Şubat ayında Ali Bulaç’ın yeni Anayasa’nın hazırlanmasında Şeriat uygulamalarının hatırlanması çağrısının ardından, bu defa Ali Ünal “kanunlar kudsî bir değerden gelmeli” dedi.
AKP hükümetinin Anayasa değişiklik paketi uzunca zamandır tartışılıyor. AKP’ye değişikliklerle ilgili Zaman gazetesinden yapılan akıl hocalığı ise, açıkça şeriat uygulamalarından feyz alınması gerektiğini söylemekte beis görmüyor.
24 Şubat’taki yazısında Ali Bulaç, Anayasa için Şeriat hükümleri ve uygulamalarının kaynak olması gerektiğini savunmuştu. (İlgili haber: Bulaç Anayasa’ya Şeriat rehberliği istiyor)
Bugün ise bir başka Zaman yazarı Ali Ünal aynı çağrıda bulundu. “Anayasa Tartışmaları” başlıklı yazısında Ünal, kanunların bir maksada, bir değer üzerine oturması gerektiğini belirterek, uzun uzun Muhammed dönemi Mekke ve Medinesindeki hukuk yapısını aktararak, şu örneği verdi: “İslâm, tebliğ sürecinde insanların zihinlerine ve kalblerine yerleştirmediği hiçbir doğruyu önce kanun olarak koymamış, önce zihinleri ve kalbleri hazırlamış, sonra ilgili kanunları koymuştur. Meselâ, kadınlara tesettür emri gelmeden önce Peygamber Efendimiz'e kadınlara örtünme emri vermesi için defalarca müracaatta bulunulmuş ve bu emir nihayet bir Kur'an hükmü olarak gelince, onu seve seve ve gereklilik olarak görüp tatbik etmeyen Müslüman kadın kalmamıştır.”
Anayasa ve kanunların, halkın büyük çoğunluğunun benimseyeceği değerler üzerine oturmadığı ve halkın bu değerler istikametinde eğitilmiş olmadığı durumda tesirsiz kalacağını savunan Ünal, “Bu çerçevede kanunlarla değerler ve eğitim birbirini desteklemesi gerektiği gibi, hayatı kuşatan sistem, bütün inanç, düşünce, içtimaî, siyasî ve ekonomik boyutlarıyla tam bir âhenk içinde olmalı ve kanunlar hem bu âhenkten kaynaklanmalı hem de onu destekleyici olmalıdır” dedi. Yani Ünal, “halkın büyük çoğunluğu Müslüman olduğu için onların inancına uygun bir hukuk, diğer adıyla Şeriat yerleştirilmeli” görüşünü başka kelimelerle ifade etmiş oldu.
Ünal, yazısında “İnsanlar, özellikle Müslüman halk için kanunlar ve üzerine oturduğu değerler, halkın büyük çoğunluğunun kabul ettiği, edeceği kaynağa dayanmalı, yani halk nazarında "kudsî" bir kaynaktan gelmelidir” dedi.
Cumhuriyet fikrine saldırmayı da ihmal etmeyen Ünal’ın yazısı şu ifadelerle son buldu: “Türkiye, Cumhuriyet tarihinde her şeyden önce halkının değerlerini reddetti; sonra, bırakın bu değerlere dayalı bir anayasaya sahip olmayı, kendi içinde bütün bir sisteme de sahip olamadı. Sürekli revizyon geçiren sistemle eğitim asla birlikte yürümedi. Ve bu süreçte biz daha çok kanun ve anayasalar yapar, bozar ve değiştiririz.” (Kaynak: soL)