30 Aralık 2009 Çarşamba

27 yıldır aynı nakarat!

Başbakan AKP'yi de dahil ettiği ve tam 27 yıl hükümet olan siyasi geleneğin "statüko karşıtı" olduğunu yineledi. Fakat bu gelenek eleştirdiği "statüko" sayesinde hükümet olurken, asıl statükoyu halk ve sol düşmanlığında örüyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "2009 Turgut Özal Barış Ödülü"nü almasının ardından yine statükoculuktan yakındı. Statükodan dert yanan Erdoğan yıllardır Menderes-Özal hükümeti geleneğine sahip sıkmasıyla gündeme geliyor. Erdoğan’ın konuşmalarında ara ara “statükoculuk” konusuna değinmesi alışkanlığa dönüşürken sahip çıkılan geleneğin 27 yıldır devam etmesi ironi oluşturuyor.

Ne statükoymuş!
Erdoğan’ın konuşmalarına renk katan “statüko", AKP iktidarının sahip çıktığı süreçlere bakılınca, konuşmalardaki “cesaret sahneleri”ni komedi sahnelerine dönüştürüyor. Şöyle ki, DP’nin 10, ANAP’ın da Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı düşünüldüğünde 10 yıllık iktidarının yanına bir de 7 yıllık AKP iktidarının eklenmesi Türkiye’de 27 yıldır süregelen statükoculuğun göstergesi.

AKP'nin örnek aldığı hükümetlere bakalım. Her mahallede milyoner yaratma düşünü yolsuzluklarla süsleyen Menderes hükümetinin “özgürlükçü politikaları”nı baskı ve işçi düşmanlığıyla gösterenlerdendi. Menderes dönemi dini politikalar açısından da dikkat çekiyor. Kuran kurslarının İmam Hatiplere dönüştürülmesi, din derslerinin okullarda zorunlu hale getirilmesi dönemin örneklerinden. 6-7 Eylül olayları da dönemin çarpıcı “hatıraları”ndan. 24 Ocak kararları diye bilinen neo-liberal ekonomik kararlarının mimarı ve 12 Eylül rejiminin başbakan yardımcısı olan Turgut Özal 12 Eylül darbesinin içinde yer alan birkaç “sivil” politikacıdan biri. Özal da Menderes gibi işçi düşmanlığı ile hatırlanan liderlerden. Sendikal örgütlenmenin de oldukça zayıfladığı dönem aynı zamanda “orta direk”in yıkılışı ile hatırlanmakta. Özal’ın diğer hatırlanır özelliği ise ABD liderleriyle yürüttüğü sıkı mesai. Erdoğan yoksa statükocu lider mi?

Erdoğan’ın sahip çıktığı ve ileriye taşımak için çaba sarfettiği düzende uygulanan icraatlar, kendisi pek hoşlanmasa da akılllara statükoculuğu getiriyor. AKP’nin 7 yıllık sürecindeki, ABD ile ilişkiler, ekonomi politikaları, işçilere dönük saldırılar ve sol düşmanlığı, örnek gösterdiği hükümetlerle sıkı benzerlikler taşıyor. Son dönemde ortaya çıkan, dinleme skandalları, rantsal projeler, işçilere dönük saldırılar, hukuksal skandallar, toplumdaki ayrımcılığın filizlenmesi vs. gibi gelişmeler akıllara Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yoksa statükocu bir lider mi olduğunu akıllara getiriyor.

Erdoğan ne demişti?
Ödül alışının ardından konuşma yapan Erdoğan, her meseleyi cesaretle konuşamayanların, özgürce tartışamayanların ve küçük hesaplarla ülkenin meselelerini çoğaltanların Türkiye'ye ve Türk milletine çizebilecekleri bir ufuk olamayacağını söylemişti. Erdoğan, 30-40 yıldır ülke ve millet olarak tekrar tekrar konuşulan meselelerin daha ne kadar konuşulacağını sorarak statükoculuktan yakınmıştı.

Erdoğan konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: "30 yıldır, 40 yıldır bu ülkenin enerjisini tüketen meseleleri ne kadar kendi haline bırakacağız? Statükoyu daha ne kadar sürdüreceğiz? Böyle gitmesinin yolu var mı, imkanı var mı? Bu sürecin böyle devam edip gidiyor olmasından memnun olan var mı? Bakın, o gün Özal'ın cesaretle dile getirdiği çözüm için somut adımlarını attığı meseleler O'nun ölümünden sonra da sahiplenilmiş olsaydı Türkiye bugün inanın çok daha farklı bir yerde olurdu." (soL)