane bir formül gibi “tarikatlar kapatılsın” diyorlar. Art arda gelen cinsel istismar skandalları ve nihayet göz göre göre ölümler olmasa belki bunu bile söylemeyecekler. İtiraz ettikleri tarikat gerçeği ise olan bitenin sadece uç, göze fazla batan kısmı. Çok basit bir denklem; tarikatlar toplumdan uzak, karanlık ve tanımlanamaz birer kötülük nesnesi, pedofil tecavüz çetesi olarak resmedilmezse kaç kişi “tarikatların kapatılmasını” isteyecek? İnsanlar mahallede dün sohbet ettikleri bakkal amcanın Uşşaki tarikatından, geçen acile gidip güler yüz gördükleri hastanenin Menzil cemaatinden olduğunu bilseler tarikatlar için nasıl “aslında çok da fena değiller canım” demeyecekler? Nicedir Anadolu’ya karşı yerleşik Ekşi Sözlük veya Zaytung alaycılığını, sinizmini bir tarafa koyup, örneğin son facianın Aladağ’ın yerini merak eden, haritaya bakan kaçımız var? Kendi sosyal ve algısal konfor alanının ötesine, oralarda yaşanan hayatlara, o hayatlara sinmiş nahoş gerçeklere ısrarla ve kibirle kulak tıkamanın trajikomik sonuçları tüm bunlar.
Cinsel istismar skandalları dedik ya, dünden bugüne ne oldu? Tarikatlar eskiden akıllı usluydu da şimdilerde mi “sapıttılar”? Tarikatların çocuklara yönelik örgütlenmelerinin yüzyıllardan beri cinsel istismara çok uygun zeminler hazırladığının farkındayım. Tasavvufta bir tür ezoterik bilgi olsa da Yeni Platoncu kaynaklar üzerinden meşrulaştırılan oğlancılık savunusu olduğunu da biliyorum. İşin doğrusu, bu tür olaylar eskiden beri olurdu ama o tarikatın az veya çok dar ve kapalı müntesip, mürit çevresiyle sınırlı kaldıkları için örtbas edilirlerdi. Bugün mesele şu ki Erdoğan iktidar blokunun ayrılmaz bileşenleri konumuna yükselen tarikatlar devlet aygıtı işlevi üstlenerek, kendilerini hayatlarına buyur etmeye pek hevesli olmayan insanlara da bulaşır, onların hayatlarını tanzim eder hale geldi. Dolayısıyla zaman zaman kol kırılıp yen içinde kalmıyor. Tarikatların, cemaatlerin taksiratı olduğunda, örneğin Aladağ’da yavrusu yanarak can verince “devletin yurdunu yıktılar, çocukları Süleymancıların yurduna yerleştirdiler” diyen adamcağız gibi böyle birileri bu duruma isyan ediyor. Polise, jandarmaya gidebiliyor ve işte o sayede o feryat bizim görece konforlu hayatlarımıza ulaşabiliyor.
Tüm bu manzara karşısında soruyoruz; tarikatların Erdoğan iktidarının birer eklentisi olarak güç kazanıp hayatlarımıza nüfuz ettiğinin üzerinden atlayarak, sadece dehşet imgelerine sığınarak ne kadar uzun soluklu bir muhalefet örebiliriz? Gerçek iktidarın gerçek dinamiklerini itinayla bir tarafa bırakıp yel değirmeni misali “kara taassuba” saldırmayı tek yol bildiğiniz sürece insanları ne ölçüde gerçeğe çağırabiliriz? Tarikatları, cemaatleri palazlandıran, hayatlarımıza pervasızca sokan gerçek iktidarı hedef almadan bu karanlığa karşı yapılacak her türlü karşı duruş kuşkusuz kaçak güreşmekten ibaret olacaktır. Hele ki hayatları günü gününe kuşatılmış, kızlarının bedenlerini dahi bu çağ yangınından kurtaramamışların çaresizliğini işitip, “Güneydoğudan devşirdiği genç kızları askerî okulların genç talebeleriyle eşleştiren Saylan’ın on sene sonra hangi salonda nasıl anılacağını sahiden ben de merak ediyorum… Nazi subaylarını andıran mühendislik yöntemleriyle ütopyasına uygun bir ırk yaratmak üzere, asimilasyon öncülüğü yapan Saylan’ı gelecekte kimlerin anacağını sahiden merak ediyorum” diyenlerin aynı muktedir karanlığa güvenerek konuştuklarını hatırlamamak ne büyük bir küstahlık olacaktır.

Redaktif