20 Mart 2009 Cuma

Taş atan çocukların avukatlığını yaptım:

Davalarla ilgili gizlilik kararı alındığı için duruşmada olup bitenleri yazamayacağım. Ama, eylemlerde taş attıkları için 1 yıl 3 aydır Güneydoğu illerinde cezaevlerinde kalan çocukların yüzlerini size anlatmak zorundayım.

Sıra sıra giriyorlar duruşma salonuna. Hepsi esmer, hepsi buranın çocukları. Cizre’de arkadaşları Yahya Menekşe panzer altında ezilerek 15 yaşında öldürüldüğünde kitlesel cenazeye katıldılar. Bu yüzden buradalar. İçeri girer girmez, saçlarını düzeltiyor hepsi. Tutuklu gibi değil, bayram çocuğu gibi arıyor annelerini gözleri. Tam o sırada çocuklar.

Sırtlarını analarına, yüzlerini hâkime dönüyorlar, o anda işte aniden kocaman adam oluyor yüzleri.

Hâkim konuşmaya başlayınca gerilip, yeniden çocuk olup, açık kalıyor ağızları. Adları söylenirken birinin yumruk gibi kalıyor boğazında gırtlağı. Ötekini görüyorum, boynunda bir damar atıyor sek sek. Ortadoğu’nun çocukları bunlar, korktuklarını belli etmiyor hiçbiri. Sonra zabıt tutulurken yeniden kaşları çatık erkek olmaya çalışıyor alınları.

Ama tahliye lafı geçince, aniden... Çok sevinmemeye çalışırken bir çocukla bir erkek arasına sıkışıp kalıyor yanakları. Birbirlerine baksalar gülecekler sevinçten, ama şimdi onlar birer yeni ‘siyasi abi’ olarak biraz ağırdan almak mecburiyetindeler.

Birinci duruşma, ikinci duruşma ve üçüncüsüne sıra geldiğinde, iki oğlan çocuğunun arkasında bir de pembe yanaklı bir kız çıkıyor ortaya. Kızlarla oğlanları ayırıyorlar, aralarına bir de jandarma.

Kız çocuğuyla göz göze geliyoruz gülüyor. İnsan gördüğüne gülüyor, o anda cezaevinde olmadığına gülüyor, göğsü sarsılıyor umuttan, görünüyor. 13 çocuk bugün Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi’nden tutuksuz yargılanmak üzere tahliye ediliyor. Avukat cüppemin kollarını sıvayıp başlıyorum böylece bu yazıyı yazmaya.

İlk duruşmada 13 tahliye

Avukatım ben aslında. Bilen var, bilmeyen var. Hiç de yapmadım mesleği. Bu, benim ilk cüppe giyişim. Adım ilk kez okundu mahkeme salonunda. Avukat Ece Temelkuran! Böylece avukatlık cüppemi ilk kez ben Diyarbakırlı çocuklar için giydim... “İlk cüppe giyişimde 13 tahliye aldım” diye de Diyarbakır Barosu’ndan meslektaşlarımla gülüştüm. Biz gülüşürken ağızlarını tülbentle kapatarak konuşan, beyaz başörtülü kadınlar ve esmer adamlar bekliyordu Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemesi’nin koridorunda. Çocuklarını tarihin çarkları arasından çekip çıkarmaya gelmişlerdi. Birkaçı çarktan düşüyor ama sonra devridaim sürüyor ve resmen çocuk olmalarına rağmen hâlâ içeride bulunan 200’ü aşkın çocuk o çarkla ezilip duruyordu.

Bu çocuklar TCK’nın şu maddesiyle yargılanıyorlar:

220/6: Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca (!) örgüte üye olmak suçundan da yargılanır.

Hem üye olmayacaklar hem de üye olarak yargılanacaklar! Bu da yetmez gibi, Yargıtay Ceza Kurulu’nun “Eğer örgütün o gün için eylem çağrısı varsa o gün eylem yapan herkes örgüt adına suç işlemiş sayılacak” şeklindeki içtihadı.

Böylece taş atan çocuk PKK adına suç işlemiş sayılacak ve ayrıca (!) polise mukavemet, örgüt propagandası yapmak, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı çiğnemek suçlarından da yargılanacak.

Böylece bir kez taş attı diye, asla büyükler gibi yargılanmaması gereken çocukların hayatı kararacak. Kararıyor da.

‘Taş devri bitti!’

Koridorda birkaç gün önce tahliye olan D. ile konuşuyorum. Gözleri kıvırcık bir çocuk. Boylu. Taş atmaktan girmişti içeri. 16 yaşında. Beş ay kaldı ‘tarafsız koğuşta’. Tarafsız koğuş?

“Devlete göre tarafsız koğuş. Yani siyasi koğuş değil. Ama tarafsız diye bir şey yok tabii. Biz biliyoruz artık neyi ne için yaptığımızı.”

İçeride geçtiği siyasi eğitim sayesinde mağrur:

“İçeri girenlerden bazıları hiçbir şey bilmiyordu başlangıçta. PeKaKa diyorlardı mesela. Ama şimdi hepsi her şeyi biliyor. PeKeKe diyorlar, gerilla da diyorlar, her şeyi diyorlar artık.”

Neler yapılıyordu içeride?

“Son bir haftadır kendimizi geliştirmiştik. Roman okuyorduk sabahları. İdeolojik yasak zaten. Abiler verdi ideolojik kitap ama o da bize ağır geldi. ‘Kentin Öteki Yüzü’ programını dinlerdik radyoda. Siyasi koğuştan arkadaşların mektupları okunurdu. TRT Şeş vardı ama izlemiyorduk. Devlet bari Kürtçe ile kazanmasın diye.”

Şimdi ne yapacak? “Parti görmüşler abilere söz verdim. Kendimi geliştireceğim. Okul, kitap... Hep bunlar.” Sonra dönüp gülüyor: “Taş devri bitti!”
Ece Temelkuran
Milliyet / 20.03.09