29 Mart 2009 Pazar

KIZILDERE SON DEĞİL KAVGA SÜRÜYOR

Dünyada yükselen ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi Türkiye’ye de etkisi altına almıştı. Özellikle 68’de Avrupa da gelen rüzgarla doruğuna çıkan gençliğin mücadelesinin görkemli yükselişi. İşçi sınıfının mücadelesi ve yasal örgütlenmesinin gelişmesi. DİSK’in ortaya çıkması, Buna paralel olarak yasadışı grev, fabrika işgali ve çeşitli eylemlerin boy göstermesi, kırsal alanda toprak işgalleri ve küçük üreticilerin taban fiyatlarını yükseltme amaçlı miting ve yürüyüşlerin yaygınlaşması..
Marksizm-Leninizm’in özellikle gençlik ve ileri bir kısım öncü işçi ve aydın arasında hızla yayılması DİSK, Fikir Kulüpleri Federasyon, Dev-Genç. Dev-Genç'in olağanüstü boyutlara ulaş örgütlenmesi ve etkisi... Anti-emperyalist ve anti-Amerikan kitle gösterilerinin yoğunlaşması. 6. Filo askerlerinin dövülüp atılmasının ardından polisin yurdunda Vedat Demircioğlu’nun döve döve öldürülmesi. MHP'li faşistlerin milislerin örgütlenerek devrimcilere -saldırıya başlaması... Vedat Demiroğlu, Taylan özgür, Battal Mehetoğlu ve Mehmet Cantekin ardı ardına öldürülmesi... Kanlı Pazar...Ve yasal bir protesto olarak başlayan, bir ayaklanma eğilimi içine giren şanlı 15-16 Haziran İşçi Direnişi... Büyük direnişin devlet ve reform-sendika yöneticilerinin işbirliğiyle kurulması.
Devrimcilere faşist saldırılara karşı savunma gereksinimiyle hızla silahlanlanmaya başlıyor. Buna, polisin keyfi ve tutumuna karşı tedbir almayı da eklemek gerek. Ancak silahlanmanın yalnızca bunlardan kaynaklandığını sanmak saflık olur..
Devrimciler bir yandan Latin Amerika Asya, pratiğinden etkilenirken diğer yandan ideolojik açıdan, modern revizyonizmin şiddet ve şiddete dayanan devrim fikrini reddetmesine duydukları tepkiyle silahlı mücadele fikrini savunup silahlanmaya yöneliyorlar. M. Suphi’den sonra Türkiye tarihinde 50 yıl sonra ilk olarak iktidarı ele geçirme düşüncesiyle harekete geçen devrimcilerin bunu, gül demetleriyle ya da egemen sınıfların bir kesimine çağrılarda bulunarak yapmaları beklenemezdi. İllegal örgütler ortaya çıkmaya başladı .
Aralık 1970de Mahir Çayan Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi'ni bir süre sonra 4 Mart 1971de Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu, ve ardında Nisan 1972’de İbrahim Kaypakkaya TKP-ML Hareketini oluşturuyordu. Bu örgütler büyük bir tutku ve inançla eylemlere başlıyorlar. Bankalar soyuluyor, işverenler kaçırılıyor, karakollar bombalanıyor, muhbirler cezalandırılıyor, polis ve Amerikan emperyalizmi bağlantılı hedefler silahlı saldırılara uğruyorlar,yani, devrim reform ayrışması artık pratikte yaşanıyordu.
Türkiye, tarihinde karşı karşıya kalmadığı düzeyde ağrı bir bunalımın içinde kıvranıyor. Bu noktadan sonra her şey "ilk"tir Türkiye'de... M.Suphi'nin girişimi bir yana iktidarı ele getirmeyi hedef alan illegal mücadeleci bir örgüt, (ya da örgütler) "ilk"tir.. İktidara karşı aleni bir savaş, "ilk"tir.. Silahlı mücadele zaten "ilk"tir.. Reformculuğun radikal bir tarzda ve fiili olarak reddi, "ilk"tir.. Devrim için dağlara çıkılıyor, şehir gerillası başlatılıp çatışmalarda ölüm gülerek kucaklanıyor ...
Eh nihayet ekonomik ve politik tıkanıklığın yanı sıra işçi, köylü ve öğrenci mücadelesinin ulaştığı boyut karşısında korkuya kapılan burjuvazi devrim korkusuyla 12 Mart askeri faşist darbesini tezgahlıyor, bu da ilk'tir.. Zayıflığına, tecrübesizliğine, eksik ve hatalarına rağmen devrim ilk kez karşı-devrimle cepheden savaşa tutuşuyor. Devrim, Türkiye devrimci hareketinin 50 yıldır sırtında taşıdığı reformizm ve revizyonizm kamburunu sırtından atmaya, kendi ayakları üstünde durmaya çalışıyor. Bu durumun ne kadar başarıldığı olduğu ve ideolojik yaklaşımları programları vb. ayrı değerlendirme konusu ama Kızıldere direnişi, devrim reform ayrışmasının somut bir ifadesidir. 12 Mart askeri faşist darbesinin yaptığı ilk iş, Anayasa'yı askıya almak, parlamentoyu Genel Kurmay'ının vesayeti altına sokmak oluyor. Dernekler kapatılıyor, sendikalarının eylemleri yasaklanıyor. Ve devrimci avı başlıyor. Bu arada onbinlerce ilerici ve aydın da bu sürek avdan nasibini alıyor. Hapishaneler ağzına kadar doluyor. Mahkemeler idam kararlarını sıralamaya başlıyor. Sıranın başında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan var.
71 Devrimciliğinin çoşkulu tutkusu ve devrime bağlılık da sınır tanımıyor. Kendileri Maltepe Askeri Cezaevinde tutuklu oldukları halde, devrimci sıcak pratiğinde yer almak için duvarları delen THKP/C'den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz, THKO'dan Cihan Alptekin ve Ömer Ayna 29 Kasım 1971 akşamı kazdıkları tünelden firar ediyorlar. Bundan sonrası uzun ve zorlu bir maratondur. Bu maratonun sonuna doğru, çoşkulu devrimciler, devrimci dayanışmanın en güzel örneğini vererek idam edilmeyi bekleyen THKO önderlerinden Deniz,Yusuf ve Hüseyinin kaçırılması için kolları sıvıyorlar. Bunun için Ünye'de Nato'ya bağlı radar üssünden üç İngiliz teknisyen kaldırılıyor rehin olarak. Karşılığında Deniz, Hüseyin ve Yusufun serbest bırakılmasını istiyorlar.
Ama faşizm 30 Mart 1972’de Mahir Çayan ve yoldaşlarını kızılderede kuşatıyor. Mahir Çayan ve yoldaşları , “biz dönmeye değil ölmeye geldik” diyerek elde silahları son kurşunları kadar çatışarak , İngiliz rehinelerle birlikte Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Nihat Yılmaz, Hüdai Ankan, Sinan Kazım Özüdoğru ve Sabahattin Kurt tanksavarlarla açılan ateş sonucu katlediliyorlar. Tarihe Kızıldere direniş olarak geçen Mahir Çayan ve yoldaşlarının direnişin üzerinde 37 yıl geçmesine rağmen , On’ların “Kızıldere Son Değil Kavga Sürüyor” şiarını kendimize düstür alarak, Onların yukarıya kaldırdıkları devrim bayrağına daha sıkıca sarılarak anılarını kavgamızda yaşatacağımıza söz veriyoruz.