14 Ekim 2016 Cuma

Güneydoğu’da sağlık hizmeti raporu: Hastalarımı düşman görmem isteniyor..!

ABD merkezli İnsan Hakları İçin Doktorlar (PHR), ‘Türkiye’nin Güneydoğusu: Kuşatma Altında Sağlık Hizmet’ başlığıyla bir rapor yayınladı.
Raporda, geçen sene sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerde sağlık hizmetine erişimde gözlenen sorunlar ve sağlık çalışanlarının maruz kaldığı zorluklara yer verildi.
22 Temmuz 2015’te ‘süreci bitiren’ Ceylanpınar’daki polis cinayetlerinin ardından arka arkaya alınan operasyon kararlarıyla Güneydoğu Anadolu bölgesindeki birçok il ve ilçede uzun süren operasyonlar yapılmış ve sokağa çıkma yasakları uygulanmıştı.
Rapordan satırbaşları şöyle:
* Sokağa çıkma yasakları ve kapatmalarının güneydoğuda sağlık hizmetinin sunulması konusunda kalıcı olumsuz etkileri olmuştur.
Örneğin, Cizre’deki sekiz sağlık ocağının tamamı 2 Mart’ta sona eren 79 günlük sokağa çıkma yasağı boyunca kapalı kalmış; bunlardan yalnızca beşi Mayıs 2016’da açılmış, kalan üçü ise çatışmalar sırasında yok edilmiştir. Bu dönemde çok sayıda sağlık çalışanı güneydoğuyu terk etmiş ya da buradan tayin edilmiştir.
* Sokağa çıkma yasağı olan yerlerdeki doktor ve avukatlar ayrıca sokağa çıkma yasaklarının hastanelerin tüm girişlerinde hasta ve çalışanlar için kapsamlı vücut arama ve kimlik kontrolü anlamına geldiğini ve bu tedbirlerin bölge sakinlerinin tedavi görmekten caymalarına neden olduğunu bildirmiştir.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Mardin Tabip Odası üyesi olan Dr. A.K., sokağa çıkma yasaklarından biri sırasında Nusaybin Devlet Hastanesi acil servisinde durumu şöyle tarif etmiştir: “İnsanlar genellikle hastaneye girmeye korkuyordu, çünkü güvenlik güçleri oradaydı. Kurşun yarası varsa, bazen devlet doğrudan bu kişinin çatışmada yer aldığı sonucunu çıkarıyordu.”
* Cizre Devlet Hastanesi’nden Dr. B.K. 5 Eylül 2015 tarihinde silah seslerini duyduğunda yeni doğan yoğun bakım ünitesinde akşam ziyaretlerini yapıyordu. Dr. B.K., olayla ilgili olarak “Birinci kattan hemşireler alt kattaki güvenlik güçlerinin kendilerine küfrettiklerini ve ayak altından çekilmelerini söylediklerini aktararak kapıdan içeri girdi. Hem çatıdan hem de birinci kattan gelen silah seslerini duyabiliyorduk. Tüm hastaları pencereden uzağa koridorlara taşıdık ve rafları kalkan olarak kullanmaya çalıştık. Hepimiz, hastalar ve sağlık çalışanları, ikinci katta mahsur kaldık ve koridorlarda her şeyin sona ermesini bekledik” demiştir.
* Dr. C.K., Nusaybin Devlet Hastanesi yakınında toplanan göstericileri dağıtmak için güvenlik güçlerinin fazla miktarda göz yaşartıcı gaz ve biber gazı kullandığını ve bunun hastanenin acil servisinin işleyişini etkilediğini belirtmiştir: “Temmuz 2015’te gençler barikat kurup hendek kazmaya başladığında, hastanemiz ilk kazılan hendeklerin olduğu yere çok yakındı. Etrafta çocuklar dolaşıyor ve geçen askeri araçlara taş atıyordu. Bir sabah polis geldi ve hastane çevresine çok miktarda göz yaşartıcı gaz sıktı. Hastanenin acili hasta doluydu. Göz yaşartıcı gaz acil servise ve hastanenin bahçesine doldu.”
Kan kaybından öldüler
* Halit İnan’ın eşi Taybet İnan, Silopi’deki sokağa çıkma yasağı sırasında 17 Aralık 2015 tarihinde evlerinin önünde vurularak öldürülmüştür.
İnan, PHR’ye güvenlik güçlerinin ambulansların acil yardım çağrılarına yanıt vermesine izin verseydi eşinin ölmeyeceğini anlatmıştır: “Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinden sonraki üçüncü gün, Taybet sokağın karşısındaki komşumuza öteberi vermek için dışarı çıkmıştı. Birden dışarıdan ateş açıldığını duyduk ve damadım Taybet’in vurulduğunu duydu. Kardeşim Yusuf ile birlikte hem ambulansın hem polisin acil numaralarını aradık. Polis bize beyaz bayraklarla sokağa çıkmamızı söyledi. Üç kere beyaz bayraklarla sokağa çıkmaya çalıştık ama her defasında keskin nişancılar bayrağı vurdu ve geri çekildik. Bahçe duvarımızın arkasında saklanırken, kardeşim Yusuf karnından vuruldu ve yarası kanamaya başladı. Gece Taybet’i sokakta bırakmak zorunda kaldık. Sonrasında gece öldüğünü anladık. Ertesi sabah 7.00’da kardeşim öldü. Doktorlar hem Taybet’in hem de Yusuf’un kan kaybından öldüğünü söyledi.”
* Acil sağlık hizmetlerine erişimin toplu olarak engellenmesine dair en korkunç vakalarından biri 2016 başlarında Cizre’den bildirilmiştir. 2015 yılı Aralık ortasından Mart 2016’ya kadar Cizre’de uygulanan ikinci sokağa çıkma yasağı sırasında, Cudi ve Nur mahallelerinde üç ayrı bodrumda, haftalar boyu süren tam gün sokağa çıkma yasakları ve yoğun çatışmaların ortasında sayılarının 130 ile 190 arasında olduğu bildirilen insanlar mahsur kalmıştır.
Yerel aktivistler ve avukatlara göre, mahsur kalanların çoğu yaralanmıştı ve yetkililer tarafından reddedilen tıbbi bakım talebinde bulunmuştu. Bugün mahsur kalanların tamamı ölmüş ya da kayıptır.
Ambulanslar acil çağrılarına yanıt vermeye çalıştığında, güvenlik güçleri şu iki yöntemden biri ile müdahale etmiştir: Ambulans ve acil müdahale çalışanlarının güvenliğini sağlayamayacaklarını belirterek kontrol noktaları ya da abluka yoluyla ambulansların erişimini engellemiş ya da erişime izin vermiş ancak ambulans ve acil müdahale çalışanları için nadiren ek güvenlik eskortu sağlamıştır.
Güvenlik güçleri acil müdahale ekiplerinin erişimine izin verdiğinde ise, bu izin genellikle saatler ya da bazı durumlarda günler sonra verilmiş ve ölümle sonuçlanmıştır.
Sağlık çalışanlarına baskı arttı
* Türk hükümetinin güneydoğudaki yasaklamaları, askeri operasyona karşı sesini yükselten ya da sokağa çıkma yasakları sırasında yaralı ve hasta kişilere tarafsız tedavi uygulayan sağlık çalışanlarına karşı taciz ve baskıları artırmıştır. TTB, Sağlık Bakanlığı dahil daha fazla yetkili makam tarafından tekrar hedef alınmıştır. SES üyeleri de yetkililer tarafından baskıya uğramaktadır.
* Mardin Tabip Odası üyesi bir pratisyen doktor olan Dr. D.K. hakkında da bölgede barış talep etmek için SES ve TTB tarafından düzenlenen bazı gösterilere katılmasının ceza davası ve idari soruşturma açılmıştır: “Devlet çevremde bulunan, tedavi ettiğim kimselere düşman olarak bakmamı istiyor ve ben bunu yapamam.”
* TTB İstanbul Tabip Odası üyesi ve İstanbul’da bir devlet hastanesinden pratisyen doktor olarak görevli bir başkası hakkında da güneydoğuda barış talep edilen bir gösteriye katılmasının ardından idari soruşturma başlatılmıştı.
Dr. E.K. hastane yöneticileri tarafından kendisine 12 soru yöneltildiğini söyledi.
Bunların arasında şu sorular da vardı: “‘Barış hemen, şimdi’ ve ‘Çocuklar için barış, savaşa hayır’ şeklindeki sloganlar; o dönemin gündemi ile düşünüldüğünde PKK çizgisine ait sloganlar. O halde neden bu sloganları attınız? Bu sloganları atarken ne düşündünüz ve hissettiniz?”
BURCU KARAKAŞ

Diken.com