ABD merkezli İnsan Hakları İçin Doktorlar
(PHR), ‘Türkiye’nin Güneydoğusu: Kuşatma Altında Sağlık Hizmet’ başlığıyla bir
rapor yayınladı.
Raporda, geçen sene sokağa çıkma yasağı
ilan edilen bölgelerde sağlık hizmetine erişimde gözlenen sorunlar ve sağlık
çalışanlarının maruz kaldığı zorluklara yer verildi.
22 Temmuz 2015’te ‘süreci bitiren’
Ceylanpınar’daki polis cinayetlerinin ardından arka arkaya alınan operasyon
kararlarıyla Güneydoğu Anadolu bölgesindeki birçok il ve ilçede uzun süren
operasyonlar yapılmış ve sokağa çıkma yasakları uygulanmıştı.
Rapordan satırbaşları şöyle:
* Sokağa çıkma yasakları ve
kapatmalarının güneydoğuda sağlık hizmetinin sunulması konusunda kalıcı olumsuz
etkileri olmuştur.
Örneğin, Cizre’deki sekiz sağlık
ocağının tamamı 2 Mart’ta sona eren 79 günlük sokağa çıkma yasağı boyunca
kapalı kalmış; bunlardan yalnızca beşi Mayıs 2016’da açılmış, kalan üçü ise
çatışmalar sırasında yok edilmiştir. Bu dönemde çok sayıda sağlık çalışanı
güneydoğuyu terk etmiş ya da buradan tayin edilmiştir.
* Sokağa çıkma yasağı olan yerlerdeki
doktor ve avukatlar ayrıca sokağa çıkma yasaklarının hastanelerin tüm
girişlerinde hasta ve çalışanlar için kapsamlı vücut arama ve kimlik kontrolü
anlamına geldiğini ve bu tedbirlerin bölge sakinlerinin tedavi görmekten
caymalarına neden olduğunu bildirmiştir.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Mardin
Tabip Odası üyesi olan Dr. A.K., sokağa çıkma yasaklarından biri sırasında
Nusaybin Devlet Hastanesi acil servisinde durumu şöyle tarif etmiştir:
“İnsanlar genellikle hastaneye girmeye korkuyordu, çünkü güvenlik güçleri
oradaydı. Kurşun yarası varsa, bazen devlet doğrudan bu kişinin çatışmada yer
aldığı sonucunu çıkarıyordu.”
* Cizre Devlet Hastanesi’nden Dr. B.K. 5
Eylül 2015 tarihinde silah seslerini duyduğunda yeni doğan yoğun bakım
ünitesinde akşam ziyaretlerini yapıyordu. Dr. B.K., olayla ilgili olarak
“Birinci kattan hemşireler alt kattaki güvenlik güçlerinin kendilerine
küfrettiklerini ve ayak altından çekilmelerini söylediklerini aktararak kapıdan
içeri girdi. Hem çatıdan hem de birinci kattan gelen silah seslerini
duyabiliyorduk. Tüm hastaları pencereden uzağa koridorlara taşıdık ve rafları
kalkan olarak kullanmaya çalıştık. Hepimiz, hastalar ve sağlık çalışanları,
ikinci katta mahsur kaldık ve koridorlarda her şeyin sona ermesini bekledik”
demiştir.
* Dr. C.K., Nusaybin Devlet Hastanesi
yakınında toplanan göstericileri dağıtmak için güvenlik güçlerinin fazla
miktarda göz yaşartıcı gaz ve biber gazı kullandığını ve bunun hastanenin acil
servisinin işleyişini etkilediğini belirtmiştir: “Temmuz 2015’te gençler
barikat kurup hendek kazmaya başladığında, hastanemiz ilk kazılan hendeklerin
olduğu yere çok yakındı. Etrafta çocuklar dolaşıyor ve geçen askeri araçlara
taş atıyordu. Bir sabah polis geldi ve hastane çevresine çok miktarda göz
yaşartıcı gaz sıktı. Hastanenin acili hasta doluydu. Göz yaşartıcı gaz acil
servise ve hastanenin bahçesine doldu.”
Kan kaybından öldüler
* Halit İnan’ın eşi Taybet İnan,
Silopi’deki sokağa çıkma yasağı sırasında 17 Aralık 2015 tarihinde evlerinin
önünde vurularak öldürülmüştür.
İnan, PHR’ye güvenlik güçlerinin
ambulansların acil yardım çağrılarına yanıt vermesine izin verseydi eşinin
ölmeyeceğini anlatmıştır: “Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinden sonraki
üçüncü gün, Taybet sokağın karşısındaki komşumuza öteberi vermek için dışarı
çıkmıştı. Birden dışarıdan ateş açıldığını duyduk ve damadım Taybet’in
vurulduğunu duydu. Kardeşim Yusuf ile birlikte hem ambulansın hem polisin acil
numaralarını aradık. Polis bize beyaz bayraklarla sokağa çıkmamızı söyledi. Üç
kere beyaz bayraklarla sokağa çıkmaya çalıştık ama her defasında keskin
nişancılar bayrağı vurdu ve geri çekildik. Bahçe duvarımızın arkasında
saklanırken, kardeşim Yusuf karnından vuruldu ve yarası kanamaya başladı. Gece
Taybet’i sokakta bırakmak zorunda kaldık. Sonrasında gece öldüğünü anladık.
Ertesi sabah 7.00’da kardeşim öldü. Doktorlar hem Taybet’in hem de Yusuf’un kan
kaybından öldüğünü söyledi.”
* Acil sağlık hizmetlerine erişimin
toplu olarak engellenmesine dair en korkunç vakalarından biri 2016 başlarında
Cizre’den bildirilmiştir. 2015 yılı Aralık ortasından Mart 2016’ya kadar
Cizre’de uygulanan ikinci sokağa çıkma yasağı sırasında, Cudi ve Nur
mahallelerinde üç ayrı bodrumda, haftalar boyu süren tam gün sokağa çıkma
yasakları ve yoğun çatışmaların ortasında sayılarının 130 ile 190 arasında
olduğu bildirilen insanlar mahsur kalmıştır.
Yerel aktivistler ve avukatlara göre,
mahsur kalanların çoğu yaralanmıştı ve yetkililer tarafından reddedilen tıbbi
bakım talebinde bulunmuştu. Bugün mahsur kalanların tamamı ölmüş ya da kayıptır.
Ambulanslar acil çağrılarına yanıt
vermeye çalıştığında, güvenlik güçleri şu iki yöntemden biri ile müdahale
etmiştir: Ambulans ve acil müdahale çalışanlarının güvenliğini
sağlayamayacaklarını belirterek kontrol noktaları ya da abluka yoluyla ambulansların
erişimini engellemiş ya da erişime izin vermiş ancak ambulans ve acil müdahale
çalışanları için nadiren ek güvenlik eskortu sağlamıştır.
Güvenlik güçleri acil müdahale
ekiplerinin erişimine izin verdiğinde ise, bu izin genellikle saatler ya da bazı
durumlarda günler sonra verilmiş ve ölümle sonuçlanmıştır.
Sağlık çalışanlarına baskı arttı
* Türk hükümetinin güneydoğudaki
yasaklamaları, askeri operasyona karşı sesini yükselten ya da sokağa çıkma
yasakları sırasında yaralı ve hasta kişilere tarafsız tedavi uygulayan sağlık
çalışanlarına karşı taciz ve baskıları artırmıştır. TTB, Sağlık Bakanlığı dahil
daha fazla yetkili makam tarafından tekrar hedef alınmıştır. SES üyeleri de
yetkililer tarafından baskıya uğramaktadır.
* Mardin Tabip Odası üyesi bir pratisyen
doktor olan Dr. D.K. hakkında da bölgede barış talep etmek için SES ve TTB
tarafından düzenlenen bazı gösterilere katılmasının ceza davası ve idari
soruşturma açılmıştır: “Devlet çevremde bulunan, tedavi ettiğim kimselere
düşman olarak bakmamı istiyor ve ben bunu yapamam.”
* TTB İstanbul Tabip Odası üyesi ve
İstanbul’da bir devlet hastanesinden pratisyen doktor olarak görevli bir
başkası hakkında da güneydoğuda barış talep edilen bir gösteriye katılmasının
ardından idari soruşturma başlatılmıştı.
Dr. E.K. hastane yöneticileri tarafından
kendisine 12 soru yöneltildiğini söyledi.
Bunların arasında şu sorular da vardı:
“‘Barış hemen, şimdi’ ve ‘Çocuklar için barış, savaşa hayır’ şeklindeki
sloganlar; o dönemin gündemi ile düşünüldüğünde PKK çizgisine ait sloganlar. O
halde neden bu sloganları attınız? Bu sloganları atarken ne düşündünüz ve
hissettiniz?”
BURCU KARAKAŞ
Diken.com