Başbakan
Binali Yıldırım, “Hükümetimiz yıllardan beri çalışanımıza
asla enflasyonun altında bir ücret vermemiştir ve mağdur olmaması
için her türlü tedbiri almıştır” dedi ancak rakamlar tersini
söylüyor. Evrensel'e konuşan Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.
Serkan Öngel, “Enflasyon karşısında ücretleri erimiştir.
2018’e dair ücret pazarlığı yürütülecekse bu gerçeği göz
ardı ederek hareket etmek, asgari ücretlinin yoksullaşmasını
kabul etmek demektir. Başbakanın kendi söyleminin aksine bir
durumla karşı karşıyayız” dedi.
AYLIK
ERİME YÜZDE 3
2016
yılında yapılan yüzde 7.9’luk asgari ücret artışının
enflasyonun altında kaldığını söyleyen Öngel, “Bu yıl için
en azından bunun bir geçerliliği yok. Verilerle sabit olan bir
durum” dedi. Mevcut fiili durumda eğer enflasyon kasım ayındaki
biçimiyle gerçekleşse bile yüzde 4.5’luk bir reel kayıp
olduğunu ifade eden Öngel, “Asgari ücretlinin enflasyondan
kaynaklı ciddi bir kaybı var. Aylık ortalama yüzde 3’e doğru
giden bir reel kayıptan bahsetmek mümkün. Bu kaybı göz ardı
ederek pazarlığa girmek daha en başından itibaren alım gücünde
bir reel kayba onay vermektir” dedi. Bu kayıp ise, asgari ücretle
geçinen bir kişinin enflasyon sebebiyle cebinden bir yılda 500
TL’nin eksilmesi demek.
CİDDİ
BİR YOKSULLAŞTIRMA VAR
Buradan
bakıldığında öncelikle bu kaybın giderilerek artış yapılması
gerektiğini söyleyen Öngel şöyle konuştu: “Yoksa eksiden,
asgari ücretin kaybı üzerinden yapılacak bir zam olacak. Gerçeği
yansıtmayacak. O anlamda asgari ücretin en temelde bu meseleyi,
gündeme gelmeyen, konu vergi diliminden kaynaklanan kayıplar,
enflasyon kayıpları nedense tartışılmıyor. Bunun tartışılması
gerekiyor. Asgari ücretli zaten açlık ve yoksullu sınırının
altında bir ücretle yaşamaya mecbur bırakılmış durumda. Asgari
ücretin geçim ücreti olarak düşünülmesi, ailesiyle birlikte
yaşamını sürdürebilecek bir ücret olarak belirlenmesi
gerekiyor. Mevcuttaki düzeyiyle insanları ek gelire muhtaç bırakan
bir ücret. Ve bunun da toplumsal sonuçları var. Çok ciddi bir
yoksullaştırmadan bahsetmek mümkün.”
SERMAYEYE
CİDDİ AKTARIM VAR
2016
yılındaki asgari ücret görüşmelerinde de 2017 yılı enflasyon
hedefinin temel alındığını hatırlatan Öngel, mevcutta
enflasyonun hedeflerin çok üzerinde çıktığını belirterek, “Bu
da bir kayba yol açtı. Bu yıl da aynı anlayışla, 2017 yılı
kayıplarını görmeden, 2018 yılı enflasyon artışı hedeflerine
dayalı bir artış yapılırsa hem 2018 yılındaki enflasyonda
beklentinin üzerinde artış olursa -ki son dönemde hep beklentiyi
aşan artışlar oldu- 2017 yılının kayıplarına yeni kayıplar
da ilave edilecek. Dolayısıyla bu politikayla devam edilirse,
asgari ücrete yüksek artış denilen, 1300 lira ile başlayan
süreçte sermaye kesimine çok ciddi transfer aktarımları
gerçekleştirildi. Bunun belli bir kısmını devlet üstlendi.
Sermaye açısından bu maliyetlerin daha da geriye düşmesini
hedeflediklerini düşündürüyor bu açıklama. 2017 yılındaki
kayıp yokmuşçasına, 2018 yılında enflasyona ezdirmeyeceğiz
deniyorsa bu zaten bir kaybı kabul etmek anlamına geliyor. Önce
2017 yılındaki kayıplar giderilmelidir” dedi.
TÜİK’İN
BİLE ALTINDA RAKAM BELİRLENİYOR
ASGARİ
ücretteki artışta ağırlıklı olarak sermaye kesimlerinin
beklentilerinin dikkate alındığını ifade eden Serkan Öngel
şöyle konuştu: “TÜİK’in belirlediği geçim rakamlarının
bile altında rakamlar belirleniyor. Burada da enflasyon hedeflemesi
ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum göz önüne
alınıyor. Enflasyon hedeflemesi bir noktada asgari ücretlinin
yoksulluğa, açlığa mahkum edilmesinin bir aracı haline geliyor.
‘Asgari ücretteki yüksek artış iç talebi canlandırır, iç
talebin canlandıracağı için enflasyonu tetikleyici bir unsur
haline gelebilir’ deniliyor. Bu nedenle, enflasyon hedeflemesi
burada önemli bir kavram.”
ASGARİ
ÜCRET 2003 YILINA GÖRE 74 DOLAR GERİLEDİ
DİSK-AR’ın
hazırladığı asgari ücret raporunda şu veriler yer alıyor:
*Asgari
ücret 2017 yılında enflasyona göre yüzde 4.5 kayba uğradı.
*Asgari
ücret artışı milli gelir artışının yüzde 30 altında kaldı.
*Asgari
ücret 2004 yılından bu yana milli gelirden düzenli pay alsaydı
2017 itibariyle brüt 2 bin 500 - 2 bin 600 TL civarında olması
gerekirdi.
DİSK-AR,
"Eylül 2017 Hane Halkı İşgücü Araştırması"
sonuçlarını değerlendiren İstihdam ve İşsizlik Raporu'nu
yayınladı.
Gençler
arasındaki işsizlik oranının yükseldiğine dikkat çekilen
raporda, genç kadınların oranının ise yüzde 26,7 olduğunu
duyurdu.
Türkiye
İstatistik Kurumu'nun Eylül ayı işgücü araştırmasını
değerlendiren DİSK, özellikle gençlerde işsizlik oranının
yükseldiğine dikkat çekti.
Gerçek
işsizlik oranının yüzde 17,2 olduğunu bildiren DİSK-AR'a göre
işsiz sayısı 5 milyon 900 bin.
GENÇ
KADINLARDA İŞSİZLİK ORANI 26,7'YE ÇIKTI
Özellikle
genç nüfusta işsizliğin tırmandığının belirtildiği raporda
genç işsizliğinin yüzde 20, kadınlarda ise yüzde 26,7 oranında
gerçekleştiği kaydedildi.
DİSK-AR:
Gerçek işsizlik oranı yüzde 17,2!..!
Rapora
göre üniversite mezunlarında işsizlik artarken en fazla işsizlik
sosyal hizmet, iş güvenliği ve gazetecilik mezunlarında görüldü.
DİSK-AR
raporunda "TÜİK’in Eylül 2017 dönemi Hanehalkı İşgücü
Araştırması sonuçları özellikle genç, kadın ve üniversite
mezunları arasında işsizliğin vahim durumunu sürdürdüğünü
ve hatta bu kategorilerde işsizliğin tırmandığını gösteriyor"
diye belirtildi.
'KADIN
İSTİHDAMI ARTIRILMALI, CİNSİYETÇİ UYGULAMALAR SONA ERMELİ'
DİSK,
işsizliğin azaltılması ve istihdamda kalıcı, güvenceli artış
sağlanması bir dizi öneride bulundu:
-Kadın
istihdamının artırılması ve işsizliğinin azaltılması için
işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara son verilmeli, ev
içi bakım hizmetleri devletin gereken nitelikli, yaygın ve
ücretsiz bakım hizmetlerini sağlaması ile kadının üzerinden
alınmalıdır.
-İş
başında eğitim adı altında çırak, stajyer, kursiyerlerin ve
bursiyerlerin ucuz işgücü deposu olarak kullanılması
uygulamasına son verilmelidir.
-'Herkesin
çalışması için, herkesin daha az çalışması' ilkesi
doğrultusunda haftalık çalışma süresi gelir kaybı olmaksızın
37,5 saate, fazla mesailer için uygulanan yıllık 270 saat sınırı,
90 saate düşürülmelidir.
'GÜVENCESİZ
ÇALIŞMAYA SON VERİLMELİ'
-Güvencesiz
çalışma biçimlerine son verilmeli, tüm taşeron işçilere kadro
verilmelidir. Kamu taşeron işçileri kamu işçisi olarak kadroya
alınmalıdır.
-Kiralık
işçilik yasası (6715) Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmelidir. Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımı güvence
altına alınmalı, sendikal barajlar kaldırılmalı, herkesin
sendika hakkını özgürce kullanabilmesi için gerekli yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
-Toplum
yararına çalışma programları kapsamında çalıştırılanlar
daimi işçi statüsüne geçirilmelidir.
-İşsizlik
Sigortası Fonunun amaç dışı kullanımına son verilmelidir.