31 Aralık 2017 Pazar

Faşizmin Mezar düşmanlığı Sürüyor.;Bitlis'te PKK'lilerin cenazeleri mezarlıktan çıkarıldı..!

Bitlis’in Tatvan ilçesinde bulunan Garzan Mezarlığı’ndaki 267 PKK’linin cenazesi mezarlardan çıkarıldı. Ailelere cenazelerin neden mezarlardan çıkarıldığına ilişkin bilgi verilmedi. Cenazelerin, İstanbul Adli Tıp kurumu’na götürüldüğü iddia ediliyor.
Evrensel’den İnanç Yıldız ve Serpil Berk’in haberine göre Tatvan bağlı Yukarı Ölek (Oleka Jor) köyünde önce sokağa çıkma yasağı ilan deldi. Yasağın ardından Garzan Mezarlığı’ndaki 267 PKK’linin cenazesi, mezarlıktan çıkarılarak götürüldü.
‘SAVCILIK GİZLİLİK KARARI ALDI’
Mezarlıkta inceleme yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Bitlis Şube Başkanı Fatih Şanlı, yapılanların hukuka aykırı olduğunu söyledi. Olayı öğrendikten sonra resmi makamlarla görüşemediklerini aktaran Şanlı, şunları anlattı:
“Bu konuda bir kapalılık var. Bir ailenin başvurusu oldu bize. O ailenin de savcılıkla yaptığı görüşmede kendilerine cenazelerin İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürülüp kimlik tespitleri yapıldıktan sonra ailelere teslim edileceği söylenmiş. Zaten kimliği belli yasal prosedür gereği defnedilmiş cenazelerin tekrardan çıkarılması ve ailelere haber verilmemesi bir nevi cenaze kaçırır gibi yapılması doğru değil. Savcılık aldığımız duyuma göre ailenin başvurusundan sonra konuya ilişkin gizlilik kararı aldı.”
‘DEVLET AİLELERİ ÇAĞIRMALIYDI’
Cenazelerin resmi prosedürlere uygun şekilde gömüldüğünü belirten Şanlı, şöyle devam etti: “Bu insanların aileleri, arkadaşları, sevenleri bu topraklarda yaşıyor. Cenazelere saygısız bir tutum geliştirmekle ailelere ikinci bir travma yaşatıldı. Devlet şunu yapmalıydı aileleri çağırmalı planını onlarla paylaşmalı, ailelerin ve avukatların gözetiminde cenazelerin kimlik tespiti yapılmalıydı süreç böyle işletilmeliydi ki bazı cenazeler için zaten böyle bir şeye gerek yok. Maalesef kendi hukukunu da çiğnedi.”
‘SÜREKLİ FARKLI ŞEYLER SÖYLENİYOR’
Cenazesi çıkarılanlardan birisinin yakını olan Devrim Döner cenazelerin götürüldüğü yer konusunda kendilerine sürekli farklı şeyler söylendeğini aktardı. Döner, daha önce de mezarlığa saldırıların olduğunu, bombalama yapıldığını, mezar taşlarının kırıldığını söyledi.
Top atışı olduğundan cenazelerin toprağın üzerine çıkmaması için cenazelerin defin sırasında mezarların derin kazıldığını ya da mezarlığın üstünün betonla kapatıldığını belirten Döner, şöyle dedi:
“Mezara bile tahammülleri yok. Ölü insandan bile mi korkuyorlar. Ölü insan kalkıp ateş mi edecek. Sonuçta ölmüş. Kendileri dini çok ön plana çıkarıyorlar. Ölülere saygıları olması lazım. Bunlar da İslam’a göre defin edilmiş. peki Müslüman Müslüman’a bunu yapar mı?
Zaten 3 senedir biz cenazelerimizi bile göremiyorduk. Mezarlığa giremiyorduk. Sürekli bir top atışı, mezarlığın etrafına mayın döşeme. İnsan şu an sadece öfke duyuyor. İnsanlar ’90’lara geri mi döndük. Acaba JİTEM geri mi geldi’ diyor” dedi.
Zından Silivri
Silivri Cezaevi’nde Plastik Süpürge Sopasıyla Falaka..!
Silivri 9 Nolu Cezaevindeki hücreye düzenlenen baskında müvekkillerinin darp edildiğini anlatan avukat Çakır, “ayaklarına plastik süpürge sopasıyla, sopa kırılana kadar vurulduğunu anlattılar” dedi.
İstanbul, Silivri 9 Nolu Cezaevi’ndeki müvekkilleriyle görüşen avukat Ezgi Çakır, mahpusların maruz kaldığı saldırıları bianet’le paylaştı.
Avukat Çakır, tutuklulardan aldığı bilgiye göre, “Mahpuslardan Umut Gündüz Altın ve Hasan Farsak’ın hücresine giren gardiyanlarca ayakkabılarının çıkarılıp falakaya yatırıldığını, ayaklarına, plastik süpürge sopasıyla vurulduğunu, falakanın sopa kırılana dek sürdüğünü” aktardı.
Ezgi Çakır mahpusların maruz kaldıkları şiddetle ilgili Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduklarını, kendisinin de suç duyurusu yapacağını açıkladı.
“Bu soğukta, ‘halı sahada sohbet edin’ deniyor”
Avukat Çakır, müvekkilleriyle dün görüştüğünü, 22 Aralık 2017’de meydana gelen olayı da bu görüşmede öğrendiğini belirtti.
Çakıri kendisine aktarılanlarla ilgili şu bilgileri verdi:
“Mahpusların birbirleriyle iletişim kurmaları çerçevesindeki sohbet hakkı, kendi istedikleri mahpuslarla değil, hapishane idaresinin belirlediği mahpuslarla kullandırılıyor. Ayrıca, bu soğukta sohbet hakkını halı sahada, açık havada kullanmaları isteniyor.
“Önceki hafta da tutuklular, aynı hapishanedeki başka bir mahpus olan Remzi Uçucu ile görüşme talebini cezaevi idaresine ilettiklerini, bu gerçekleşmeyince de kapıya vurma eylemini bir sonraki safhaya taşıyıp en son havalandırma kapılarını kırdıklarını anlattılar.
“Hapishane idaresi bunun üzerine hücrelerine 20'den fazla gardiyanla giriyor, mahpuslardan Umut Gündüz Altın ve Hasan Farsak’ın ayakkabılarını çıkarıp falakaya yatırıyorlar. “Vileda” diye anılan, suyla paspas yapmada kullanılan temizlik malzemesinin plastik sopasıyla beş dakika kadar çıplak ayaklarına vuruyorlar. Bu işkence sopa kırılana kadar sürüyor.”
“Dur, burada kamera var”
Avukat Ezgi Çakır, diğer hücrelerdeki mahpusların da darp edildiğini anlattı:
“Diğer mahpuslar Fatih Özgür Aydın ve Şerif Turunç’u da süngerli odaya [süngerle kaplı tecrit odası] götürüyorlar.
“Yere yatırıp kelepçeledikleri Aydın’ın ayrıca baş bölgesine yumruk ve tekmeyle vuruyorlar. Hücredeki diğer iki kişiye de ‘Kalp hastası olan hanginiz?’ diye soran gardiyanlar, bir mahpus fenalaşınca onu dövmeyi bırakıyorlar.
“Aydın, koridora sürüklenerek çıkarıldığını, gardiyanların koridorda birbirlerini uyararak ‘Dur, burada kamera var’ dediklerini anlattı. Ayrıca süngerli odada kemerini ve ayakkabılarını çıkarttıklarını, pantolonunu da çıkarmak istediklerini, direnince de düğmesini açıp bıraktıklarını aktardı.”
Avukat Ezgi Çakır, darp edilen mahpuslardan Şeref Turunç’un başına ve ensesine aldığı darbelerle kanama oluştuğunu, öksürük ve mide bulantısı da olunca önce hapishane revirine ve Silivri Cezaevi Kampus Hastanesine sonra da Silivri Devlet Hastanesine götürüldüğünü söyledi.
Çakır, muayenelerin ardından “Bir şeyin yok” denerek Turunç’un hapishaneye geri gönderildiğini ifade etti.
Eşlerin mektuplaşması da yasak
Hapishanedeki kitap ve dergi sınırlamasından da bahseden Çakır, Fatih Özgür Aydın ile aynı hapishanedeki eşi Yeter Gönül’ün mektuplaşmasına da “aynı hapishanede olduğunuz için mektuplaşamazsınız” denerek izin verilmediğini söyledi:
“Aydın’ın eşi Gönül’e PTT üzerinden gönderdiği mektubu bu gerekçeyle kendisine vermediler.”
Çakır ayrıca, açlık grevindeki eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek vermesinin ardından tutuklanan Nazife Onay’ın vücudundaki kistin kontrol edilmesi talebinin karşılanmadığını, hastaneye götürüldüğünde gereken testlerin yapılmadığını belirtti ve tedaviye başlamada geç kalınmasından endişe ettiklerini aktardı.

Ayça Söylemez/ Bianet.org