12 Eylül’de tek tip elbise dayatmasına tanıklık eden ve giymediği için 6 ay
hücre cezası alan Ertuğrul Mavioğlu tek tip denilince aklına işkencenin
geldiğini söyledi.
12 Eylül’de uygulamaya konulan tek tip elbise dayatmasına tanıklık eden ve
giymediği için 6 ay hücre cezası alan gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, “Tek tip
elbise denilince aklıma işkence geliyor” dedi.
Tutuklulara 1980 darbesinde dayatılan ve ölümlerle sonuçlanan tek tip
kıyafet uygulaması, yeniden 696 Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) gündeme
getirildi. İnsan hakları örgütleri başta olmak üzere toplumun birçok kesiminden
tepki gelmeye devam ediyor. 1980 darbesinde iki kez cezaevine giren ve toplamda
8 yıl cezaevinde kalan gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, tek tip dayatmasına
direnenlerden.
İlk olarak Davutpaşa Cezaevinde kalan Mavioğlu, sevk edildiği Sultanahmet
Cezaevi'nde tek tip elbise ile karşılaştı. 83 yılında cezaevinden tahliye olan
Mavioğlu, ikinci defa ise 1987 yılında Sağmalcılar Cezaevinde tek tip elbiseyle
karşılaştı. Mavioğlu, bugün yeniden gündeme gelen tek tip dayatmasını yorumladı.
‘TANIKLIK ETTİM’
Tek tip elbisenin ilk olarak 12 Eylül darbesi sonrasında Sultanahmet
Cezaevinde bir dayatmaya dönüştüğünü hatırlatan Mavioğlu, “Saldırdılar ve
tutukluların elbiselerini topladılar. Bu elbiseyi giymeyi zorunlu kıldılar.
Siyasi tutuklular bu elbiseyi yırttılar doğal olarak. İşkence var. Ben onun bir
kısmına tanıklık ettim. Davutpaşa Cezaevinden Sultanahmet Cezaevinde sevk
ettiklerinde girişte çok ciddi bir dayak yedim. Hayatımda böyle bir dayak
yediğimi hatırlamıyorum. Askerler meydan dayağı attıktan sonra enseden kuyruk
sokumuna kadar, hatta kalçalara kadar tek bir beyaz nokta kalmayana kadar
copluyorlardı. Manyak bir şeydi. O şekildeyken üzerindeki elbiseleri çıkarıp
tek tip elbiseyi giydiriyorlar” dedi.
Tutukluların bu dayatmaya karşı direniş gösterdiğini hatırlatan Mavioğlu,
şunları dile getirdi: “Ya kolunu yırtıyordu, ya bacağını yırtıyordu, iplerini
söküyordu. Bir süre sonra cezaevi idaresi baktı ki üstesinden gelemiyor, koymuş
oldukları tek tip elbiseyi fiziki direniş karşısında kaldırmak zorunda kaldı.
Bir süre böyle devam etti ta ki 1984 yılına gelene kadar.”-
‘AKLIMA İŞKENCE GELİYOR’
1984 Ocak ayında Metris ve Sağmalcılar Cezaevlerinde elbiselerin bir kez
daha toplatıldığını belirten Mavioğlu, mavi renkli bir tek tip elbise uygulaması
başlatıldığını söyledi. Mavioğlu, bu uygulamanın büyük bir işkenceyle
başladığını vurgulayan Mavioğlu, “Zaten tek tip elbise denilince aklıma işkence
geliyor. Başka hiç bir şey aklıma gelmiyor” dedi. Bu uygulamanın işkence ve
baskıyla devam etmesi ve cezaevlerinde açlık grevleri, ölüm oruçlarını
başladığını anımsatan Mavioğlu, şöyle devam etti: “1984 Haziran ayının sonunda,
ölüm orucu 75’inci günündeyken ve 4 devrimci yaşamını kaybetmişken bir anlaşma
oldu. Anlaşmanın sonucunda kont pantolonların, koyu elbiseler tek tipin
kaldırılması bağlamında uygulama haline dönüştü. Bu fiili bir durumda. Diğer
cezaevlerinde ise tek tip elbise uygulamasın devam ediyordu: Mamak’ta,
Diyarbakır’da, Erzurum’da…”
‘İŞKENCE İLE ELBİSE GİYDİRİYORLARDI’
1987 yılında Sağmalcılar Cezaevlerinde tek tip elbiseye karşı açlık grevi
başlattıklarını sözlerine ekleyen Mavioğlu, açlık grevinin 50 gün sürdüğünü ve
açlık grevinin sonunda bir anlaşma olduğunu, fiilen siyasilere uygulanmamaya
başladığını söyledi. Mavioğlu, 1988 yılında tek tip elbise uygulaması
kapsamında bir kez daha cezaevlerinde saldırıldığına dikkat çekerek, şunları
ifade etti: “38 gün süren bir açlık grevi yaptık. Sonrasında açlık grevi biraz
gevşedi. Ardından bir yönetmenlik çıkarıldı ve duruşmalara çıkarılırken zorla
giydirmeye başladılar. Maltaya götürüldükten sonra bir grup askerin saldırısına
maruz kalıyorduk. O saldırı da ağzımız, burnumuz kanlar içerisinde kalıyordu. O
şekilde bize tek tip elbiseyi giydiriyorlardı. Aramızda bir karar almıştık.
Kelepçesi çıkar çıkmaz elbiseyi yırtıp atıyordu. Tutuklu don atlet ya da
fanile-don kalıyordu. Mahkeme heyeti bu şekilde karşısında görünce ‘Ahlaka
aykırı bir şekilde duruşma salonunda bulunduğundan duruşma salonundan
atılmasına’ diyordu.”
‘KELEPÇELERİ ÇIKARTIKLARINDA ELBİSEYİ YIRTTIK’
Mavioğlu, mahkeme salonunda karşılaştığı bir anısını ise şu sözlerle
anlattı: “Ben ve üç arkadaşım duruşmaya getirildik. Kelepçelerimiz çıkarıldığı
sırada elbiseleri yırttık ve don atlet kaldık. Babam avukattı. Yanında hazır
pantolon getirmişti. Onu avukat sırasında benim üzerime doğru attı. Alır almaz
ben giydim. Mahkeme heyeti geldi sonra. Avukatlar durumu mahkeme başkanına
söyledi. ‘Bakın elbiseleri olunca giyiyorlar. Ahlaka aykırı bir şey
yapmıyorlar. Rezilliğe karşı bir onur kavgası veriyor. Atmayın’ dediler. 3
arkadaşım çıplaktı. Mahkeme heyeti bir şey demedi. Onu giyerek cezaevine
gittik. O pantolonu sakladık ama çok aradılar ve buldular sonrasında. Tabii
hücre cezaları veriliyordu. 6 ay boyunca hücrede kaldım.”
Danıştay Daireler Kurulu’nun tek tip elbise uygulamasına karşı 1989’da
aldığı ret kararını hatırlatan Mavioğlu, 1989’dan sonra cezaevlerinde tek tip
elbise uygulamasının dayatılmadığını belirtti. Mavioğlu, Danıştay’ın kararının
ardından 27 yıl sonra ilk defa tek tip elbise uygulamasının tekrardan gündeme
geldiğini ifade etti.
‘İŞKENCE, BASKI VE ZULÜM DEMEK’
Mavioğlu, “Ne yaşandı? Ölümler yaşandı, işkence hiçbir zaman eksik olmadı
ve her zaman karşısında direnişler devam etti. İnsanlar duruşmalarına giremedi.
Adil yargılama hakkı, savunma hakkı ellerinden alındı. Tek elbise demek sadece
ve sadece işkence, baskı, zulümden başka hiçbir şey getirmiyor” diye belirtti.
‘BİLEREK GÜNDEME GETİRDİLER’
Bu dönemde tek tip elbisenin bilerek gündeme getirildiğini belirten
Mavioğlu, “Bunun bir cunta uygulaması olduğunu çok net söyleyebilirim. Cunta
yönetimlerinin aklına gelir bunlar” değerlendirmesinde bulundu.
‘HERKESİN KAVGASIDIR’
Mavioğlu, cunta döneminde tek tip uygulamasına karşı siyasi tutukluların
yalnız kaldığını anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cezaevlerinde ana
hattın, büyük çoğunluğu bu uygulamayı kabul etmez diye düşünüyorum. Düne kadar
iktidarın ortağı olan Fethullah Gülen Cemaatine mensup olmuş olanlar ne yapar
bilmiyorum. Onlar devletin bir kolu. Cezaevlerindeki insanların ortaya koymuş
olduğu direncin daha büyüğünü ortaya koymak gerektiği ortaya çıkıyor. Bir insan
hakkı ihlali, insanlığa karşı yapılmış olan saldırı karşısında dışarıda da
topyekûn bir direniş ortaya koymalı. Cezaevlerindekilerini yalnız bırakırlarsa
cenaze kaldırmaktan başka bir şey yok demektir. Bunun sonucunun ne olduğunu
geçmiş dönemde yaşananlar bize gösteriyor. Biz bundan ders almak zorundayız. Bu
insan onuruna karşı topyekûn bir saldırı.” Mesele siyasi tutuklunun meselesi
değil, herkesin meselesi, herkesin kavgasıdır” diye kaydetti.
‘DÜŞMAN HUKUKU VAR’
“Bugün meşru bir iktidar ile değil bir cuntayla yönetiliyoruz” diyen
Mavioğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bir darbe hukuku mahkemelerde geçerli. Ne
dersen de kendisi bilen bir düşman hukuku var. Düşman hukukunun cezaevlerine
yansıması da işkence, tecrit, zulümden başka bir şey olmayacak.” Yasin
KOBULAN(İstanbul/MA)