Bitlis’in Tatvan ilçesinde bulunan Garzan Mezarlığı’ndaki 267 PKK’linin
cenazesi mezarlardan çıkarıldı. Ailelere cenazelerin neden mezarlardan
çıkarıldığına ilişkin bilgi verilmedi. Cenazelerin, İstanbul Adli Tıp kurumu’na
götürüldüğü iddia ediliyor.
Evrensel’den İnanç Yıldız ve Serpil Berk’in haberine göre Tatvan bağlı
Yukarı Ölek (Oleka Jor) köyünde önce sokağa çıkma yasağı ilan deldi. Yasağın
ardından Garzan Mezarlığı’ndaki 267 PKK’linin cenazesi, mezarlıktan çıkarılarak
götürüldü.
‘SAVCILIK GİZLİLİK KARARI ALDI’
Mezarlıkta inceleme yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Bitlis Şube Başkanı
Fatih Şanlı, yapılanların hukuka aykırı olduğunu söyledi. Olayı öğrendikten
sonra resmi makamlarla görüşemediklerini aktaran Şanlı, şunları anlattı:
“Bu konuda bir kapalılık var. Bir ailenin başvurusu oldu bize. O ailenin de
savcılıkla yaptığı görüşmede kendilerine cenazelerin İstanbul Adli Tıp
Kurumu’na götürülüp kimlik tespitleri yapıldıktan sonra ailelere teslim
edileceği söylenmiş. Zaten kimliği belli yasal prosedür gereği defnedilmiş
cenazelerin tekrardan çıkarılması ve ailelere haber verilmemesi bir nevi cenaze
kaçırır gibi yapılması doğru değil. Savcılık aldığımız duyuma göre ailenin
başvurusundan sonra konuya ilişkin gizlilik kararı aldı.”
‘DEVLET AİLELERİ ÇAĞIRMALIYDI’
Cenazelerin resmi prosedürlere uygun şekilde gömüldüğünü belirten Şanlı,
şöyle devam etti: “Bu insanların aileleri, arkadaşları, sevenleri bu
topraklarda yaşıyor. Cenazelere saygısız bir tutum geliştirmekle ailelere
ikinci bir travma yaşatıldı. Devlet şunu yapmalıydı aileleri çağırmalı planını
onlarla paylaşmalı, ailelerin ve avukatların gözetiminde cenazelerin kimlik
tespiti yapılmalıydı süreç böyle işletilmeliydi ki bazı cenazeler için zaten
böyle bir şeye gerek yok. Maalesef kendi hukukunu da çiğnedi.”
‘SÜREKLİ FARKLI ŞEYLER SÖYLENİYOR’
Cenazesi çıkarılanlardan birisinin yakını olan Devrim Döner cenazelerin götürüldüğü
yer konusunda kendilerine sürekli farklı şeyler söylendeğini aktardı. Döner,
daha önce de mezarlığa saldırıların olduğunu, bombalama yapıldığını, mezar
taşlarının kırıldığını söyledi.
Top atışı olduğundan cenazelerin toprağın üzerine çıkmaması için
cenazelerin defin sırasında mezarların derin kazıldığını ya da mezarlığın
üstünün betonla kapatıldığını belirten Döner, şöyle dedi:
“Mezara bile tahammülleri yok. Ölü insandan bile mi korkuyorlar. Ölü insan
kalkıp ateş mi edecek. Sonuçta ölmüş. Kendileri dini çok ön plana çıkarıyorlar.
Ölülere saygıları olması lazım. Bunlar da İslam’a göre defin edilmiş. peki
Müslüman Müslüman’a bunu yapar mı?
Zaten 3 senedir biz cenazelerimizi bile göremiyorduk. Mezarlığa
giremiyorduk. Sürekli bir top atışı, mezarlığın etrafına mayın döşeme. İnsan şu
an sadece öfke duyuyor. İnsanlar ’90’lara geri mi döndük. Acaba JİTEM geri mi
geldi’ diyor” dedi.
Zından Silivri
Silivri Cezaevi’nde
Plastik Süpürge Sopasıyla Falaka..!
Silivri 9 Nolu Cezaevindeki hücreye düzenlenen baskında müvekkillerinin
darp edildiğini anlatan avukat Çakır, “ayaklarına plastik süpürge sopasıyla,
sopa kırılana kadar vurulduğunu anlattılar” dedi.
İstanbul, Silivri 9 Nolu Cezaevi’ndeki müvekkilleriyle görüşen avukat Ezgi
Çakır, mahpusların maruz kaldığı saldırıları bianet’le paylaştı.
Avukat Çakır, tutuklulardan aldığı bilgiye göre, “Mahpuslardan Umut Gündüz
Altın ve Hasan Farsak’ın hücresine giren gardiyanlarca ayakkabılarının
çıkarılıp falakaya yatırıldığını, ayaklarına, plastik süpürge sopasıyla
vurulduğunu, falakanın sopa kırılana dek sürdüğünü” aktardı.
Ezgi Çakır mahpusların maruz kaldıkları şiddetle ilgili Silivri Cumhuriyet
Başsavcılığına şikayette bulunduklarını, kendisinin de suç duyurusu yapacağını
açıkladı.
“Bu soğukta, ‘halı sahada sohbet edin’ deniyor”
Avukat Çakır, müvekkilleriyle dün görüştüğünü, 22 Aralık 2017’de meydana
gelen olayı da bu görüşmede öğrendiğini belirtti.
Çakıri kendisine aktarılanlarla ilgili şu bilgileri verdi:
“Mahpusların birbirleriyle iletişim kurmaları çerçevesindeki sohbet hakkı,
kendi istedikleri mahpuslarla değil, hapishane idaresinin belirlediği
mahpuslarla kullandırılıyor. Ayrıca, bu soğukta sohbet hakkını halı sahada,
açık havada kullanmaları isteniyor.
“Önceki hafta da tutuklular, aynı hapishanedeki başka bir mahpus olan Remzi
Uçucu ile görüşme talebini cezaevi idaresine ilettiklerini, bu gerçekleşmeyince
de kapıya vurma eylemini bir sonraki safhaya taşıyıp en son havalandırma
kapılarını kırdıklarını anlattılar.
“Hapishane idaresi bunun üzerine hücrelerine 20'den fazla gardiyanla
giriyor, mahpuslardan Umut Gündüz Altın ve Hasan Farsak’ın ayakkabılarını
çıkarıp falakaya yatırıyorlar. “Vileda” diye anılan, suyla paspas yapmada
kullanılan temizlik malzemesinin plastik sopasıyla beş dakika kadar çıplak
ayaklarına vuruyorlar. Bu işkence sopa kırılana kadar sürüyor.”
“Dur, burada kamera var”
Avukat Ezgi Çakır, diğer hücrelerdeki mahpusların da darp edildiğini
anlattı:
“Diğer mahpuslar Fatih Özgür Aydın ve Şerif Turunç’u da süngerli odaya
[süngerle kaplı tecrit odası] götürüyorlar.
“Yere yatırıp kelepçeledikleri Aydın’ın ayrıca baş bölgesine yumruk ve
tekmeyle vuruyorlar. Hücredeki diğer iki kişiye de ‘Kalp hastası olan
hanginiz?’ diye soran gardiyanlar, bir mahpus fenalaşınca onu dövmeyi
bırakıyorlar.
“Aydın, koridora sürüklenerek çıkarıldığını, gardiyanların koridorda
birbirlerini uyararak ‘Dur, burada kamera var’ dediklerini anlattı. Ayrıca
süngerli odada kemerini ve ayakkabılarını çıkarttıklarını, pantolonunu da
çıkarmak istediklerini, direnince de düğmesini açıp bıraktıklarını aktardı.”
Avukat Ezgi Çakır, darp edilen mahpuslardan Şeref Turunç’un başına ve
ensesine aldığı darbelerle kanama oluştuğunu, öksürük ve mide bulantısı da
olunca önce hapishane revirine ve Silivri Cezaevi Kampus Hastanesine sonra da
Silivri Devlet Hastanesine götürüldüğünü söyledi.
Çakır, muayenelerin ardından “Bir şeyin yok” denerek Turunç’un hapishaneye
geri gönderildiğini ifade etti.
Eşlerin mektuplaşması da yasak
Hapishanedeki kitap ve dergi sınırlamasından da bahseden Çakır, Fatih Özgür
Aydın ile aynı hapishanedeki eşi Yeter Gönül’ün mektuplaşmasına da “aynı
hapishanede olduğunuz için mektuplaşamazsınız” denerek izin verilmediğini
söyledi:
“Aydın’ın eşi Gönül’e PTT üzerinden gönderdiği mektubu bu gerekçeyle
kendisine vermediler.”
Çakır ayrıca, açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya
destek vermesinin ardından tutuklanan Nazife Onay’ın vücudundaki kistin kontrol
edilmesi talebinin karşılanmadığını, hastaneye götürüldüğünde gereken testlerin
yapılmadığını belirtti ve tedaviye başlamada geç kalınmasından endişe
ettiklerini aktardı.
Ayça Söylemez/ Bianet.org