TBMM Genel Kurulu’nda bekleyen 2821 sayılı sendika yasası ile 2822 sayılı grev ve toplu sözleşme yasasında değişiklikler öngören tasarı, Uluslararası Çalışma Örgütü’nce (ILO) yetersiz bulundu. Türkiye’ye gelen ILO Uzmanlar Komitesi hazırladığı raporda, söz konusu yasa tasarısındaki üç değişikliği olumlu bulduğunu belirtirken, 14 eleştiri getirdi. ILO’nun bu raporu üzerine Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, işçi ve işveren temsilcilerinin de katılımıyla üçlü bir danışma kurulu topladı. 10 Mart 2010’da Ankara’da Dinçer başkanlığında gerçekleştirilen toplantıya, Türk-İş, TİSK, DİSK ve Hak-İş’in yöneticileri ile uzmanlar katıldı. Dinçer’in ILO’nun taleplerine destek verdiği bildirilen toplantıda, hem işçi konfederasyonlarının kendi aralarında çıkan anlaşmazlıklar hem de TİSK’in itirazları üzerine uzlaşma sağlanamadı. Zirvenin sonunda Çalışma Bakanı Dinçer “Önce aranızda anlaşın” diyerek topu konfederasyonların üzerine atınca, Haziran ayında düzenlenen ILO toplantısına kadar yapılması öngörülen değişikliklerle ilgili umut azaldı. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Bizim ve sayın bakanın ILO normları çerçevesinde ortaya koyduğu bir irade var. Ancak aynı iradenin hükümet tarafından paylaşıldığı inancında değilim. Sendika devrimi yine bir başka bahara kaldı” dedi.
Üç övgü 14 eleştiri
ILO Uzmanlar Komitesi, TBMM’de bekleyen tasarıyla, sendikaları mali açıdan büyük bir sıkıntıya sokan ‘üyelikte noter şartı’nın kaldırılmasını; sendika kurucularında ve yöneticilerinde artık Türk vatandaşı olma şartının aranmayacak olmasını; sendika genel kurullarında hükümet komiseri uygulamasından vazgeçilmesini olumlu üç değişiklik olarak belirledi. Ancak ILO Uzmanlar Komitesi’nin tasarıya karşı 14 maddelik eleştirileri de vardı. Hükümetin değişiklikler konusunda net bir takvim vermemesini üzüntüyle karşılayan komite, hazırladığı raporda eleştiriler de şöyle sıralandı:
-Sendikal örgütlenmede federasyonlara yer verilmemektedir.
-İşyeri ve meslek esasına göre sendika hakkı verilmemektedir.
-Bağımsız çalışanlar, evde çalışanlar ve çıraklara örgütlenme özgürlüğü verilmemektedir.
-Kanunda sendikaların iç işleyişleri ve faaliyetleri devletin müdahalesine imkan verecek şekilde ayrıntılı bir biçimde düzenlenmektedir.
-Grevin uygulamaya konulmasında aşırı bekleme süreleri bulunmaktadır.
-İşkolu barajında Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen veya en az 80 bin üyeye sahip konfederasyon üyesi sendikaların yetkili kabul edilmesi temsil ve toplu pazarlığı sınırlamaktadır.
-Yetkili sendika için öngörülen işyeri veya işletme barajı (yüzde 50+1) toplu pazarlık hakkını sınırlamaktadır.
-Genel ve yerel seçimlerde aday olan yöneticilerin görevleri askıya alınmakta ve seçilmeleri halinde görevlerine son verilmektedir.
-Siyasi grev, genel grev ve dayanışma grevi yasağı bulunmaktadır.
-Grev yasağı olan işler ve işyerleri yaşamsal hizmetlerle sınırlandırılmayıp geniş tutulmaktadır.
-Grev bakanlar kurulu kararıyla ertelenebilmekte ve erteleme kararı sonucu zorunlu tahkim yoluyla çözümlenmektedir.
-Grev ve lokavta katılamayacak işçiler bakanlıkça belirlenmektedir. Bu belirleme işçi ve işveren temsilcilerinden oluşacak bir kurul tarafından yapılmalıdır.
-Yasadışı grevler hakkında hapis cezaları ile ağır para cezaları bulunmaktadır.
-Grev gözcüleri ile ilgili sınırlayıcı hükümler bulunmakdadır.
ILO getirdiği eleştiriler çerçevesinde yasa metnine eklenmesini istediği bir dizi öneri de getirdi. Bu eleştiri ve önerilere Çalışma Bakanı Ömer Dinçer destek verdi. Dinçer, Ankara’da işçi ve işveren konfederasyon yöneticilerinin katıldığı toplantıda, TBMM’de bulunan yeni düzenlemenin ILO normlarını yeterince karşılamadığı için revize edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Dinçer, ILO temsilcilerinin “Taraflar ILO’nun kriterlerini öngören bir kanun taslağına olur verdiler” şeklindeki sözlerini de aktararak bundan memnuniyet duyduğunu dile getirdi.
Uzlaşma sağlanamadı
Ancak Hak-İş, ILO normlarının bütününe evet demediklerini belirterek, her ülkenin şartlarının farklı olduğunu öne sürdü. Türk-İş sürecin geciktiğinden şikayet ederken, TİSK ise, iş yerlerinde yüzde 50 + 1’lik barajın korunmasını ‘tek kırmızı çizgimiz’ diye savundu. Bir sonraki toplantı ise belirsiz bir tarihe ertelendi.
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, çalışma yasalarında yapılması istenen değişiklikler konusundaki tıkanıklığı şöyle değerlendirdi:
“Bakanlık ve konfederasyon yöneticilerinin Nisan 2008’de Bursa’da düzenlediği üçlü danışma kurulunda çıkan mutabakatla, TBMM’deki tasarı aynı değil. Tasarı Bakanlar Kurulu’nda tırpanlandı. Şimdi yeniden uzlaşma isteniyor ama bu uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceği ya da uzlaşma olsa bile bunun tasarıya nasıl yansıtılacağı belirsiz. Bir oyalama taktiği gibi geliyor bunlar. Bence güçlü bir hükümet iradesi olmadığı için değişiklikler yine bir başka bahara kaldı. Öte yandan sendikal hareketin dibe vurmasına neden olan, 12 Eylül yasalarından kurtulmamız gerektiği de ortada. ILO normlarını istiyoruz ama bu Meclis’ten çok ideal bir yasa da beklemiyoruz. Dört ana konuda ise kesin olarak ısrarlıyız: Noter şartı, yüzde 10 işkolu barajı ve grev yasakları kalkmalı, toplu sözleşme yetki prosedürü sadeleştirilmeli.”
12 Eylül yasaklarına karşı sadece laf üretildi
12 Eylül 1980 darbesinin ardından Türkiye’de tüm demokratik haklar gibi sendikal haklar da büyük ölçüde kısıtlandı. Çıkarılan yasalar, grev ve örgütlenme konusunda işçilerin önüne inanılmaz engeller koydu. İşçilerin sendikal haklarına vurulan darbeler, 30 yıldır Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) gündeminde. Darbeli yıllar boyunca sendikal hakların kısıtlanması resmen savunulurken, 1987’de Çalışma Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu’nun ILO toplantısında yaptığı konuşma, umut vericiydi. Ancak yıllar, bakanların, grev ve sendika yasalarını ILO standartlarına uygun hale getireceklerine dair sözleriyle geçti. İşte 12 Eylül 1980 darbesinden bugüne hükümetlerin ILO ile dansı:
17 Haziran 1981: Dünya Çalışma Örgütü tarafından Cenevre’de düzenlenen konferansa katılan Çalışma Bakanı Turhan Esener, “Dünya ekonomisindeki krizden en çok etkilenen ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu, iş alanındaki yeniden düzenlenen önlemlere gidildiğini, bu nedenle de bazı kısıtlamalar yapıldığını” söyledi.
3 Haziran 1987: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu, ILO’nun Genel Kurulu’na giderken, “Çalışma yaşamına ilişkin yasalarda ve aynı konuda Anayasa’da yasaklar ve sınırlamalar olduğunu” belirterek, “Uluslararası sözleşmelere attığımız imzaların vecibelerini, bir zaman içinde, Batılı ülkelerin seviyesinde ve paralelinde, ILO’nun esprisine ters düşecek hiçbir hüküm bırakmayacak şekilde halletmeliyiz” dedi.
9 Haziran 1988: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut, ILO’nun yıllık genel kurulu toplantısında yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin ana gayesinin insan haklarına saygı ve adalet olduğunu” söyledi.
14 Haziran 1988: ILO, Türk hükümetinden saptadığı kararlar ile uyum sağlaması istendi.
11 Haziran 1989: ILO Sendikal Özgürlükler Komitesi’nin raporunda, Türkiye’nin sendikal özgürlükler ve işçi hakları konusunda, yasal değişiklikler yapması gerektiği belirtildi.
15 Haziran 1990: ILO’nun 77. Genel Kurulu’nda konuşan, Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) Genel Sekreteri Mathias Hin-terscheid, Türkiye’de insan hakları, demokrasi ve sendikal haklar mevcut düzeyinde kaldığı takdirde, Türkiye- Avrupa Topluluğu ilişkileri konusundaki politikalarının değişmeyeceğini söyledi.
23 Eylül 1991: DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, Ankara’da Türk-İş yetkilileriyle bir görüşme yaptı. Demirel, iktidara geldiklerinde, Anayasa ve çalışma yasalarında ILO ilkelerine uygun düzenlemeler yapacaklarını, polis ve Silahlı Kuvvetler dışındaki tüm kamu çalışanlarına sendika hakkı vereceklerini söyledi.
1 Temmuz 1992: Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, İstanbul’da yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada, “Çalışma hayatına ILO standartlarını getirmeyi, üniversitelerin özerkliğini ve vatandaşların kültürel kimliğini kabul etmeyi vaadetmiştik. Bu doğrultularda yol alındı” dedi.
25 Haziran 1993: ILO’nun Genel Kurul çalışmaları kapsamında 98 Sayılı ILO Sözleşmesi’ni ihlal ettiği yolunda yapılan Türkiye görüşmesi sonuçları yayımlanarak onaylandı. Kararda, Türkiye’nin uzun tartışmalara neden olan ‘çifte barajlar’ da dahil, 98 Sayılı Sözleşme ilkelerine aykırı bütün yasa ve uygulamalarını ortadan kaldırması gerektiği vurgulandı.
30 Haziran 1994: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti; iş güvencesine ilişkin 158 sayılı ILO Sözleşmesi’nin yaşama geçirilmesi konusunda uyardı.
15 Haziran 1997: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik, ‘ILO 85. Uluslararası Çalışma Konferansı’ dönüşünde, Türkiye’nin, ILO tarafından kabul edilen ve insan haklarıyla ilgili toplam yedi sözleşmeden beşini kabul ettiğini hatırlattı ve kalan ikisinin de en kısa zamanda geçeceğini söyledi.
7 Haziran 2000: Türkiye, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkına ilişkin 98 sayılı ILO Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle Standartların İzlenmesi Komitesi (Aplikasyon Komitesi) tarafından incelemeye alındı.
6 Haziran 2004: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, ILO Konferansı’na giderken, Sendikalar Yasası ve çalışma hayatını ilgilendiren yasalarda değişiklik yapmayı planladıklarını açıkladı.
4 Haziran 2006: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu İsviçre’de yapılacak ILO 94’üncü Genel Kurul Toplantısı’na katılmak üzere Cenevre kentine hareketinden önce İstanbul Atatürk Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında “Hükümet olarak, insanımıza çağdaş normlar doğrultusunda daha iyi yaşama ve çalışma şartları sağlamak amacıyla başlattığımız reformları kararlılıkla sürdürmekteyiz” dedi.
Ertuğrul Mavioğlu/Radikal