1980’lerin başı. Tarikatlar benim küçük, çok küçük dünyama aile sohbetleri
üzerinden giren bir kavram oldu: “Falancanın oğlu tarikata girmiş”. O zamandan
bu yana, ben tarikatların peşini bırakmadım. İzledim, gözledim. Arkadaşlarımı
tarikatların, cemaatlerin toplum üzerinde, özellikle yoksul kitlelerin gündelik
hayatlarında giderek artan etkisi konusunda yıllarca naçizane uyarmaya
çalıştım. Çoğu basitçe ve dürüstçe “abartıyorsun” dediler ve ötesine kulak
vermediler. Bir kısmı ise önce dinleyip, daha sonra meselenin biraz çetrefilli
olduğunu anlayınca “ay şucular bucular, ne farkı var ki bunların, aralarında
iyi olan yok ki” (!) diyerek ilgilerini rafa kaldırdılar.
Şimdi iş işten, atı alan da Üsküdar’ı geçmişken bazıları çok gizli, çok
özel bir bilgiymiş gibi Süleymancıların yurtları olduğunu falan öğreniyorlar,
siyasi parti veya musluk zannettiklerinden olacak, dahiyane bir formül gibi
“tarikatlar kapatılsın” diyorlar. Art arda gelen cinsel istismar skandalları ve
nihayet göz göre göre ölümler olmasa belki bunu bile söylemeyecekler. İtiraz
ettikleri tarikat gerçeği ise olan bitenin sadece uç, göze fazla batan kısmı.
Çok basit bir denklem; tarikatlar toplumdan uzak, karanlık ve tanımlanamaz
birer kötülük nesnesi, pedofil tecavüz çetesi olarak resmedilmezse kaç kişi
“tarikatların kapatılmasını” isteyecek? İnsanlar mahallede dün sohbet ettikleri
bakkal amcanın Uşşaki tarikatından, geçen acile gidip güler yüz gördükleri
hastanenin Menzil cemaatinden olduğunu bilseler tarikatlar için nasıl “aslında
çok da fena değiller canım” demeyecekler? Nicedir Anadolu’ya karşı yerleşik
Ekşi Sözlük veya Zaytung alaycılığını, sinizmini bir tarafa koyup, örneğin son
facianın Aladağ’ın yerini merak eden, haritaya bakan kaçımız var? Kendi sosyal
ve algısal konfor alanının ötesine, oralarda yaşanan hayatlara, o hayatlara
sinmiş nahoş gerçeklere ısrarla ve kibirle kulak tıkamanın trajikomik sonuçları
tüm bunlar.
Cinsel istismar skandalları dedik ya, dünden bugüne ne oldu? Tarikatlar
eskiden akıllı usluydu da şimdilerde mi “sapıttılar”? Tarikatların çocuklara
yönelik örgütlenmelerinin yüzyıllardan beri cinsel istismara çok uygun zeminler
hazırladığının farkındayım. Tasavvufta bir tür ezoterik bilgi olsa da Yeni
Platoncu kaynaklar üzerinden meşrulaştırılan oğlancılık savunusu olduğunu da
biliyorum. İşin doğrusu, bu tür olaylar eskiden beri olurdu ama o tarikatın az
veya çok dar ve kapalı müntesip, mürit çevresiyle sınırlı kaldıkları için
örtbas edilirlerdi. Bugün mesele şu ki Erdoğan iktidar blokunun ayrılmaz
bileşenleri konumuna yükselen tarikatlar devlet aygıtı işlevi üstlenerek,
kendilerini hayatlarına buyur etmeye pek hevesli olmayan insanlara da bulaşır,
onların hayatlarını tanzim eder hale geldi. Dolayısıyla zaman zaman kol kırılıp
yen içinde kalmıyor. Tarikatların, cemaatlerin taksiratı olduğunda, örneğin
Aladağ’da yavrusu yanarak can verince “devletin yurdunu yıktılar, çocukları
Süleymancıların yurduna yerleştirdiler” diyen adamcağız gibi böyle birileri bu
duruma isyan ediyor. Polise, jandarmaya gidebiliyor ve işte o sayede o feryat
bizim görece konforlu hayatlarımıza ulaşabiliyor.
Tüm bu manzara karşısında soruyoruz; tarikatların Erdoğan iktidarının birer
eklentisi olarak güç kazanıp hayatlarımıza nüfuz ettiğinin üzerinden atlayarak,
sadece dehşet imgelerine sığınarak ne kadar uzun soluklu bir muhalefet
örebiliriz? Gerçek iktidarın gerçek dinamiklerini itinayla bir tarafa bırakıp
yel değirmeni misali “kara taassuba” saldırmayı tek yol bildiğiniz sürece
insanları ne ölçüde gerçeğe çağırabiliriz? Tarikatları, cemaatleri
palazlandıran, hayatlarımıza pervasızca sokan gerçek iktidarı hedef almadan bu
karanlığa karşı yapılacak her türlü karşı duruş kuşkusuz kaçak güreşmekten
ibaret olacaktır. Hele ki hayatları günü gününe kuşatılmış, kızlarının
bedenlerini dahi bu çağ yangınından kurtaramamışların çaresizliğini işitip, “Güneydoğudan
devşirdiği genç kızları askerî okulların genç talebeleriyle eşleştiren
Saylan’ın on sene sonra hangi salonda nasıl anılacağını sahiden ben de merak
ediyorum… Nazi subaylarını andıran mühendislik yöntemleriyle ütopyasına uygun
bir ırk yaratmak üzere, asimilasyon öncülüğü yapan Saylan’ı gelecekte kimlerin
anacağını sahiden merak ediyorum” diyenlerin aynı muktedir karanlığa güvenerek
konuştuklarını hatırlamamak ne büyük bir küstahlık olacaktır.
Redaktif