OHAL, “Cumhurbaşkanı başkanlığında
toplanan bakanlar kurulunun tabii afet ve ağır ekonomik bunalım ile şiddet
olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması
sebepleriyle yurdun bir bölümü veya tamamında 6 ayı geçmemek şartıyla kamu
düzenini yeniden tesis etmek” amacıyla uygulanan olağanüstü rejim
standartlarından biridir. 15 Temmuz 2016’da yapılan Askeri Darbe Girişimi
nedeniyle 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL, anayasanın 120. maddesine
dayanılarak “Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması nedeniyle” ilan edilmiştir. 3’er aylık periyotlarla 17 aydan beri
devam etmektedir. OHAL döneminde 30 Kanun Hükmünde Kararname ile 281 kanunda
değişiklik yapılmış, bunların sadece 5’i Meclis’te görüşülmüş, 94 belediye
başkanı görevinden alınarak kayyum atanmış ve 115 bin kamu görevlisi ihraç
edilmiştir.
Devletin yeniden düzenlenmesi, Meclis’in
yetkilerinin sınırlanması, demokratik muhalefetin tasfiye edilmesi, 17 Nisan
Anayasa Referandumu’nun hileyle kazanılması, içte ve dışta savaşın
tırmandırılması, Suriye Savaşı’na katılması, Kürt sorununun göz ardı edilmesi
vb. faşizmi pekiştiren anti-demokratik uygulamalar,
OHAL koşullarında yapılmış ve Türkiye KHK’ler ile yönetilmiştir.
OHAL’in daha ne kadar süreceği belli
değil. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde tek parti iktidarını yitiren ve 1
Kasım 2015’de baskı ve terör politikaları ile yeniden iktidar olan AKP, 20
Temmuz 2016’da yaptığı bürokratik darbesi ile yoluna devam etmektedir.
AKP, Hitler taslağı Türk tipi başkanlık sistemine geçişe meşruiyet
kazandıracak olan 2019 seçimlerini, her türlü demokratik muhalefetin
susturulduğu OHAL koşullarında, seçim yasasında kendisine avantaj kazandıracak
yeni düzenlemeler ve sandık hileleri ile kazanmayı amaçlamaktadır.
3 Kasım 20019 seçimlerinde, parlamentoda
çoğunluğun başka partiden, cumhurbaşkanının başka partiden seçilmesi halinde
yeni sistem daha baştan çökeceği için iktidar güçlerinin hem parlamentoda hem
de Cumhurbaşkanı seçiminde çoğunluğu elde etmesi hayati bir önemdedir. Bunun
farkında olan AKP-MHP cephesi her iki seçimi de kazanmak için her şeyi denemeyi
göze almaktadır.
Türkiye’nin geleceğini kökten
değiştirecek olan bu sürece demokratik muhalefetin nasıl müdahil olacağı önem
kazanıyor. Bu aşamada siyasal ve toplumsal süreçte iki temel kulvar ve saflaşma
var. Biri, yasalarda istedikleri değişiklikleri yaparak, iktidarlarına
süreklilik kazandırmaya çalışan AKP-MHP siyasal ittifakıdır.
Diğeri ise, kendilerini toplumsal meşruiyet
zemininde ifade eden ve henüz güç ve eylem birliğini sağlayamamış olan
demokratik muhalefetidir. Bu bakımdan geçmiş deneylerden dersler çıkartılarak
tüm muhalefet güçlerinin tek bir kulvara buluşması, geniş bir mücadele cephesi
kurulması ve sürece uygun yeni mücadele biçimleri bulunması gerekiyor.
Seçimlere katılmanın iktidarın gayrimeşru durumuna meşruiyet kazandıracağı için
demokratik muhalefetin toplumsal alanlara taşınması veya seçimlerin boykot
edilmesi dahail bir çok farklı seçeneğin tartışıldığı bugünlerde, fazla zamanın
olmadığı unutulmamalıdır.
Çünkü ekonomik durumun kötüye gittiği ve
iktidarın iyice yıprandığı bir durumda erken seçim gündeme gelebilir. Bu
nedenle toplumsal muhalefetin tüm devrimci, demokrat, yurtsever, ilerici ve
laik güçler acele etmelidir.
AKP-MHP iktidarı artık siyaseten ömrünü
tamamlamıştır. Bütün faşist rejimlerde görüldüğü gibi AKP’nin bugünkü durumu,
OHAL’siz ve KHK’siz yönetememe halidir. AKP’nin elit kadrosunun da bundan müzdarip
olduğu bilinmektedir. AKP iktidardan düştüğünde ANAP örneğinde olduğu gibi her
şey tersine dönebilir. İktidarın nimetlerinden yararlanan kadrolar ve hatta ona
oy veren kitleler bile bir gecede tavır değiştirebilir. Şimdi asıl sorun,
siyasette yeni bir seçenek sunmak ve iktidar alternatifi olmaktır. Demokratik
geleceğimiz OHAL’siz, KHK’sız, AKP ve MHP’siz bir Türkiye ile mümkündür.