18 Mart POLİTİK TUTSAKLAR GÜNÜ: “Bir Susam Gibi Boyuna
Sulamalı Umutsuzluğu”
Hıncahınç doldu hapishaneler! Hıncahınç!
Şairin dediği gibi “bir susam gibi boyuna sulamalı umutsuzluğu”.
Açlık Grevleri, haber alınabilen-alınamayan
işkenceler, yasaklar... Zulmün-direnişlerin boyutunu anlatmaya sayfalar yetmez!
Hıncahınç doldu hapishaneler!
Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’da bir semt
konuşması: “Ben buradan duyuruyorum, 16 Nisan’daki ‘evet’, idamın parlamentoya
gelmesi demektir”. Ve çığlıklarla ipleri sallayan insanlık! Korkuların,
güvensizliğin, açlığın; devletin açık açık cinayet işlemesine ‘evet’
diyebilecek hale getirdiği bu insanlık! Medya doğuda-batıda elele,
gerçekleşecek kaç seçim arifesinde (Avrupa’da da seçim arifelerindeyiz); “biz
daha milliyetçiyiz” maçındaymışçsına bir manipüle girdabında boğmakta
insanlığı.
Hapishaneler, bir toplumun vicdanının da
aynası. Korku, güvensizlik, açlık... Tarihte nice örneğini gördüğümüz gibi, bir
‘aklın dumura uğraması’ hali yaratır toplumda. Ve akıllar başa geldiğinde; nice
bedellerle kazanılıp-kaybedilen haklar, yeniden nice bedellerle alınmak
durumunda kalınacaktır.
Alınacaktır da!
Uyandığımız her sabah, ayak
bileklerimizde, ellerimizde zincir şakırtıları... Tutuklamalar, tutuklamalar...
Akademisyenlerine, doktorlarına varana kadar... Güneşin tenimize değmesi,
yediğimiz yemek, yağmurda ıslanmak bile lüks geliyor. Onları düşünüyorum.
“Denizlerimiz’in idam sehpalarına, hem de tanıdıklarımızla, biz de mi tanıklık
edeceğiz” diyerek titriyorum!
18 Mart’ı tarihin karanlıklarına mahkum
etmeyenlere tüm yüreğimle kenetleniyorum. Minnet kelimesi tuhaf gelir hep. Ama
18 Mart’ı tarihin karanlıklarına gömmedikleri için, daha bir minnettarım
bugünlerde onlara. 1871 yılında Paris Komünarları’nın direnişini bastırmak için
20.000 insan öldürülür. 13.000 insan da tutuklanır. Ve 1925’te henüz
kuruluşunun ilk yıllarında olan Uluslararası Kızıl Yardım Örgütü
(Internationale Rote Hilfe); 18 Mart’ı topluca tutuklanan Paris Komünü
direnişçileri anısına “Politik Tutsaklar Günü” ilan eder. Faşizmin yasaklarıyla
sekteye uğrayan bu çalışma, 1996’da tekrar Rote Hilfe tarafından tarihe
kaydedilir. Ve bu gün tüm dünyada, politik tutsaklarla dayanışmak üzere
etkinlikler gerçekleştirilmeye başlanır.
Bizim ülkemiz!!!! Hıncahınç doldu
hapishaneler! Hıncahınç! Minicik hücrelere 15-16 kişi sığacak kadar hıncahınç!
Ha, Ağır Müebbet Hapis Cezası olanlar hala, tek kişilik hücrelerde, tek başına!
Hapishaneler! Önce romanlardan, tarih
aktarımlarından okuyup, direnişlerinde büyülendiğimiz. Umut mevzileri.
Sonra “o duvar duvarınız, vız gelir bize
vız” diyenlerle tanışmalarımız.
Ve daha sonra, kendimiz tutsak düşüp;
ölüme yatan bedenler sedyelerdeyken, tahliye edilişimiz! Bizim tahliye
edilişimizde, binbir meşakkatli yolu ısrarla kateden TİHV doktorları! Hipokrat
yeminine uydukları için, tutuklanışlarını okuyoruz uzaklardan şimdilerde...
onların tutsaklığında, yeniden yeniden ayak bileklerimizde, ellerimizde zincir
şakırtıları...
Sakalı yeni yetme olanların, cıvıl cıvıl
lise formalarıyla hatırladıklarımızın; saçları ağarmış fotoğrafları düşüyor
ellerimize. 15 günde bir 10 dakikalık telefon görüşmesinde; “İyiyiz. F Tipi
işte. Hep direniş” diyen bir kahkaha kulaklarda.
Ve hala zindanlardalar, ve hala
zindanlardalar! Üstelik artık, kapılarında zılgıtlar çekilen koğuş sisteminde
değil, F Tipleri’nde! O da yetmedi, sayıları katlanarak, günbegün daha da
katlanarak OHAL koşullarında!
Onları düşünüyorum. “Denizlerimiz’in
idam sehpalarına, hem de tanıdıklarımızla, biz de mi tanıklık edeceğiz” diyerek
titriyorum!
Türkiye zindanları-direnişleri tarihi!
Sanırım dünyada benzeri olmayan bir
zulüm-direniş zinciri. Yürüne yürüne bitmeyen bir köprü.Vicdanımızın, utanç
sınırlarımızın aynası...
Hapishaneler! Avrupa’nın göbeğinde, 19
Aralık’ı beraber göğüslediğimiz insanlar tutsak! Almanya’nın göbeğinde, 10
devrimci-komünist iki yıldır tecritte! Öncesi ve sonrasındaki
cezalandırmalardaki ‘hukuk’ boyutunu yazmaya sayfalar dahi yetmez...
Rote Hilfe’nın bu yılki 18 Mart Politik
Tutsaklar Günü etkinliklerinin gündemi; Türkiye zindanları ve Almanya’daki
Türkiyeli politik tutsaklar.
Tutsaklar her gün, her saniye direnerek
beyinlerinde özgürlükler yaratmak durumundalar. Bunu başarıyorlar. Bu sürekli
gücümüze güç katıyor. Biz dışarıdakiler de, beynimizi özgürleştirmekten
vazgeçmemeli; onların eline sürekli el vermeliyiz.
Kapitalizmin bataklığında, vicdanımızın
paslanmaması için, onların sesine katacağımız sesi çıkarmaktan usanmamalıyız.
Umutsuzluğu boyuna bir susam gibi
sulamalıyız...