Pablo Escobar’ın oğlu babasını anlattı
Pablo Escobar’ın en yakınındaki isim, 1977’de doğan oğlu Juan Pablo Escobar, sonradan kendi seçtiği ismiyle Sebastian Marroquin,babasını anlattı.
CIA’nın babasını komünistlere karşı kullandığını söyleyen Marroquin, “Babam sadece çok zeki bir adam değildi, onlar için çok kullanışlıydı. 80’lerde bir skandal patlak verdi, hatırlarsınız. ABD’nin yasak olmasına rağmen İran’a silah sattığı ortaya çıktı. Amaç Latin Amerika’da özellikle de Nikaragua’da komünistlerle savaş için gelir elde etmekti. Skandal patlayınca İran’la işi sonlandırıp babamla çalışmaya başladılar. Babamın uyuşturucu trafiğinden komünistlerle mücadele için para akışı sağladılar” dedi.
“Şimdi daha zenginim çünkü köşedeki markete gidip ekmek alabiliyorum” ifadelerini kullanan Marroquin, “Açlıktan ölüyorduk ama yanımızda 4 milyon dolar nakit para vardı! (Gülüyor.) İşte o zaman öğrendim, özgürlük olmadan para bir hiç. Düşünsenize, yatağımın yanında milyonlarca dolar vardı ama ölüyordum neredeyse. Köşedeki markete gidip yiyecek alacak özgürlüğümüz yoktu. Şimdi daha zenginim, çünkü köşedeki markete gidip ekmek alabiliyorum” diye konuştu.
Sebastian Marroquin'in Habertürk'ten Nalan Koçak'a verdiği söyleşi şöyle:
*İyi bir insan mıydı, kötü mü?
Babam bana ve pek çok insana karşı çok iyiydi. Ama aynı zamanda kötü bir insandı. Gerçek her ikisiydi. Bana göre Pablo Escobar bu... Aynı zamanda da son yüzyılın en tanınmış uyuşturucu kaçakçısıydı. Hakkındaki diziler nedeniyle babam genç insanlar için bir süper kahramana dönüştü. Bundan hiç memnun değilim.
Gençlere “Babamın yolunu takip etmeyin” diyorum. Çünkü şiddet iyi bir şey değil. Babamın arkadaşları hep ona bu yolda ilerlemesi gerektiğini söylüyordu, durması gerektiğini söyleyen sadece biz, yani ailesiydik.
*Yaşıtlarınızdan çok farklı bir çocukluğunuz oldu. Mesela onlar oyuncak ayılarla oynarken, evinizdeki hayvanat bahçesinde egzotik hayvanlarınız vardı. Pablo Escobar’ın çocuğu olmak nasıldı?
En başta sanki bir fantezi dünyasında yaşıyordum, kendi Disneyland’im vardı. Ama bunların tadını çıkaracak vaktimiz yoktu. Paramızın çoğu, çok kısa süre içerisinde suyunu çekti. Narcos’ta babamın sürekli o lüksün tadını çıkardığı anlatılıyor.
Ama öyle değildi. Her şeyimiz yok oldu, pek çok tanıdığımız öldürüldü. Dünyadaki bütün paraya sahip olabilirsiniz ama huzurunuz yoksa neye yarar ki.
* Peki ya şimdi?
Para ailemin yok olmasına neden olacaktı. Tüm bunlar nedeniyle babamın geçmişinden öğrendiğim şuydu: Onun yolundan uzak durmalıyım. Bu nedenle mimar oldum, dersler veriyorum, kitaplar yazıyorum. Şu an o paranın yüzde birine bile sahip değilim ama kendimi daha zengin hissediyorum, çünkü özgürüm.
*Peki Escobar’ın oğlu olmak şimdi nasıl?
Hem başımı belaya sokabiliyor hem de bana dünyanın dört bir yanından sevgi getiriyor. Pek çok kişi bize yaşadıklarımızdan dolayı anlayış gösteriyor, sosyal medya aracılığıyla güzel mesajlar gönderiyorlar. Biliyorlar ki Pablo Escobar 2.0 olabilirdim ama başka bir hayat seçtim.
* Ayrımcılık yaşıyorsunuzdur... Tüm bunların yanında ayrımcılığa da uğruyorum, çünkü toplumun pek çok şeyi hazmetmesi zor. Olabildiğince yasal yaşamaya çalışıyorum. Geçmişte bir banka hesabım olsun istedim ama kimse izin vermedi. Oysa ki toplumun parçası olmak istiyorum ama ayrımcılık peşimizi bırakmıyor. Mesela Meksika’da ders verdim, karşılığında 5 bin dolar alacaktım. Fakat izin vermediler. Sanırım 5 milyon dolar alacağımı falan düşündüler.
Toplumun bir kesimi sırf Pablo Escobar’ın oğlu olduğum için suçlu olduğumu düşünüyor. Ama tüm bunlara rağmen olumlu düşünüyorum, çünkü kendi hikâyemi yazma imkânı buldum ve tüm dünyaya gerçekte kim olduğumuzu anlatabildim. Nasıl Pablo Escobar 2.0 olacağımı biliyorum ama ölsem bile bunu yapmam. Çünkü topluma zarar vermek istemiyorum. Babamın kurbanlarıyla buluştum, onlardan özür diledim. Ama kendimi bir kurban gibi de göstermek istemiyorum çünkü gerçek kurbanlara büyük saygım var.
*İzin verirseniz bazı anekdotlarla devam edeyim. Narcos’ta bir sahnede babanız, size ve annenize silah kullanmayı öğretiyor. Siz bu sahneye itiraz ettiniz. Gerçek nedir?
Bir kere annem silahlara, şiddetle karşıydı. Babama hep şunu söylüyordu:
Seni hep seveceğim ama asla silah kullanmam, çünkü ben bir kadınım, barışı seviyorum, hayata saygı duyuyorum. Biri beni öldürmeye çalışsa bile ona karşı silah kullanmam. Babam bunu hep anlayışla karşıladı. Ama bana silah kullanmayı öğretti çünkü sık sık ava çıkıyorduk. Bana tahsisli 15 koruma vardı, bu nedenle aslında silaha hiç ihtiyacım yoktu.
*Sadece sizin için 15 koruma mı?
Evet. 15 kız kardeşim, 15 de annem için tahsis edilmişti. Babamınsa 50’den fazla koruması vardı. Silahlar her yerdeydi. Çiftliğimizde silahlı adamların hepsi hem hayduttu hem de bana dadılık yapıyordu; çünkü hiç arkadaşım yoktu. Okuldaki arkadaşlarımın hiçbiri bana yaklaşmıyordu. Ben de korumalarla arkadaş oldum.
*Peki sahip olduğunuz en büyük lüks neydi? Hacienda Napoles’te (Escobar’ın ünlü çiftliği) hayat nasıldı
Kocaman bir havaalanımız, futbol sahamız, tenis kortumuz, 10’dan fazla villamız vardı. Çiftlikteki devasa hayvanat bahçemizde dünyanın dört bir yanından 10 binden fazla hayvan türü vardı. Babamın garajında onlarca motosiklet, otomobil bulunuyordu. Hepsi eğlenmek içindi.
Hacienda’da her şeyi isteyebilirdiniz. Eğer yoksa almak için helikopter gönderirlerdi. Mesela bir keresinde helikopterle hamburger getirmişlerdi. Ama tüm bu zamanı hayatımın kalanına oranlayacak olursam bana 5 dakika gibi geliyor.
*Babanızın annenizle ilişkisi nasıldı?
Her zaman aralarında aşk, tutku ve saygı vardı. Annemle babam evlenebilmek için kaçmışlar. Evlendiklerinde annem henüz 15 yaşındaymış. Herkesin tanıdığı “uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar”la evlenmemiş.
Çok fakir bir adamın oğlu olan Pablo’yla evlenmiş. Paraları, evleri, arabaları, gelecekleri yokmuş. Aralarındaki aşka hep çok büyük saygı duydum çünkü gerçek bir aşk olduğunu biliyordum. Sadece birbirlerine karşı değil, kardeşimle bana da en büyük sevgiyi, en iyi eğitimi verdiler. Bence bu nedenle babam gibi bir haydut olmadım. Kendi hikâyemi korumalarımınkilerle kıyaslıyorum. Hemen hemen hepsi şiddet içerisinde büyümüştü, istismar edilmişlerdi. Benim vakamdaysa, evet hayatımın bir kısmında şiddete tanıklık ettim ama gerçekte sevgi dolu bir ortamda büyüdüm.
*Babanızla meşhur bir fotoğrafınız var, Beyaz Saray’ın önünde poz vermişsiniz. O fotoğrafın hikâyesini anlatır mısınız?
Evet çok meşhur. (Gülüyor.)... Babam sıradan biri olsa “O fotoğraf hiçbir şey anlatmıyor” derdim çünkü ABD’ye giden herkes orada poz verir. Ancak mevzu babam olunca şunu söyleyebilirim: O fotoğraf bence ABD’ye, Pablo Escobar’ı ne kadar güçlü bir adam yaptığını hatırlatıyor.
Peki bir çocuk olarak etrafınızda neler olduğunu hissediyor muydunuz? Evet babanız size 7 yaşındayken işini anlatmış, silah yaşamınızın bir parçasıymış ama... Mesela hiç sizin yanınızda, başkasına karşı acımasız olduğunu gördünüz mü?
Hayır bizi bunların dışında tuttu. Çok zeki bir adamdı, Kolombiya hükümetiyle savaşında hiç bizi kullanmadı, şiddetten korudu.
İşini hiç karşımızda yapmadı. Ancak tabii ki daha sonra pek çok kişinin ölüm emrini verdiğini öğrendim. Bir ara sürekli haber bültenlerini babamla beraber izliyorduk, “Bak bunun ölüm emrini ben verdim, ama bunun kaçırılma emrini ben vermedim, bu bombayı ben koydum ama bunu değil” diye anlatırdı. Kendim de bir baba olarak bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu anlıyorum. Bu nedenle ona saygı duyuyorum. Babam hakkındaki haberlerin yarısı yalandı ve o bize gerçekleri anlatıyordu. Bazı insanlar beni suçluyor, “Daha çocuktun nereden bileceksin” diye...
*Belki de babanızın size yalan söylediğini düşünüyorlar...
(Çok sert bir ses tonuyla...) Hayır bana yalan söylemedi. Babamı bana söylediği gerçeklerle tanıdım. Bir keresinde babama “Bana karşı dürüst ol, neler olduğunu bilmek istiyorum. Lütfen bana içinde çiçekler, kuşlar olan bir resim çizme” demiştim. O da bunu anladı ve saygı duydu. Bu konuşmadan sonra babam hiçbir şeyi inkâr etmedi.
*Dizide çok konuşulan bir sahne var. Babanız saklandığınız bir evde sizi ısıtmak için 2 milyon doları şöminede yakıyor. Doğru mu?
Hayır değil, o Netflix’in (Narcos’un yapımcı şirketi) hikâyesi... Gerçekte olanı anlatayım. Babam kendisi için inşa ettiği hapishaneden kaçmıştı. Bütün arkadaşları düşmanı olmuştu. CIA, DEA, Kolombiya hükümeti, bütün karteller...
Hepsi babamın peşindeydi. Sadece babamın kartelinin değil ailemizin de sonunun geleceğini düşünmüştük. Dünyanın en çok aranan adamıydı. Medellin’de bir evde saklanmıştık. Gerçekten neresi olduğunu bilmiyorum, çünkü babam bizi oraya götürürken gözlerimizi bağlamıştı. Polis bölgeyi arıyordu. 1 hafta boyunca orada kaldılar ama bizim kaldığımız eve gelmediler. Yanımızda fazla erzak yoktu. 3. günde yiyeceğimiz bitti.
Açlıktan ölüyorduk ama yanımızda 4 milyon dolar nakit para vardı! (Gülüyor.) İşte o zaman öğrendim, özgürlük olmadan para bir hiç. Düşünsenize, yatağımın yanında milyonlarca dolar vardı ama ölüyordum neredeyse. Köşedeki markete gidip yiyecek alacak özgürlüğümüz yoktu. Bu deneyim sayesinde “Babam gibi, uyuşturucu kaçakçısı olmak istemiyorum” dedim. Öyle kazanılmış bir parayı istemedim. Şimdi daha zenginim, çünkü köşedeki markete gidip ekmek alabiliyorum.
Babam 44 yaşında öldü, çok gençti. Ölümünün üzerinden 20 yıl geçti ama hâlâ onu konuşuyoruz. Burada bir paradoks var çünkü babam hâlâ hiç olmadığı kadar ünlü. Babam Brad Pitt değil, Rambo değil. Kolombiyalı bir adam. Sadece çok para kazandı, kazandığı para kadar da belaya yol açtı
* Babanızın başka kadınlarla yaşadığı ilişkiler de biliniyor. Annenizin kalbinin çok kırıldığını hissettiniz mi?
Tabii ki. Annem hep babamı durdurmak istedi. Ben de o da şiddete başvurmaması gerektiğini söylüyorduk. Evde her gün mevzu buydu, onu ikna etmeye çalışıyorduk. Ama hiçbir şey yapamıyorduk, durmuyordu. Onun yanında kaldık çünkü onu çok seviyorduk. Onun için canımızı verirdik. Bize o kadar çok sevgi verdi ki... Çok özel bir adamdı, şimdi kalbimizde yaşıyor.
* Escobar neden sizi dinlemedi, şiddete son vermedi?
Bunun yanıtı, ne kadar çok yolsuzlukla çevrelendiğimizde gizli. Yolsuzluk derken sadece toplumdan bahsetmiyorum; siyasetçiler, polis, hatta CIA ve DEA (ABD uyuşturucuyla mücadele birimi)...
2. kitabımda babamın nasıl CIA için çalıştığını anlattım. Tabii ki asla kabul etmediler. Bunları yazdım çünkü şunu anlatmak istedim: Babam işlediği suçlardan yüzde yüz sorumluydu. Ama onu destekleyen, arkasında duran başka kişiler vardı. Kimse onun günahlarını silemez ama babam dünyanın en güçlü ülkesinin (ABD’yi kastediyor) desteğiyle mafyanın tepesine geldi.
* Niye babanız?
Babam sadece çok zeki bir adam değildi, onlar için çok kullanışlıydı. 80’lerde bir skandal patlak verdi, hatırlarsınız. ABD’nin yasak olmasına rağmen İran’a silah sattığı ortaya çıktı. Amaç Latin Amerika’da özellikle de Nikaragua’da komünistlerle savaş için gelir elde etmekti. Skandal patlayınca İran’la işi sonlandırıp babamla çalışmaya başladılar. Babamın uyuşturucu trafiğinden komünistlerle mücadele için para akışı sağladılar.
*Bu anlattıklarınıza karşılık Narcos’ta şunu izliyoruz: CIA, DEA babanızla sürekli mücadele ediyor...
Ahh evet sormayın! Onlar dünyadaki en temiz, en ahlaklı insanlar. (Gülüyor.) Bunun doğru olmadığını çok iyi biliyorum. Babamın avukatı değilim, çok suç işlediğini biliyorum. Sadece Kolombiya toplumuna değil, Amerikan toplumuna da çok zarar verdi.
Bununla gurur duymuyorum ama şunu bilmeliyiz ki kimse yardım almadan bu kadar güçlü olamaz. Tam tarihi hatırlamıyorum. Ama sadece 3 hafta içerisinde 800 kilogram uyuşturucuyu ABD’ye göndermişti. Bu ABD’li yetkililerin desteği sayesinde olmuştu. Babam uyuşturucu kaçırmak için hiç öyle anlatıldığı gibi özel yöntemler kullanmak zorunda kalmadı.
Kilolarca uyuşturucuyu Medellin Uluslararası Havalimanı’ndan Miami Havalimanı’na gönderiyordu. Bunu 3 yıl boyunca yaptı ve çok para kazandı. Muhbirler de çok para kazandı. Herkes babamı konuşuyor, kimse ABD’nin içindeki kartellerden bahsetmiyor. Mesela Miami, Los Angeles, Washington kartellerinin liderleri kimdi? Hiç bu isimleri vermiyorlar. Hep Meksika, Kolombiya gibi ülkelerdeki kartellerden bahsetmemizi istiyorlar. Burada büyük bir gizem var.
*Kartellerden bahsetmişken, babanızın (Medellin karteli) adamlarıyla ilişkisi nasıldı?
Hepsi onu babası görüyordu. Bir keresinde birine şunu sormuştum: Babamdan ne öğrendiniz? O da “Nasıl çocuk yetiştirilmesi gerektiğini öğrendik çünkü sizi büyük bir aşkla büyütüyor” cevabını vermişti. Çok güçlü bir adam olduğu ve herkese meydan okuduğu için babamı takdir de ediyorlardı. Ölümden korkmuyordu ve doğru şeyleri yaptığını düşünüyordu.
Babam eninde sonunda uyuşturucunun yasal olacağına inanıyordu. Bize hep Kennedy Ailesi’ni örnek gösteriyordu. Biliyorsunuz Başkan John F. Kennedy’nin ailesi ABD’deki alkol yasağı sırasında kaçak alkol satarak zengin olmuştu. Bize “Sizin geleceğiniz de böyle olacak” diyordu.
*Babanızın son günleri nasıldı? Hiç umudunu yitirdi mi?
Son 72 saatini 2. kitabımda anlattım biraz. Son günlerinin hikâyesini, yanında kalan hizmetçinin ağzından dinledim. Onun anlattığına göre umudunu yitirmişti. Ben, annem, kız kardeşim ve babaannem o sırada Kolombiya hükümetinin elinde rehindik. Babam dünyada hiçbir ülkenin bizi kabul etmeyeceğini, yani Kolombiya’dan güvenli bir şekilde çıkamayacağımızı; bizi kurtarmak için ölmesi gerektiğini anlamıştı.
Bu nedenle yıllar sonra telefon kullandı. (Polis Escobar’ın yerini oğluyla yaptığı telefon konuşmasını takip ederek buldu.) Babam 10 yıl boyunca bir kere bile telefon kullanmamıştı. Öldüğü 2 Aralık 1993 günü tam 7 kez telefon açtı. Bunun kayıtları var. Ben babamın yakalanmak için bunu yaptığını anladım. Böylece biz serbest kalacaktık. Bu nedenle babam düşmanları tarafından çevrelendiğinde kendini öldürdü.
*Babanızın intihar ettiğini mi düşünüyorsunuz?
Evet eminim. Dizide gösterildiği gibi babamı bulup sıkıştıran polis değildi. Babamdan çok korktukları için önce haydutları (Los Pepes Karteli’ni) saklandığı eve gönderdiler. Daha sonra ölüsüyle fotoğraf çektirdiler, “Bakın biz bulduk, öldürdük” diye.
* Silahındaki son kurşunu kendine sıktığını söylüyorsunuz...
Kesinlikle. Bakın bize hep şunu söylerdi “Telefon ölümdür”. Eğer bir gün içerisinde 7 kez telefon açıyorsanız ölmek istiyorsunuzdur. Babam “Silahımda 15 kurşun var. Kuşatılırsam 14’ünü düşmanlarıma karşı kullanırım, son kalanı da kendime sıkarım” diyordu. Bana nasıl intihar edeceğini de anlatırdı, hatta öğretirdi.
Çünkü polis hepimizin peşindeydi. Yakaladıklarında bize işkence edebilirlerdi, her türlü kötülüğü yapabilirlerdi. Çünkü Kolombiya’da polis de haydut; diğerlerinden tek farkı üniforma giymeleri. Bana yakalanmamak için nasıl intihar etmem gerektiğini anlatırdı. (Elleriyle gösteriyor.) “Ağzına, şakağına, çenene sıkmayacaksın... Ölmek istiyorsan kendini sağ kulağından vurmalısın” demişti. Ve bilin bakalım otopsi raporlarında ne çıktı? Babamı öldüren kurşun sağ kulağından girmişti!
PABLO ESCOBAR KİMDİR?
1 Aralık 1949’da Rionegro, Kolombiya’da doğdu. Çiftçi bir baba ve ilkokul öğretmeni bir annenin 7 çocuğundan biri olan Escobar’ın hikâyesi, mezar taşı hırsızlığıyla başlıyor. 27 yaşında 2 çocuğunun annesi Maria Victoria ile evlendi.
Kokain satışından günde yarım milyon Amerikan Doları kazandığı, para destelerini bir arada tutmaya yarayan lastikler için haftada 2 bin 500 dolar ödediği biliniyor. Escobar, 2 Aralık 1993’te CIA ve Kolombiya güvenlik güçleriyle uzun bir çatışmanın ardından öldü