Örgüt insanı örgütü her şeyin üstünde tutar. Her şeyi örgütün gelişmesi çerçevesinde düşünür. Çünkü örgütün gelişmesi devrimin gelişmesidir. Bu noktada dava adamı olmakla örgüt adamı olmak özdeşleşir; çünkü dava örgütte en somut ifadesini bulur, dava örgütle temsil edilir.
Devrimci hareketin sağladığı gelişme esas olarak örgütte, örgütlü tarzda ısrarın sonucudur. Türkiye devrimci ve komünist hareketi faşist diktatörlüğün ve emperyalizmin yoğun ideolojik bombardımanı altında yıllarca "örgüt-birey" sorunlarına boğulup "örgüt içinde bireyin hakları" tartışmasını yaparken biz devrimci bir örgüt ruhunun geliştiricisi olduk. Bu ruh hiç bir program ve tüzükle açıklanamayacak ve güvence altına alınamayacak; güvenin, vefanın, yoldaşça bağlılığın, fedakarlığın üzerinde biçimlenen bir kültürdü. Öyle durumlar olur ki, herkes hiç bir talimat, karar olmadan ne yapılacağını, nasıl yapılacağını bilir ve cesaretle, özveriyle onun uygulayıcısı olur. Örgüt ruhu da budur zaten. Yarattığımız geleneklerin pek çoğunun kökeninde bu vardır; bizi faşizmin tüm saldırı ve komplolarına, yaşadığımız tüm kuşatmalara karşı yıkamaz, yenilmez yapan da budur. Bu ruh militan bir ruhtur. Cüretlidir. Sorumluluk ve risk üstlenmekten kaçınmaz. Örgüt adamı olmak bu ruha sahip olmaktır; bu kültürü içselleştirmektir.
Örgüt davamızın zaferi için olmazsa olmazlardandır. Bu bakımdan Onunla var oluruz ancak. Ve kendimizi ona katarak büyür, özgürleşir, gelişiriz. Devrimci bir yapıda örgüt-birey çelişkisi arayanlar, kendi küçük dünyalarında yaşamak isteyen, burjuva özlemlerine "özgürlük" isteyenlerdir. Bu, örgütü reddediştir. Örgütlü yaşam, dünyanın en özgür ortamını sağlar. Burjuvazinin baskı altına aldığı, şekilsizleştirdiği tüm insani değerleri açığa çıkarır; en büyük üretkenliklerin kaynağı olur.
Örgüt insanı olmak bu özgürlüğü içinde duymaktır. Kendini örgütle özdeşleştiren bir insan, onu ailesi, yaşam kaynağı olarak gören insan, onu korumada, geliştirmede de artik hiç bir mekanizmanın veremeyeceği kadar büyük bir sorumluluğu üstlenir. Çünkü onun sahip olduğu her şey örgütüyle özdeşleşir. Bulunduğu alanda, birimde gördüğü her eksiklik, her aksaklık karşısında onları gidermek için sorumluluk üstlenir. Yaratıcılığını, inisiyatifini bunun için devreye sokar.
Bizim gibi bir ülkede herkes biliyor, görüyor ki, mücadele korkunç zorluklar içinde geliştiriliyor. Her an olumsuzluklarla karşılaşmak kaçınılmaz hale geliyor. Ağır zorluklar ve sorunlar yaşıyoruz. Örgüt adamı, her koşulda "burada ben varsam örgüt de var" diyebilecek sorumluluğu ve kendine güveni duyabilendir. Söylenmedi, onun için yapmadım, kimse hatırlatmadı ki, açıklamaları örgüt adamının işi değildir bu yüzden.
Herkes, şimdi bulunduğu alana bu gözle yeniden bakmalıdır. Herkes burada örgüt benim diye baktığında, o alanda önder benim, yönetici benim, eğer bir eksiklik varsa, ondan ben de sorumluyum dediğinde ve bu bilinç kolektif bir tarza dönüştürüldüğünde örgütün hayatın çok çeşitli alanlarındaki varlığının görünümü, biçimi, ağırlığı da kısa sürede değişecektir. Evet, böyle bakmayı denemeli ve başarmalıyız.böylece devrim davasının ve örgüt adamı olmayı başarabilir ve üzerimize düşen devrimci görevleri yerine getirmiş oluruz.