Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini
sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 620. kez Galatasaray Meydanı’nda bir
araya geldi. Eylemde, üzerine kırmızı karanfiller bırakılan “Failler belli
kayıplar nerede” pankartı açılarak kayıpların fotoğraflarının bulunduğu
dövizler taşındı. Oturma eylemine CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu,
Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ve çok sayıda yurttaş katıldı. Bu
haftaki eylemde 1993 yılında Elazığda kaydedilerek katledilen Avukat Metin Can
ve Doktor Hasan Kaya akıbeti soruldu.
'ÇÜRÜYEN BİR ÜLKEDE YAŞAMAK İSTEMİYORUZ'
Gözaltında kaybedilen Süleyman Cihan'ın
yakını Ahmet Cihan ilk olarak söz aldı. Cihan, bu ülkede insan hakları
savunucularınında katledildiğini dikkat çekti. Kayıpların aslında akıbetinin belli
olduğunu söyleyen Cihan, "Hepsinin katilleri belli. Şimdiki iktidar kendi
dönemlerinde olmadığını söylemesi birşey ifade etmiyor. Kayıpların sorumlusu,
devlettir.
Kaybedilmeler devletler tarafından
yapılır. Ortaya çıkarmayan yargı önünde yargılamayan şimdi ki iktidar
sorumludur" dedi. Cihan, "Bu hafta insan hakları savunucularını Metin
can ve Hasan kayanın önünde saygıyla eğiliyoruz. Devlete sesleniyorum bir tek
katil dışarıda kalmayana kadar mücadele edeceğiz. Siyasi olarak çürüyorsunuz.
Biz çürüyen bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Kayıplarımızın akıbetini bilmek
istiyoruz" diye konuştu.
'DARBE DÖNEMİ DEVAM EDİYOR'
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin
Tanrıkulu, 90'lı yılların çok zor olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam
etti: "O dönemler çok zordu ama şimdi de aynı zorluğu çekiyoruz. Çeyrek
asır geçti. Biz ileri gidemedik. Darbe dönemi devam ediyor. Dün Cebeci
kampüsünde postallarla akademisyenlerin cüppelerini ezdiler. Ölenleri
unutmuyoruz daha da önemlisi o dönemin sorumlulularını adlarını unutturmayor.
Bir gün mutlaka hesap verecekler" dedi.
'BİZ BU DEVLETİ İYİ TANIYORUZ'
Kaybedilen Hasan Kaya'nın kardeşi Havva
Kaya daha sonra söz aldı. Kaya, "Duygusal bir an yaşıyorum. Her hafta
burada bu sorunları dile getirmeniz bu çocukları anmanız bizim içim önemli.
Metin ve Hasan çocukluk arkadaşları. Bu devlet bize bu acıları yaşattı. Kendi
bireysel mücadelemizde davalar açtık. Ahmet Türk'ün dediği gibi 'siz bu devleti
tanımıyorsunuz ama biz bu devleti tanıyoruz. Sistem değişmedikçe yapacağız
birşey yok. Etkinliklerle sorumluluğun bilinciyle burda olduk ama benim çok
gazla ümidim Yok. Sistem değişmedikçe sorumlular ortaya çıkmayacaktır"
diye konuştu.
'METİN CAN VE HASAN KAYA DOSYASINDA
ADALET İSTİYORUZ'
Basın açıklamasını gözaltında kaybedilen
Hasan Ocak'ın kız kardeşi Aysel Ocak okudu. İnsan hakları savunucularının
üzerindeki baskıların bu dönemde arttığını söyleyen Ocak, "90’ların OHAL
hukuksuzluğunda kaybedilip katledilirken bugün yürüttükleri faaliyetler
nedeniyle yargılanıp hapsediliyorlar. İnsan hakları savunucuları üzerindeki
baskıları protesto ediyoruz. İHD yöneticileri Av. Seher Acay, Av. Ziya Bağı,
Şükrü Ulaşman, Ali Tanrıverdi ve Ahmet Demir’in derhal serbest bırakılmalarını
istiyoruz" dedi.
Bu haftaki buluşmayı insan hakları
savunucuları Av. Metin Can ve Dr. Hasan Kaya’yı anmak için buluştuklarını ifade
eden Ocak,"21 Şubat 1993 tarihinde “Acil bir yaralı var!” diyen iki kişi
kendileri ile görüşmeye geldi. O görüşmede bulunan bir başka İHD yöneticisi,
daha sonra, bu kişilerden birinin JİTEM adına çalışan itirafçı Ayhan Öztürk
olduğunu teşhis edecekti. Haberi gelen yaralıya müdahale etmek amacıyla kendi
otomobilleriyle yola çıkan sonra Metin Can ve Hasan Kaya’dan bir daha haber
alınamadı. Hasan ve Metin’in yola çıktığı otomobil 22 Şubat akşamı polise gelen
şüpheli araç ihbarı sonucunda Yazıkonak’ta terk edilmiş halde bulundu"
diye konuştu.
Aileleri ve İnsan Hakları Derneğinin tüm
resmi makamlara başvurduğunu ifade eden Ocak, "27 Şubat 1993 tarihinde iki
arkadaşın işkence görmüş ve başlarından vurulmuş cansız bedenleri Elazığ-
Dersim yolu üzerindeki bir jandarma karakoluna 2 km mesafede yer alan Dinar
Köprüsü’nün altında bulundu. Aileler defalarca savcılığa dilekçe ile başvurdu.
Başvurularında, oğullarının Yazıkonak’ta telsizli, sivil giyimli polis
memurları tarafından gözaltına alınırken görüldüklerini, onları taşıyan aracın
yakıt almak üzere durduğu benzin istasyonundaki görevlinin Metin Can’ı
tanıdığını, Metin Can’ın da bu görevliye polisler tarafından götürüldüklerini
söylediğini belirttiler" dedi.
Dönemin basının Metin Can ve Hasan
Kaya’nın kaybedilerek öldürülmesinden kamuoyunda Yeşil olarak bilinen ve aynı
zamanda MİT ve JİTEM için önemli bir operasyon elemanı olarak görev yapan
Mahmut Yıldırım’ın sorumlu olduğunu yazdığını belirten Ocak sözlerini şöyle sürdürdü:"Bu
haberlere göre, Yıldırım Elazığ Emniyeti’nden yardım almıştı. “Binbaşı Cem
Ersever’in İtirafları” adlı kitap da bu suçun Yeşil tarafından işlendiğine yer
verdi. Bunun üzerine aileler, Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na 21 Şubat 1994
tarihinde bir dilekçe vererek, basında ve yayınlanan kitaplarda oğullarını
öldürdüğü söylenen Mahmut Yıldırım hakkında suç duyurusunda bulundu. Metin Can
ve Hasan Kaya Dosyası savcıların verdiği görevsizlik kararı sonucunda Elazığ,
Tunceli, Kayseri, Erzincan ve Malatya savcılıkları arasında dolaştı. Ancak hiç
bir yerde etkin bir soruşturma yapılmadı ve soruşturma davaya dönüşmedi. Kaya
Ailesi davayı AİHM’e taşıdı. Mahkeme, “Hasan Kaya ve Metin Can cinayeti ile
ilgili yürütülmüş olan soruşturmanın yeterli veya etkili olduğu konusunda
tatmin olmamıştır. Soruşturma olayın önemli unsurlarını belirlemede veya iki
adama ne olduğu konusuna açıklık getirmede başarısız olmuştur ve faillerin
belirlenebilmesi ve tutuklanabilmesi için gerekli özen ve azim ile
yürütülmemiştir.” diyerek Türkiye’yi 28 Mart 2002 tarihinde mahkûm etti."
Ocak son olarak Metin Can ve Hasan Kaya
Dosyası’ndaki cezasızlık son bulana kadar bu davanın kapanmayacağını vurguladı.