Biliyoruz
ki bütün faşist diktalar işçiyi ve emekçileri hedefler 301 arkadaşını madende
kaybetmiş bir madenci isyan ettiğinde... Hakkı tekme ve bir daha iş bulamamak
oluyorduysa... Gebze’deki Arçelik LG’deki gibi... 170 kişinin işten
çıkartılmasıyla başlayan direnişi fabrikayı basan polis bitiriyorduysa...
Renault, Ford başta olmak üzere metal işçisi... İşçi düşmanı 8 faşist mafyacı örgütlenme
Türk-Metal-İş sendikayı def etme ve rekorlar kıran üretimden hakkını istemek
için harekete geçtiğinde devletin bütün güçlerini karşısında buluyorduysa...
Şimdi daha katmerlisi ekmek kavgasının tepesinde. “OHAL var, grev yasak. Hak
aramak yasak”. “OHAL var daha da yoksullaşmak yasak. Sofrada katığın eksilmesi
tümden yasak” diyen var mı?İstatistik Kurumu’nun gelir araştırması anlatıyor
işte!2015’te en zengin yüzde 20’lik dilimin gelir oranı artmış. Geriye kalan
yüzde 80’in gelirleri azalmış.Mutlak yoksulluk artmış ve 17.5 milyon
olmuş.Memleketin yüzde 70’i borçla yaşıyor. Ekstra bir masrafı, bir haftalık
tatili karşılayamayanların oranı yüzde 70’i aşmış. Nüfusun en fakir yüzde 5’lik
diliminde yıllık kullanılabilir gelir 2.999 TL. Yani yüz binlerce kişi aylık
250 lira ile geçiniyor. Grev yok ama belli ki ekmek de yok!
ÜLKEDE dolu dizgin giden sınır tanımadan
süren tek kişilik Erdoğan iktidarını ifade eden OHAL iktidar herkese
kaybettiriyor ama en çok da emekçiye kaybettirecek. Bu kayıp sadece...
Emekçinin hakkını savunan memur. Emekçinin hakkını savunan üniversite hocası.
Onun hak mücadelesinin sesi yazılı ve görsel basın susturulduğu için değil. Her
zulüm dönüp dolaşıp onu bulduğu için. Misal! İktidar bastırıyor okullar imam
hatip oluyor. Nitelik değil din öne çıkıyor. En yoksullar o okula gidiyor
yarışta geri kalıyor. Yukarıda değindiğimiz gelir araştırması diyor ki...
Nüfusun en yoksul yüzde 20’sindekiler çocuklarının eğitimi için aylık 4 TL
ayırıyor. En üsteki yüzde 20 ortalama 350 TL. Fark 80 kat! Nasıl eşit yarışacaklar
bu çocuklar. “Düşük eğitimlilerin yüzde 25’i yoksul” diyor araştırma. Yüksek
eğitimlilerin ise sadece yüzde 1.5’i. Eğitimdeki bu fark “yoksulsun sen yoksul
kal” demek. Ekmeğini büyütme, çocuğunu okutma demektir.!
Bütün bunlar ortadayken... İşçilerin,
emekçilerin, “AKP iktidarının baskısı sadece teröristlere’ yanılgısına
düşmemeleri... Silindirin kendi üzerlerinden de geçtiğini fark etmeleri
gerekiyor. Güçsüzlüklerine, örgütsüzlüklerine son vermeleri gerekiyor.
İşçilerin sayısı artarken... İşçilerin sendikalaşma oranı yükselmiyor,
geriliyor. Kayıtlı 13 milyon işçinin sadece 1.5 milyonu bir sendikaya üye.Toplu
sözleşmelerden yararlanabilenlerin sayısı ise 1 milyonu bulmuyor.500 binden
fazla sendika üyesi toplu iş sözleşmelerin dışında. 12.5 milyon işçi ücretini
toplu pazarlıkla belirleyemiyor. Şimdi kırıntıyı korumak için yapılacaklar bile
‘ıvır zıvır’ görülüyor. Süreç emekçiye ağır faturalar kesmeyi sürdürüyor. Lakin
sendikalar sessiz. Oysa görüyoruz. Ne susarak ne de uzlaşarak kurtulunamıyor bu
süreçten. Ama yine de sendikalar suskun. Oysa bu suskunluğun bedeli işçiyi yem
etmek, işinden etmek! Grev yasaklanıyor sendikalardan ses yok. Her şeye rağmen
bir şeyler yapan işçiyle dayanışma yok. “Demokrasi nöbeti dedik, sokağa
döküldük şimdi işimizden olduk” isyanının yanında olan yok. Niçin? Koltuğu
korumak için! Direnişe geçenin belini kıran sendikalar çoğalıyor. Sendikacı
istiyor ki... İktidar karşısında güçsüz olan işçi kendi karşısında da güçsüz
olsun. İnisiyatifi olmasın. Sırf bunlar daha az gündem olur diye... İşçilerin
ve milyonların sesi ‘hayatın sesi’ televizyonu susturulduğunda sevinen sendika
yöneticileri var. Hem de mangalda kül bırakmayanlarından. Sözleşmeli, geçici,
taşeron, işsiz, ucuz işçi gibi sıfatlarla yoksulluğun dibine demir atmak
istemiyorsak. örgütlenip birleşik sokağa çıkmalıyız. Ancak birleşik mücadele
ile Erdoğan’ın tek kişilik faşist şeflik diktatörlüğü OHAL-KHK rejimine dur
diyebiliriz.