29 Nisan 2009 Çarşamba

Senin Beyrut’un

Hillary Clinton, Ortadoğu’da çat kapı önünde, çat kapı arkasında. Birkaç gün önce Beyrut’taydı. Dedi ki “Biz Lübnan’da demokrasinin, ılımlılığın kazanmasını istiyoruz.” Lübnan’ın suikast sonucu öldürülen lideri Refik Hariri’nin mezarını ziyaret edip ekledi:
“Bizim için önemli olan Lübnan’ın bağımsızlığıdır.”
“Ne var ki bu yuvarlak laflarda? Ayrıca bize ne bundan?” diyebilirsiniz. Demeyiniz. Zira bu sözler sizin, benim, hepimizin hayatı açısından son derece önemli.
Açıklayayım...
Ortadoğu şifreleri
Öncelikle açıklamanın alt metni şu:
“Aman haziranda yapılacak Lübnan seçimlerinde Hizbullah’ın kazanmasına izin vermeyin”.
Bu sır değil, ABD’nin Hizbullah’ın yaklaşan seçim başarısından ödü kopuyor. Eğer beklenen seçim başarısı gerçekleşirse bölgedeki siyasi maçta, hem de Obama’nın başkanlığa geldiği bu ‘yeni’ dönemde, İran net bir hâkimiyet sağlamış olacak. Üstelik kime karşı? Sadece ABD’ye karşı değil, aynı zamanda, bölgedeki diğer büyük oyuncu Mısır’a karşı. Zira Mısır makamları son iki haftadır Hizbullah’ın Mısır’daki rejimi değiştirmek için İran destekli çalışmalar yaptığını açıklayıp duruyor.
Mısır’da yakalanan Hizbullah milislerinin Hamas’a silah yardımı için Mısır üzerinden faaliyet gösterdiklerini iddia ediyor. Ortam gergin.
Diğer yandan, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Birleşmiş Milletler’de İsrail’i ırkçı ilan ediyor, Filistin halkına yapılan her türlü yardımın meşru olduğunu söylüyor ve bölgedeki halkın kesin ve net saygısını kazanıyor. Tıpkı Tayyip Bey’in Davos’taki ‘one minute’i gibi bir durum. Üstelik nükleer çalışmalar konusunda ABD ile önkoşulsuz görüşmeyeceğini açıklayarak da “Obama Bubama, bunlar bizi çok alakadar etmez” de demiş oluyor. Diğer yandan, oyunun içinde elbette Suriye de var. Suriye de İsrail’e karşı Hizbullah’ı desteklediği için oyun biraz daha karışıyor. Hizbullah lideri Hasan Seyit Nasrallah ise Mısır’ın yaptığı hamleyi “Mısır, Gazze sırasındaki utancını unutturmaya çalışıyor” diye yorumluyor ki, bölgede coşkuyla karşılanan bir açıklama.

Yakışıklı manzara
İşte bu dengeler içinde Hillary Clinton Beyrut’a geliyor.
“Bağımsızlık” derken “Aman İran’dan, Suriye’den destek alan hareketlere kapılmayalım”, “Demokrasi” derken “Aman aşırı dincilere takılmayalım” demeye getiriyor.
Beyrut, bölgenin burnu, bütün sinir uçları burada toplanıyor.
İsrail ile Suriye, İran ile Mısır, Suudi Arabistan ile ABD arasında bütün hesaplaşmalar yakın siyasi tarih boyunca olduğu gibi yine bu kırılgan şehir üzerinde dönüyor. Yani burada kim kazanırsa bölgedeki hâkim o olacak ya da kazanana göre bölgenin hâkimini anlayacağız. ABD mi, ‘direniş’ mi? Direniş, demek İran, Hizbullah, kısmen Suriye, Hamas ve bu güçlerle koalisyona giren diğer siyasi hareketler demek. Clinton’ın Beyrut’ta yaptığı açıklama bu yüzden önemli. Ortadoğu’da dost canlısı görünmek isteyen Obama, savaşı Irak’tan Afganistan’a kaydırmaya çalışırken Ortadoğu’da ‘yakışıklı ve ılımlı’ bir manzara bırakmak istiyor ama o işler o kadar kolay olmuyor tabii.

Geçmiş olsun kardeş!
Gelelim sizin ve benim hayatımıza. Beyrut’taki bütün gazeteler Clinton’ın ‘ılımlılık’ sözünü tırnak içinde verdi. Ortadoğu’yu, hele de Beyrut’u bilenler için böyle ılık laflar komik oluyor tabii. Ne ılımlısı, Ortadoğu’da millet birbirini kesiyor, diyesiniz geliyor.
Filistin sorunu, Hizbullah’ın giderek yaygınlaşan meşruiyeti, İran’ın ABD karşısında, Suriye’nin İsrail karşısında geri adım atmamasıyla saflar keskinleşiyor. Ortada ‘ılımlı’ bir tek biz kalıyoruz yani.
Her ne kadar Obama’nın İstanbul seferi “Ilımlı İslam projesinden vazgeçildi” diye yorumlansa da bana öyle geliyor ki ‘ılımlılık projesi’ kapsamında bundan böyle ha babam de babam Türkiye üzerine yüklenilecek. Çünkü ABD’nin bölge fantezilerini gerçekleştirmek için elinde avucunda bir tek zavallı Türkiye kalıyor. Ya işte sevgili kardeşim, acayip karışık Lübnan politikası bu yüzden senin şahsi mevcudiyetini de ilgilendiriyor. Zira sen bizatihi bu ‘Ilımlı Ortadoğu’ projesinin afişindeki yüzlerden birisin. Tıpkı benim gibi.
Ece Temelkuran
Milliyet / 29.04.09